Google Play Store
App Store

Almanya’da genel seçime kısa bir süre kala Başbakan Olaf Scholz ile ana muhalefetin lideri Friedrich Merz arasındaki milyonlarca kişinin izlediği televizyon düellosu da kamuoyu yoklamalarını etkilemedi. Sosyal Demokrat Scholz, düelloyla ilgili anketin galibi oldu, ancak küçük bir farkla. İki liderin tartışmasını izleyenlerin yaklaşık üçte biri, aralarında fark görmediğini belirtti. Scholz’un bir önceki genel seçim öncesindeki gibi bir oy patlaması yaparak partisi SPD’yle (Sosyal Demokrat Parti) öne geçme şansı artık sıfıra yakın.

Bu arada aşırı sağa ve onlarla işbirliği yapan merkez sağ karşı yüzbinlerin katıldığı demokrasi mitingleri de devam ediyor. Ancak sokaklardan yükselen demokrasi ve insan hakları çağrıları sessiz çoğunluğu etkilemiyor. Ülkede büyük bir çoğunluk, en önemli sorunun göç olduğunu düşünüyor ya da öyle düşünmeye manipüle ediliyor. Münih’te dün yine Afganistan kökenli bir sığınmacının gerçekleştirdiği şiddet -terör de olabilir- eylemi nedeniyle bu durumun göçmenler açısından daha da kötüleşmesi kaçınılmaz...

Artık ülkeyi Merkel dönemindeki gibi Hristiyan ve Sosyal Demokratlardan oluşacak bir “büyük koalisyon” hükümetinin beklediği görüşü ağırlıkta. Sosyal Demokratlar’ın Ukrayna Savaşı konusundaki dengeli tavırlarından rahatsız olan, yeni hükümette Yeşiller’i görmek isteyen ve ana akım medyada bu doğrultuda yoğun kampanya yapan bir kesim de var. Ancak onların hiçbir zaman kazanma şansı olmadığı baştan bilindiği halde Yeşiller’in “federal başbakan adayı” ilan edilen Robert Habeck’i parlatma çabalarının şimdiye kadar bir faydası olmadı.

MECLİS ARİTMETİĞİ

Son anketlere göre Merz liderliğindeki Hristiyan Birlik partileri ittifakı CDU-CSU yine önde (yüzde 29). Onları aşırı sağ parti AfD (Almanya için Alternatif) takip ediyor (yüzde 21). Ardından da Merz’in potansiyel koalisyon ortakları geliyor: SPD (yüzde 16) ve Yeşiller (yüzde 12). Diğer muhalefet partileri ise yüzde 5’lik barajın altında kalıp Meclis’e girememe riskiyle boğuşuyorlar... (Elbette dünkü saldırı bu oy dağılımını sağcı partiler lehine değiştirecektir, göreceğiz...)

İlk bakışta sandık aritmetiğinin, yeni Meclis’te çoğunluğu olan istikrarlı bir hükümet için merkez ve aşırı sağ koalisyonunu zorunlu kıldığı sanılabilir. Merkez sağ içinde böyle bir işbirliğine yatkın olanlar halen küçük bir azınlık ve sesleri çıkmıyor. Merz’in geçen haftaki “işbirliğine” rağmen böyle bir koalisyon şimdilik mümkün değil. Zaten mevcut seçim sistemi Merz’e (şu anki anket sonuçları baz alınarak) SPD’yle, hatta düşük de olsa Yeşiller’le de koalisyona girme şansı tanıyor.

Girişte belirttiğimiz gibi televizyon düellosundan sonra Almanya’da Merz’in başında olacağı “büyük koalisyona” ilişkin beklenti güçlendi. Ekonomi ve savaş gibi konularda aralarındaki tüm farklara rağmen, her iki liderin sonunda ortada bir yerlerde uzlaşacakları görüldü. Merz’in aşırı sağla birlikte sığınmacılar ve göçmenler aleyhine oylamaya gitmesinin neden olduğu “güvensizlik” durumu bile bu işbirliğine engel olmayacak.

Almanya’nın en büyük günlük gazetelerinden, merkez sağ çizgideki Frankfurter Allgemeine Zeitung’un (FAZ) başyazısında bu durum değerlendirilirken “Olaf-Friedrich Merzscholz” formülünün “en iyi seçim” olabileceğine işaret ediliyor. Önümüzdeki döneme ilişkin ortaklığın temel politikalarını da şöyle tanımlıyor: “Doğru alanlarda yüklerden arınarak ekonomik büyüme, yatırımlar ve güvenlik. İllegal göçün bastırılmasıyla daha düzen ve toplumsal birlik. Almanya’yı savaşa sokmadan Ukrayna’nın olabildiğince desteklenmesi. Avrupa Birliği’nin, Trump’a rağmen ABD’ye karşı değil, olabildiğince ABD’yle birlikte güçlendirilmesi. Kültürler savaşı değil, pragmatizm...”

Siyaset aritmetiğinin üstünde bunlar olurken, altta ise tam anlamıyla bir “ölüm kalım” durumu söz konusu.

Anketlere bakılırsa Scholz hükümetinin işlemez hale gelmesine neden olan ve sonuçta koalisyondan kovulan liberal parti FDP’nin (Hür Demokrat Parti) yüzde 5’lik barajı aşma şansı artık çok düşük. Son anketlerin hepsinde alabilecekleri oy oranı yüzde 4 olarak çıkıyor. Aşırı sağla birlikte davranarak, göç karşıtı atmosferden pay alma çabaları da sonuç vermedi. Son darbeyi de yedeklenmeye çalıştıkları Merz’den yediler. “FDP’ye verilecek oyların Hristiyan birlik için ‘kayıp’ olacağı”nı açıklayan Merz, liberalleri artık siyasi ortak değil, kendi partileri için oy tabanı olarak görüyor.

SOLDA HAREKETLİLİK

Siyasi yelpazenin solunda ise son iki haftadır ilginç bir durum yaşanıyor. Uzun yıllardır saflarındaki görüş ayrılıkları nedeniyle yıpranan ve seçmen gözünde prestij kaybeden, son olarak da Sahra Wagenknecht ile arkadaşlarının ayrılıp yeni bir parti kurmasıyla felce uğrayan Sol Parti (Die Linke) toparlanıyor. Başlangıçta oy oranı yüzde 3 civarında olan parti, son anketlerde yüzde 5 ve hatta yüzde 6’yı buluyor.

Göç konusunda sağcılar ve liberallerle birlikte oy kullanarak artık “sola” tamamen sırtını dönmüş olan BSW (Sahra Wagenknecht İttifakı) ise güç kaybediyor. Oy oranı yüzde 4 (bazen de 5) civarında. Onların savaş ve barış ya da sosyal adalet alanlarındaki “haklı” çıkışları, ABD’nin hegemonyasına itirazları da artık bu sağ ve sığ tavırlarının gölgesinde kaldı. Kan kaybediyorlar, parti yönetimini protesto edip, istifa edenler arasında bir Avrupa Parlamentosu milletvekili de var.

Seçimlere çok kısa bir süre kaldı. Münih’te dün yaşanan son saldırı provokatif eylemler seçim aritmetiğini aşırı sağ lehine etkileyebilir. Bu durum sınırların sığınmacılara sonuna kadar açılmasını savunan Sol Parti’nin toparlanma sürecini sekteye uğratabilir. Aşırı sağcı AfD’nin peşine takılan ve ona alternatif olmayı başaramayan BSW’yi de... Seçim sandıklarından her iki parti için yüzde 4,9 gibi, barajın altında kalacakları bir sonuç da çıkabilir. Yani sonuçta iki partiye oyunu veren toplam yüzde 10’a yaklaşan bir sol potansiyel önümüzdeki dönemde meclis dışında kalabilir.