Google Play Store
App Store

Bu ülkede yalnızlık ve acı öyle derin işler ki insanın içine, onunla yaşamaya alışır insan. Acı yurt edinir coğrafyayı. “Sırtımızda bir tek derimiz kaldı” diyor direnişteki Kale Kayış işçileri. Kötü çalışma koşullarına, düşük ücretlere, işçi güvenliği ve iş sağlığı önlemlerinin yetersizliğine ve sendikalaşma nedeniyle artan baskılara karşı 6 Mart’ta direnişe başlamışlardı. Soma’yı 301 madenciye göz […]

Bu ülkede yalnızlık ve acı öyle derin işler ki insanın içine, onunla yaşamaya alışır insan. Acı yurt edinir coğrafyayı. “Sırtımızda bir tek derimiz kaldı” diyor direnişteki Kale Kayış işçileri. Kötü çalışma koşullarına, düşük ücretlere, işçi güvenliği ve iş sağlığı önlemlerinin yetersizliğine ve sendikalaşma nedeniyle artan baskılara karşı 6 Mart’ta direnişe başlamışlardı.

Soma’yı 301 madenciye göz göre göre mezar yapan şirketin yönetim kurulu başkanı Can Gürkan tahliye edildi. Hem de 28 Nisan “Dünya İş Cinayetlerinde Ölenleri Anma Günü’ne sayılı günler kala. Halbuki 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Cumhuriyet gazetesi davasında yargılanan ve cezaları onanan eski yazar ve yöneticiler cezaevine girdiler. Şimdi tutsaklar.

İşçi cinayetleri, iş kazaları gün be gün artarak sürüyor.

Her gün binlerce iş kazası yaşanıyor. Ortalama 6 işçi hayatını kaybediyor.

Yerel seçimler bitti ama ülke mazbata krizi yaşamaya devam ediyor. Seçim sonuçları istediği gibi çıkmayan siyasal iktidar YSK üzerinde baskısını sürdürüyor. Seçilmiş belediye başkanlarının mazbatalarına, KHK’lı oldukları gerekçesi ile el konulurken, halkın iradesi de hiçe sayılıyor. İstanbul’da seçimi kazanan İmamoğlu’na mazbata vermemek konusunda yaşanan kriz, mazbata sonrasında da devam ediyor. Seçimin iptali için günlerdir delil üretmeye çalışan siyasal iktidar, 7 Haziran 2015’te kaybettiği seçimleri 5 ay sonrasında yeniden kazanmasını sağlayan dönemin koşullarına özlem duyuyor. Yumruklar konuşuyor, linç örgütleniyor. Bu kadar da olmaz artık denilen her şey olanaklı hale geliyor.

Sadece coğrafya değil, acıyla anılan aylarımız da var bizim. Mart ayı bunların başında geliyor. Nisan’ın acısı hafızalarda.

23 Nisan çocuk bayramını iş cinayetlerinde yitirdiğimiz çocuklarımızı anarak geçirdik. İçimizde 2013 yılında plastik enjeksiyon makinesine sıkışarak can veren 13 yaşındaki çocuk işçi Ahmet Yıldız’ın acısı vardı.

MAYISA DOĞRU

Önümüzde 1 Mayıs var. Ekonomik krizin etkisi derinleştikçe sadece işten çıkartmaların, ücretsiz izinlerin, yüksek enflasyon karşısında eriyen ücretlerimizin değil, iş kazalarında yitirdiklerimizin, Türkiye’de işçi sınıfının en somut kazanımlarından biri olan kıdem tazminatımızın işverenlere fon hale getirilmesinin, özel emeklilik sistemi dayatmasının, giderek derinleşen vergi adaletsizliğinin de karşısında durmak gerekiyor.

Yükselen ırkçılık karşısında, Türkü, Kürdü, Arabı, Ermenisi boğazından iki lokma geçsin diye yaşam mücadelesi veren kim varsa sarılmalıyız birbirimize.

Acının coğrafyasında birbirimizin yaralarını sararak ayakta kalabiliriz sadece.

Bizi birbirimizden ayrıştırmaya çalışan nefret dilinin sonuçları ortada. Farklı siyasal görüşlere, inançlara, etnik kimliklere yapılan ayrımcılığa göz yumdukça, her türlü haksızlığın meşrulaşacağını unutmayalım.

1 Mayıs geliyor. Bu sefer Taksim tartışmaları belirlemedi bu 1 Mayıs’ı. Ancak Taksim’de mayıs kırmızı bir karanfil gibi açacaktır. Taksim’de yitirdiklerimizin anısı, yaşananların hatırası, taksim mücadelesi, yine bir bayrak gibi yükselecektir meydanda. Ama bugün ama yarın. Bunu tarih bize söylüyor.

İşçi sınıfının uluslararası, birlik mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs kutlu olsun.

Gelecek güzel günler elerimizdedir.