Google Play Store
App Store
AKP sağlığa zararlıdır!

Osman ÖZTÜRK 

İlk yıllarda her şey ne kadar da güzeldi. İlk baş köhne SSK hastaneleri tasfiye edilmiş, böylece o bitip tükenmez hastane kuyrukları tarihe karışmıştı. Aslında gerçekte tarihe karışan kuyruklar değil, sadece kuyruk görüntüleriydi ama olsundu. Öyle de olsa AKP Başkanı Tayyip Erdoğan’a siyasi rakibi eski SSK Genel Müdürü “Bay Kemal”i yıpratma imkanı veriyordu ya, önemli olan oydu.

Sonra kamu olsun özel olsun bütün hastanelerin kapıları hastalara açılmıştı. Artık her isteyen her istediği hastaneye gidebilecekti. Gerçi özel hastaneler, Erdoğan’ın tabiriyle “Kazları bulduk, tüyleri yolalım” diye işe girişmişlerdi ama Reis üzerine düşeni yapmış, “Böyle yapmayın. Sürümden kazanın.” diye uyarmıştı onları. Daha ne yapsındı?

***

Peşinden sıra ismi bile sosyalizmi çağrıştıran sosyalizasyonun omurgasını oluşturan sağlık ocaklarına gelmişti. Zaten bu pratisyen hekimler de haftada ancak bir, iki gün uğruyorlardı oralara. Gerçi Sağlık Bakanlığı ve sağlık müdürlükleri göz yummasa bunu yapamazlardı ama olsundu, sağlık ocağı sistemi çalışmıyordu işte. Üstelik yıllardır “Sağlık Reformu”na yol gösteren, göstermekle de kalmayıp hiza veren, kredi açan Dünya Bankası da istemiyordu. Tez vakit kapılarına kilit vurulup “Aile Hekimliği Türkiye Modeli”ne geçildi. Aile hekimleri artık çevre sağlığıydı, toplum sağlığıydı, bulaşıcı hastalıklarla mücadeleydi, filan uğraşmıyorlardı. Zaten eskiden en az bir hekim, bir hemşire, bir sağlık memuru ve bir ebeden oluşan ekip şimdi bir hekim ve bir “aile sağlığı elemanı”na daralmıştı. Sağlık ocaklarında yapılan işleri isteseler de yapamazlardı.

Osman ÖZTÜRK 

Yeni sistemde çalışanlar gene eski pratisyen hekimlerdi ama artık adları “aile hekimi”ydi. Böylece o bezdirici “Affedersiniz de siz ne doktorusunuz?” sorusundan kurtulacaklarını ümit edebilirlerdi. Ne de olsa şarkta önemli olan mazruf değil zarftı.

***

Şimdi artık iktidarıyla muhalefetiyle herkes AKP’nin sağlıktaki başarısını yere göğe sığdıramıyordu. Hatta bir zamanlar AKP’nin seçimlerde aldığı oyun yüzde beşinin sağlıktan geldiğine dair bir şehir efsanesi bile uydurulmuştu. Kimileri bu oranı da yeterli bulmuyor, rakamı ikiye, üçe katlıyordu.

Sonraki yıllarda AKP’nin “Sağlık Reformu” giderek teklemeye başladı. Böyle olunca da iş tersine döndü.

Garip ama gerçek; Türkiye’de bir vatandaş bir yılda ortalama olarak Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinin iki katı kadar hekime görünüyor. Ama kime sorsanız muayene için randevu alamadığından şikâyet ediyor!

***

Yeni Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu görevi Temmuz ayında selefi Fahrettin Koca’dan devraldı. Öncesinde sekiz yıl İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü yapmıştı. Tecrübeli ve iddialıydı. Bu durumda kendisinden beklenti de yüksekti.

Yeni Bakan daha yurt içi gezilerini tamamlamamıştı ki Yenidoğan Çetesi olayı patlak verdi.

AKP’nin sağlık politikalarından nimetlenen bir çete herkesin gözü önünde tezgahını kurmuş, kanunen açık olarak yasak olmasına rağmen İstanbul’daki bazı özel hastanelerin yenidoğan servislerini kiralamıştı. Sonra da bazı 112 Acil çalışanlarını ayarlayıp kötü durumdaki yenidoğanları anlaşmalı oldukları hastanelere yönlendirmişti. Sonra da bakım makım hak getire, çocukları Allah’a havale etmişlerdi.

Üstelik de bu işi yıllardır yapıyorlardı. Nitekim Kemal Memişoğlu’nun dönemindeki İstanbul Sağlık Müdür Yardımcısı bu konuda eskiden beri duyum aldıklarını söylüyordu. Duyum almaya almışlardı da peki ne yapmışlardı? Hiçbir şey!

Olay ancak bir vatandaşın CİMER’e şikâyeti sonrasında savcılık tarafından soruşturulmaya başlanmış ve altından büyük bir rezalet çıkmıştı. Çete üyelerinin telefon dinlemeleri, polis ifadeleri, küçücük bedenler üzerinden yaptıkları pazarlıklar basına yansıyınca toplumda büyük infial yaratmıştı.

Çiçeği burnunda Sağlık Bakanı ise kendi İl Sağlık Müdürlüğü döneminde kurulan ve yıllarca devam eden bu soygun düzeninden haberdar olmadığına kimseyi ikna edemiyordu. Daha koltuğunu ısıtamadan gidici olma ihtimali sinirlerini öyle bozmuştu ki Meclis’teki bütçe konuşmasında kendisinin atanmış bir bürokrat olduğunu unutup milletvekillerine atarlanıyor, oturumu yöneten AKP’li Bekir Bozdağ bile kendisini “Temiz bir dil kullanın” diye uyarmak zorunda kalıyordu.

***

Bu arada AKP’nin sözde “Sağlık Reformu”nun pencere önü çiçeği aile hekimliğinde de işler iyi gitmiyordu. “Aile hekiminiz aileden biri olacak, aile fotoğrafınızda yer alacak!” aldatmacasının foyası zaten çoktan ortaya çıkmıştı. Aile hekimleri bir yandan kışkırtılmış sağlık talebinin bir yandan da her geçen gün artan bürokratik işlerinin altında ezilmeye başlamıştı.

Yeni Bakan ise hastanelerde istiap haddini aşan hasta yükünü aile hekimlerinin üzerine yıkmakta kararlıydı. Kısacası aile hekimliğinde balayı dönemi bitmiş, sezon finaline gelinmişti. Şimdi artık çanlar aile hekimleri için çalıyordu.

Aile hekimleri ise hala daha AKP’nin birinci basamak perspektifinden kurtulamasalar da üzerlerine gelen felaketi fark etmiş, kendilerini korumaya çalışıyorlardı.

***

Hikayenin gerisini herkes biliyor. Daha doğrusu yaşıyor.

Beş dakikalık muayene randevusu alabilmek için telefon başında geçirilen haftalar, hıncahınç dolu hastane koridorları, kalp kriziyle geldiği acil serviste muayene sırası beklerken ölen hastalar, kendi vatandaşı sağlık hizmetine ulaşamazken sağlık turizmiyle övünen siyasetçiler, giderek daha sıklaşan estetik ameliyatta ölüm haberleri, bir türlü durmak bilmeyen sağlıkta şiddet.

Siz Sağlık Bakanı Memişoğlu’nun “Türkiye dünyanın en iyi sağlık hizmeti sunan ülkesi” demesine bakmayın. AKP’nin “Sağlık Reformu” yıllardır tel tel dökülüyordu, bu sene artık herkes gördü.

Sağlıkçıların yıllardır meydanlarda haykırdığı gibi: AKP sağlığa zararlıdır!