Google Play Store
App Store

Halk desteğini kaybeden rejim, ayakta kalmak için en bilindik faşist yöntemlere sarıldı. Ne yargı ne Meclis kaldı. Memleket talana açıldı. İtiraz eden ya mafya kurşunuyla ya da polis dipçiğiyle terbiye edilmeye çalışılıyor.

AKP dört koldan halka savaş açtı
Fotoğraf: Depo Photos

Türkiye'nin büyük çoğunluğu ya işsiz ya da işsizlik tehdidi altında, yoksul, eğitim ve sağlık hizmeti alamayan, mahkemeye düşmekten ve kolluk gücüyle temas etmekten korkar halde. Sermaye, köpeksiz köyde değneksiz dolaşıyor. Mafya, ülke yönetiminin parçası olmuş durumda. Sokak ortasında insan öldürmekten mala çökmeye kadar her türlü yasa dışı faaliyet var.

Yoksulluk, memleketin makus talihi haline gelmiş durumda. Ülkenin dörtte biri sosyal yardımlarla yaşar hale geldi. Devlet okulları, eğitime başlamak için aç çocukları bekliyor. Ülke tarihinde okullarda bir öğün yemek kampanyası düzenleniyor. Temizlik görevlisine kaynak bulunamadığı için okulların gün aşırı temizlenmesi gündemde.

Tüm bunlar yaşanırken her mahalleye bir imam hatip okulu inşaatı devam ediyor. Gerici müfredat işbaşında, öğretmenlik kanununun eli kulağında. Ülke tarikat ve cemaatlerin her talebini emir kabul eden bir bürokrasi tarafından yönetiliyor.

GÖSTERİŞLİK YARGI, ETKİSİZ MECLİS

AKP, ülkeyi fiilen anayasasız hale getirmiş durumda. AYM sembolik bir kurum haline geldi. Önüne gelen siyasetçi, "Kapatın gitsin" diyerek AYM'yi küçümsüyor. Bir grup AKP'li dışında hiçbir yurttaş, mahkemelerce adil yargılanacağına inanmıyor. Halkın yargı koruma kalkanı ortadan kalkmış durumda. Zengin ve güçlülerin hakları korunurken, halkın hakları çiğneniyor.

Yargıtay Başkanı, evrensel hukuk kurallarını bir yana bırakarak "milli yargı"dan bahsediyor. Tüm faşist rejimler, insanlığın mücadelesiyle kazanılan insan hakları ve demokrasiyi koruyan evrensel ilkeleri ortadan kaldırmayı hedefliyor. Yine tüm baskıcı ve faşist rejimlerde olduğu gibi, bu "millilik" adıyla yapılıyor. Yurttaşların muhatap olduğu hakim ve savcılarla ilgili rüşvet ve adam kayırma suçlamalarının gündeme gelmediği tek bir gün bile yok.

ŞİDDET YETMEYİNCE YA CEZAEVİ, YA ÖLÜM

Grevler yasaklandı. Ücretine zam ya da sendikalı olmak isteyen, köle gibi çalışmak istemeyen işçiler kapı dışarı edildi. Emekliye ve asgari ücretliye sefalet maaşı uygun görüldü. Ters kelepçe, biber gazı ve gözaltı işçiler için olağan hale geldi. Patron ya da AKP'liler ne isterse yerine getiren devlet görevlileri halka zulmetmeye devam ediyor.

Kendini ifade etmek isteyen, yaşananları eleştiren akademisyenler, gazeteciler, sendikacılar ve öğrenciler devlet şiddetinden nasibini aldı. Tüm bunlar yetmedi, sokakta bir mikrofona konuşan bile tutuklanıp cezaevine kondu.

AKP, ülkede satacak liman, fabrika ve köprü kalmayınca taşına, toprağına, ormanına saldırdı. Neredeyse ülkenin tüm şehirlerinin üçte ikisi maden sahası ilan edildi. Enerji santrali lisansları leblebi gibi dağıtıldı. Yaşam alanlarını savunanlara karşı yapılan kolluk müdahaleleri işkenceye dönüştü. Kolluk kuvvetleri devreden çıktığında ise mafya devreye girdi. İktidar yanlısı şirketlerin paralı elemanına dönüşen mafya, Antalya'dan Hopa'ya kadar kan dökmeye başladı.

İktidarın hesabı belli. Bu koşullarda halkı ikna etme ve yeniden rızasını alma şansı yok. Bir yandan IMF politikalarını uygularken, diğer yandan bu politikalardan mağdur olanların tepkilerinin yayılmamasını sağlamak istiyor. Bunun tek bilinen yolu korku salmak, baskı ve şiddeti daha da artırmaktır. Herkes durumu kabullensin, kimse kafasını kaldıramasın isteniyor.

İKTİDARIN NORMALİ MUHALEFETE UYDU

Halk desteği kalmayan, iktidarını baskı ve zorla sürdüren rejimlerin tüm dünyada tanımı bellidir. Bu rejimlere karşı verilecek mücadele, "normalleşme" beklentileri ile karşılanmayacağını son altı aylık süreç bir kez daha kanıtladı.

Bugün mecliste yer alan muhalefet partilerinin, kadınların, işçilerin, üreticilerin, doğa ve yaşam savunucularının iktidara karşı verdiği mücadelenin yanına bile yaklaşmadığını söyleyebiliriz. Seçime, adaylığa ve Erdoğan'ın sınırlarını çizdiği gündeme sıkışmış durumdalar.

Türkiye, yakın tarihte yaşamadığı olağanüstü bir dönemin içinde. İktidar, topuyla tüfeğiyle koltuğunu koruma peşinde. Her türlü yolu deniyor, hukuku çiğnemekten ve halkı, muhalefeti ezmekten tereddüt etmiyor. Önümüzdeki birkaç yılı, kendisi için ölüm kalım dönemi olarak gördüğü için tüm cephelerden saldırıya geçti. Kural yok, kanun onların elinde.

İktidarın baskısı büyüdükçe halkın direnişi de büyüyor. Halk ya da Saray; ikisinin aynı anda varlığını sürdürebileceği dönem çoktan geçti.