Alkaralar’ın dönüşü
Gençlerbirliği, 4 yıl sonra Süper Lig’e geri döndü. Ankara Erkek Lisesi öğretmenleri ve öğrencileri tarafından kurulan kulüp aynı zamanda ülke futbolunun da en özgün hikâyelerinden birine sahip.

“Gençlerbirliği’’nin adı bile ‘başka’dır! Bir ilin, şehrin veya semtin adını takınmamış olan, sadece ‘kendine mahsus’ bir isim taşıyan ender kulüplerden biridir. Gençlerbirliği’nin hayat hikâyesi de ‘başka’dır, kendine mahsustur, özgündür. Öğrenci ve öğretmenler tarafından kurulmuş. Taze başkent Ankara’nın ‘tahsilli zümresi’ tarafından kıskançlıkla sahip çıkılarak yaşatılmış, büyütülmüş.”
Tanıl Bora, Ankara Rüzgârı adlı kitabın tanıtımında Gençlerbirliği’nden bu şekilde bahseder. Takvim yaprakları 14 Mart 1923’ü gösterirken Ankara Erkek Lisesi’nin (Sultani Mektebi) okul takımına giremeyen öğrencileri (Ramiz Eren, Mennan İz, Mazhar Atacanlı, Sait, Kenan, Nuri, Namık Katoğlu, Namık Ambarcıoğlu, Rıdvan Kırmacı, Hafi Araç, Ruhi, Sarı Ziya, Hakkı) tarafından kurulmuştur. Sarı Ziya’nın babası Faik Bey kulübün ilk başkanı. Kırmızı siyah renkleri konusunda iki rivayet var. İlkine göre, kulübü kuran genç öğrenciler yerel bir kumaş dükkanına giderek forma için kumaş bakıyorlar ama dükkânda mevcut renkler sadece siyah ve kırmızı olduğu için bu renklerle kendi formalarını dikiyorlar… Diğer bir rivayete göre, bahar aylarında Ankara kırlarında açan gelincik çiçekleri ilham olmuş renklerine. Bilen bilir, Ankara’nın baharı başkadır.
Kurulduğu 1923 yılından hemen sonra Ankara Futbol Ligi’ne katılmış, otuz dört sezon bu ligde mücadele ederken toplamda on sezonda şampiyonluk yaşamış. Ankara Futbol Ligi’nin 1959’da sona ermesi, günümüzdeki adıyla Süper Lig kurulmasından sonra on bir sezon ülke futbolunun en üst liginde boy gösterdiler. Başkentinden şampiyon çıkaramayan Avrupa’nın yegâne şehrinin kırmızı-siyahlıların en önemli başarısı 1965-66 ve 2002-03 sezonlarında, ligi Beşiktaş ve Galatasaray’ın ardından üçüncü sırada tamamlamaları... Tarihinde iki kez (1987, 2001) Türkiye Kupası’nı kazanmış kulübün Avrupa arenalarındaki en büyük başarısı 2004 senesinde Ersun Yenal’ın teknik direktörlüğü döneminde... UEFA Kupası’nda 4. tura kadar yükselirken o sezon kupayı kazanan Valencia CF karşısında elendiler...

YOK OLAN TAKIMLAR
Benim onlarla ilk tanışmam çok küçük yaşlarda, futbola sevdalandığım, hayatın siyah-beyaz olduğu, yayıncı kuruluşun evlerimize girmediği zamanlara, 60’lı yılların ortalarına düşer. Tanışmamıza vesile olan kahramanım babam, daha önce de yazmıştım, kahramanım Ankara takımlarına sevdalı bir futbolseverdi, maç günleri elimden tutup, şimdilerde tarih olmuş Ankara 19 Mayıs Stadı’nda Ankara takımlarının maçlarına götürdüğü zamanlarda tanımıştım güzel insanların takımını. O zamanlar Ankara futbolseveri ayrım gözetmeden tüm takımlarına sevdalı, o eski stat her maçta karnaval havasında. Hafta sonları tıka basa dolardı tribünler, o zamanın ses getiren Ankara takımları, Ankaragücü, Gençlerbirliği, Şekerspor, Hacettepe, Güneşspor, PTT... Ah PTT! Yeni futbol nesilleri hiç tanımamış olsa da Ankara’nın güzide takımlarındandı sarı-siyahlılar, Çizgideki Gladyatör Metin Kurt’un yeşil sahalarda adını duyurduğu Ankara takımı... Sonraki zamanlarda üç takımla lanetlenmiş Türk futbolunda, endüstriyel futbolun acımasızlığında kötü yönetimler, iş bilmez, paragöz yöneticiler, ilgisizlik, sahipsizlik yüzünden yok olup gittiler.
O yıllarda tanımıştım Ankara futbolunun parlayanlarını. Ertan Adatepe’yi, Metin Oktay’ı, Zeynel Soyuer’i, Metin Kurt’u, Ali Osman Renklibay’ı, Erman Toroğlu’nu, Müjdat’ı, Baskın’ı, Aydın’ı. Amigo Sefa’nın bir orkestra şefi olduğuna inanırdı babam, atılan her golde onun payı olduğunu söylerdi. “Rüzgârın Oğlu”ydu Zeynel Soyuer, korner olunca penaltı kazanmış gibi sevinirlerdi, zira Zeynel geçerdi topun başına. Kimseler topa Ankaragüçlü Ali Osman gibi vuramazdı, müthiş bir kaleciydi Baskın, sert bir stoperdi Erman. Sadece sahada kalmazdı hikâyemiz, en lezzetli köfteleri Ferit yapardı. Onun gözünde bir başka güzeldi 19 Mayıs Stadı, “İkinci evimiz!” derdi…
70’Lİ YILLARDAKİ DÜŞÜŞ
Yaşı yeten Ankara futbolunun meraklıları hatırlar, 1969-1970 sezonunun sonunda, İstanbul’da Vefa’ya 3-2 mağlup olarak küme düştüğünde o düşüş, uzun sürecek çilenin başlangıcı olmuştu. 70’li yılların sonlarına yaklaşırken dara düştü Alkaralar. 1977 senesinde, lise zamanlarımda mahalli kümeye düştükleri zaman Ankara futbolunda, ulu bir çınar daha devrilmişti. Türk futbolunun en köklü kulüplerinden biri daha tarihten silinmek üzereydi. Tıpkı mor-beyaz Hacettepe gibi, Güneşspor gibi, PTT gibi... Sevgili Tanıl Bora, Gençlerbirliği tarihini anlatan ‘Ankara Rüzgârı’ adlı kitabında, ‘bir ölünün gözünden bakma’ anı olarak hatırlatır o dönemleri, hırslı ve becerikli bir başkanın, İlhan Cavcav’ın, kulübü nasıl ayağa kaldırdığını anlatır. 2015 güzünde sevgili Necdet Özkazancı ile birlikte yaptığımız söyleşide o zamanları şöyle anlatmıştı İlhan Cavcav:
CAVCAV’LA YÜKSELİŞ
“Ben Gençlerbirliği’ne üye olmadan önce, MKE’de avukat olan Yurdakul adlı bir arkadaşımız, 1970’li yıllarda beni Ankaragücü yönetimine almak istedi. Fakat o zamanlar Ankaragücü’nün başkanlığını Sabri Mermutlu yapmaktaydı. O da değirmenci, ben de! Bir gün bana, ‘Sen de yönetime giriyormuşsun ama bir yerde iki tane horoz olmaz!’ dedi. O zamanlar Gençlerbirliği’nin başkanı Yahya Demirel’di ve otelci Avni Bulduk da kulübün yönetimindeydi. Avni abi bana, ‘Seni Gençlerbirliği yönetimine alalım,’ dedi. Ben de ‘Neden olmasın!’ dedim. O yıllarda Gençlerbirliği 2. Lig’de kötü zamanlar geçiriyordu. Ben yönetime girdikten iki ay sonra Gençlerbirliği amatör kümeye düştü. Yahya Demirel ilk toplantıya gelmiş ama ikinci toplantıya gelmemişti. Onun üzerine genel kurulu topladık ve ben başkan oldum. Başkan olarak seçilince ilk işim yönetim kurulunu toplamak oldu ve bunu, Allah rahmet eylesin Vehbi Koç’un kulübe verdiği Maltepe’de, Koç Yurdu binasındaki mekânda yaptık. Zaten o mekân olmasaydı bugün Gençlerbirliği olmazdı. Neyse… Yönetim kurulu yemeği için Tavukçu Hüseyin’e Ankara tavası siparişi verdik ama o da ne! Adam bize tavayı vermedi! ‘Niye vermiyormuş?’ diye sorduğumda eskiden gelen 200 lira borç olduğunu söyledi. Ben, ‘Aman kimse duymasın!’ diyerek parayı verdim ve yemek sorununu bu şekilde çözdük… Tabii takım amatör kümeye düştüğü için başkan olarak ilk işim Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim İskeçe’yi ziyaret etmek oldu. Kendisine, ‘Bu kulüp 1923 yılında kurulmuş. Yani Cumhuriyet ile yaşıt. Üstelik başkentin takımı. Bize yardım edin, bizi 2. Lige alın’ dedim. O da bana, ‘Bu benim yapabileceğim bir şey değil, Spor Bakanına gidelim,’ dedi. Birlikte Spor Bakanı Talat Asal’a gittik, durumu anlattık. ‘Olur’ dedi ve İbrahim İskeçe’ye dönerek ekledi: ‘Ama Karşıyaka’yı da alın.’ O dönem Karşıyaka da amatör kümeye düşmüştü ve Bakan İzmirli olduğu için onlara da destek olmak istedi. Velhasıl biz Karşıyaka ile birlikte tekrar 2. Lig’e döndük…”
Kulübün unutulmaz başkanı İlhan Cavcav'ın isminin verildiği 2017-18 sezonunda küme düştü Gençlerbirliği, bir sezon aranın ardından yeniden Süper Lig'e yükseldi. 2020-21 sezonunda tekrar düştü, 2025’in baharında dört yıl aradan sonra bıraktığı yere, üç takımla lanetlenmiş ülke futbolunun en üst ligine döndü Ankara’nın Alkaralar’ı. Kendisi gibi köklü ama hatalarından hiç ders çıkarmayan, en değerli zamanlarını siyasetin gölgesinde rant kavgalarıyla geçiren Ankaragücü’nün 2. Lig’e düştüğü zamanlarda. Mesele düşmek değil elbet, malum futbolun içinde düşmek de var. Önemli olan yaşadıklarından ders çıkarmak, kenetlenmek, tek tribün, tek ses, tek yürek olabilmek. Kimselerle kavga etmeden, şehrini arkana alarak... Gençlerbirliği’ne gelince; bu büyük başarı, efsane başkanlar İlhan Cavcav ile Hasan Şengel’e ve futbolcularıyla, hocasıyla, yönetimiyle, taraftarlarıyla tüm Gençlerbirliği camiasına armağan olsun. Temennim ligde kalıcı olsunlar, bir daha hiç ağıt yakmasınlar geçmişe, yolları açık ve dikensiz olsun, Ankaralı sahip çıksın şehrinin ulu çınarına. Takım otobüsünün arkasındaki ‘Okul taşıtı’ yazısı her daim baki kalsın.
