Google Play Store
App Store

Almanya’da üç ay önce gerçekleştirilen erken seçimleri büyük bir güç kaybına uğrayarak kaybettikten sonra Hristiyan demokratların küçük ortağı olarak koalisyon hükümetine katılan sosyal demokratlar yeni dönemin ilk büyük krizini yaşıyor.

SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) içindeki çeşitli grupların bir araya gelmesiyle oluşan “Barış Çevresi” adlı girişimin yayınladığı bir “manifesto”, yeni hükümetin Ukrayna Savaşı’yla ilgili politikalarına, silahlanma hedeflerine net bir biçimde karşı çıkıyor.

Ana akım medya tarafından anında “Rusya yanlısı” olarak tanımlanan manifestoyu imzalayanlar arasında parti yönetiminde genel başkanlık da dâhil olmak üzere çeşitli üst düzey görevler üstlenmiş politikacılar, eski bakanlar, milletvekilleri de yer alıyor. “Avrupa’da Barışı Savunma Yeteneğini, Silahlanma Kontrolü ve Karşılıklı Anlayış Yoluyla Koruma” başlığı altında yayımlanan manifestoda Ukrayna Savaşı’na son vermek için zor da olsa Rusya’yla diyaloğa girilmesi çağrısı yapılıyor. Askeri harcamalara milli gelirin yüzde 5’i ve daha fazlasının aktarılması yolundaki hazırlıklar kesin bir dille eleştiriliyor. Eski Başbakan sosyal demokrat Olaf Scholz’un Amerika’da katıldığı bir NATO toplantısında dönemin başkanı Joe Biden’la birlikte açıkladığı Almanya’ya Amerikan stratejik füzelerinin konuşlandırılması kararına karşı çıkılıyor. Bir yandan savaşta “saldırgan” olarak Rusya’yı tanımlayan, Ukrayna’ya askeri yardımın devam etmesi gerektiğini de savunan manifestoda diğer yandan da son yıllarda Avrupa’da yaşanan krizlerde Batı’nın da sorumluluğu olduğu somut örnekler verilerek (1999’da NATO’nun Sırbistan’a saldırması, 2003’te çokuluslu koalisyonun Irak’la savaşması, ABD tarafından nükleer silahların azaltılması ya da silahlanmanın karşılıklı kontrolü hedefli anlaşmaların ihlal edilmesi ve 2014’te Ukrayna kriziyle ilgili Minsk Anlaşması’nın gereklerinin tam olarak yerine getirilmemesi) öz eleştirel bir yaklaşım sergileniyor.

SPD’nin Federal Meclis’teki, dış politika ve savunma alanında uzman milletvekillerinden Ralf Stegner ile Rolf Mützenich’in başını çektiği anlaşılan girişime ilk sert tepki Yeşiller’den geldi. Yeşiller’in sözcüsü manifestocu sosyal demokratları “Putin’in beşinci kolu” olarak tanımlayarak, bu partinin kendi temellerindeki barışçı-pasifist gelenekten ne kadar uzaklaşmış olduğunu gösterdi.

Seçimde yaşanan hezimete rağmen partinin genel başkanlığında kalıp, diğer eş genel başkanı tasfiye eden ve yeni hükümette Başbakan Yardımcılığı’yla Maliye Bakanlığı’nı üstlenen Lars Klingbeil,  önceki hükümette de Savunma Bakanı olup, yeni hükümette de bu görevini sürdüren Boris Pistorius ve SPD’nin diğer yeni üst düzey yöneticileri partidaşlarının barış ve diyalog çağrısı yapan manifestosuna karşı olduklarını açıkladılar.

Medyada çıkan haberlere göre tam da bu sırada Ukrayna’ya “sürpriz” bir ziyaret yapan Savunma Bakanı, manifestoya çok kızmış, manifestocuları “gerçekleri görmekten aciz” olmakla suçlamış.

Manifestoyu imzalayanları yeni dönemde hükümette ve parti yönetiminde görev dağılımında hayal kırıklığına uğrayanların tepkisi olarak eleştirip, alaya alanlar da var. Ancak imzacılar listesinde yer alan birçok politikacının yıllardır yayınlanan bildirideki tezleri savundukları bilindiği için bu eleştirilerin ciddiye alınır bir yanı yok.

Manifestonun zamanlaması önemli.

NATO’nun önümüzdeki dönemde devasa silahlanma harcamaları yapma kararı aldığı ve bu doğrultuda yeni kararlar almaya hazırlandığı zirve 24 – 26 Haziran’da ve SPD kurultayı da 27 - 29 Haziran’da gerçekleştirilecek.

SPD içinde savaş ve barış konusunda büyük bir çatlağa işaret eden bu tartışmaya rağmen Hıristiyan demokratların ağırlıkta olduğu hükümetin kendi çizgisinde ilerleyecektir mutlaka.

Ancak partinin çok sayıda saygın isminin bizzat katıldığı bu “itirazlar,” savaş ve silahlanma konularındaki politikalara kesin muhalif olan kesimlerin örneğin son seçimde küçük bir farkla barajın altında kalıp, meclise giremeyen “sol muhafazakâr!” parti BSW’nin (Sahra Wagenknecht İttifakı) ya da seçimde büyük başarı gösteren Sol Parti’nin (Die Linke) tezleriyle kısmi benzerlikler taşıyor.

Yani bu manifesto Almanya’ın ve Avrupa’nın önümüzdeki dönemde Rusya’nın saldırısına uğrayacağını ileri sürerek sosyal harcamalarda tasarrufa gidip, milyarlarca avroyu silahlanmaya yatıran,  zorunlu askerliği yeniden yürürlüğe koyup, on binlerce genci silah altına almaya hazırlanan hükümetin karşısındaki sol muhalefetin de işine yarıyor.

Avrupa ve dolayısıyla dünya büyük bir savaşa doğru gidiyor. Buna karşı her itiraz çok önemli.

Geçen hafta da Fransız sendikacılar ve sol politikacıların girişimiyle başlatılan kısa sürede 20 Avrupa ülkesiyle, ABD’den yüzlerce politikacı ve aktivistin desteğiyle büyüyen “Savaş için ne bir sent, ne bir silah, ne bir insan yaşamına hayır!” girişimi de öyle.