Google Play Store
App Store

Eğer her tür kötülüğü yaparak halkı ölüme mahkûm eden bu düzenin böyle sürüp gitmesine seyirci kalmayacaksak; göz göre göre bir kez iktidara el koyma girişimlerine yol vermeyeceksek ve bu iktidardan demokrasi beklentileri ile yeni anayasa tuzaklarına düşmeyeceksek yeni bir mücadele ve muhalefet odağını yaratmanın yollarını birlikte aramak dışında yapılabilecek başka bir şey yok…

AKP sahayı boş buldu, tek kale oynuyor: Kurtuluş sadece kendi ellerimizde

Politika Kolektifi

Bolu’da bir otelde meydana gelen yangın 78 insanımızın hayatını kaybettiği büyük bir felakete dönüştü.

Tek adam rejimi altında sermayenin sınırsız ve kuralsız sömürüsünün bir sonucu olarak yaşanan felaketler zincirine bir yenisi daha eklendi. Turizm Bakanı’nın yanan otelin pazarlamasını yapan bir turizm firmasının sahibinin olduğu şirketleştirilmiş (kurumu ve kuralı olmayan) devlet, tıpkı sağlıkta yeni doğan çetesini ürettiği gibi başka alanlarda da benzer rant ağları ve yozlaşmış çete yapılarına kapı aralıyor.

Her tür yıkım ve felaket toplumda karamsarlık duygusunu büyüten bir rol oynuyor. Muhalefetin de suç atma yarışının ötesinde, bu haksız ölümleri yaratan sınırsız sömürü düzeni ile hesaplaşacak ve her tür adaletsizliğin üstesinden gelebilecek bir güç ortaya koyamadığı koşullarda, öfkenin yerini çaresizlik alıyor.

Ülkenin ayağa kalkmasını gerektirecek bu kadar büyük olaylar yaşanıyor. Muhalefet adına ortada dolaşan şey ülkenin ne kadar acı dolu olduğu ve iktidarın ne kadar zalim olabileceğini anlatan edebi menkıbeler dizelerinden başka bir şey değil. Böyle bir durumda da geleceğe dair tüm umut ışıklarını da tüketilmesinden öte bir tepki ortaya çıkartılamıyor…

MUHALEFET DİZAYNI VE ARAYIŞLAR

Öte yandan da AKP ve MHP muhalefeti dizayn etmeye yönelik hamlelerini sürdürüyor. Esenyurt’tan başlayarak çember daraltılırken, normalleşme-yumuşama yollarında biriken enerjisini kaybetmiş CHP, bu operasyonlara yanıt vermekte zorlanıyor.

Ümit Özdağ’ın tutuklanması ile burjuva muhalefet alanının ırkçı-faşist kanadına müdahale, İYİP’ten milletvekili transferleriyle birlikte at başı olarak sürdürülüyor. Önceki dönemde muhalefetin merkezinde yer alan Akşener’in (kabinede yer alıp almamasından bağımsız) fiilen Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı göreviyle donatıldığı da anlaşılıyor. Tüm bunları görünce, emperyalizmin sadece iktidarların değil muhalefetin içindeki rollerini de sorgulamadan bu bitip tükenmek bilmeyen “adam kazandı” oyununu tam olarak anlaşılamayacağı da ortada.

Kuşkusuz dizi sektöründe tekelleşme tartışmalarıyla başlayan Ayşe Barın operasyonu da bu sürecin dışında değerlendirilemez. Sektörde tekelleşme bir anda Gezi üzerinden bir gözaltına dönüştürüldü. Kültürel mücadele alanını kontrol etmeye yönelik bir müdahale ile birlikte bu on yıl sonrasında Gezi’nin kapısını açık tutarak toplumsal muhalefetten aydınlara herkese yeni bir gözdağı da veriliyor.

Ortadoğu merkezli bir Kürt ittifakı söylemleri üzerine kurulu barış aldatmacası istikşafi görüşmelerle sürdürülüyor! Anketlere göre toplumu ve muhalefeti bu aldatmacanın arkasına biriktirmeye yönelik hamlelerin şimdiye kadar sonuç üretmenin uzağında kaldığını gösteriyor. Ama zaten kafası karışık olan muhalefet partileri için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Öle ki DEM heyetiyle verimli bir görüşme yaptığını ve sürecin başarılı olası istediğini söyleyen CHP, bu meseleye dair tutumu nedeniyle tutuklanan Ümit Özdağ’ın ardından “vatanseverliğine” övgüler dizebiliyor.

Bu büyük muhalefet boşluğunun yarattığı ortam içinde, AKP ve MHP iktidara el koymak üzere dizginsiz bir baskıyı devreye sokmuş durumda. Öte yandan geniş halk kesimleri felaket ve krizlerin kaynağı olarak gördüğü rejimden kurtulma uğraşını sürdüğüne de tanık oluyoruz. En küçük direniş, bir kazınım, bir itiraz umuda dönüşüyor.

EĞER KADERİMİZE RAZI GELMEYECEKSEK…

Muhalefet cephesinde de artık işlerin aynı şekilde gitmeyeceğini görenler çoğalıyor. CHP yönetimi de hani biraz da öğleden sonra sabah şerifleriniz hayrola, dedirtecek bir şaşkınlıkla “bu savaş ilanıdır” diyebildi sonunda. İçlerinden bazıları şimdi tek adam rejimi eleştirisi ile ondan kurtulmayı merkeze alan bir mücadele ihtiyacının altını çizebiliyor…

Ancak bunu yaparken de yine Mayıs 23 seçimlerindeki hatalara benzer bir biçimde kimin aday olacağı üzerine odaklanmış bir siyaset anlayışı aşılamıyor. İktidarın daha önce de kolayca manipüle edebildiği bu alan üzerinden şekillenecek muhalefetin soluğunun kısa olacağı da ortada.

Parlamenter muhalefetin öteki yakasında da iktidarın barış aldatmacası altındaki oyununun içinde, bir demokratikleşme ve çözüm beklentisi içinde, ucu yeni anayasaya çıkacak girişimler etrafında bir muhalefet hareketinin inşa edilemeyeceği de bir başka gerçeklik.

Belli ki bunların ötesinde bağımsız bir muhalefet odağına olan ihtiyaç şimdi belki daha çok hissediliyor. Bunun nasıl başarılacağı üzerine tartışmalar da yürütülmeye çalışıyor. Benzer bir tartışma hak arayışları içinde mücadele etmeye çalışan örgütlü toplumsal muhalefet hareketleri içinde de kendini gösteriyor.

Bunca olumsuzluğun içinde şimdi görülebilecek umut ışığı burada kendini gösteriyor. Bu güne kadar farklı birleşik mücadele deneyimlerinin olumlu ya da olumsuz pek çok birikimi ortada duruyor, şimdi bunların da dersleriyle birlikte, toplumsal mücadeleler üzerinden yükselecek yeni bir mücadelenin yolları bulunabilir…

Eğer her tür kötülüğü yaparak halkı ölüme mahkûm eden bu düzenin böyle sürüp gitmesine seyirci kalmayacaksak; göz göre göre bir kez iktidara el koyma girişimlerine yol vermeyeceksek ve bu iktidardan demokrasi beklentileri ile yeni anayasa tuzaklarına düşmeyeceksek yeni bir mücadele ve muhalefet odağını yaratmanın yollarını birlikte aramak dışında yapılabilecek başka bir şey yok…

Evet ülkede yaşanan bunca kötülük karşısında, bu karanlıklar içinde umutsuzluğa kapılanlar elbette olacaktır. Ancak şu da unutulmamalıdır. Bu topraklar, katliamlara sahne olduğu kadar en güzel dayanışma örneklerine, en temiz devrimci duygulara, en şanlı direnişlere de yurt oldu. Bu memleketin halkları, yokluklar içinden yepyeni bir ülke kurdu. Bu memleket en güzel hikâyelerin, en güzel şiirlerin, en güzel türkülerin ülkesi ve o yüzden “bizim”. Bu topraklar, en derinine gömülenlerin ışığıyla aydınlık. İşte tam da bu yüzden sorumluluğumuz bu ışığı büyütmek…