Google Play Store
App Store

Almanya’da siyasi dengeleri değiştiren erken seçimden 45 gün sonra ülkeyi önümüzdeki dört yıl boyunca yönetmeye aday koalisyon hükümetiyle ilgili ön görüşmeler tamamlandı. Seçimin galibi merkez sağ çizgideki Hıristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ittifakı ve büyük oy kaybıyla sandıktan üçüncü parti olarak çıkan SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) arasındaki “Almanya için sorumluluk” başlığı taşıyan ortaklık sözleşmesi açıklandı, yeni hükümetin yönelimleri ve bakanlıkların partilere göre dağılımı belli oldu.

Uzun yıllardır merkez sağın da sağında (özellikle göç, savunma, ekonomi alanlarında) çizgide yer alan ve bunu seçime kadar sürdüren CDU Genel Başkanı ve Hıristiyan Birlik partisinin federal başbakan adayı Friedrich Merz, ilk bakışta sosyal demokratların taleplerinin ağırlıkta olduğu bir programa imza atmış gibi görünüyor. Kendi tabanından Merz’i seçim öncesi verdiği sözlerden dönmek, sosyal demokratların taleplerine teslim olmakla suçlayanlar var. Şimdiye kadar eleştirdiği Merkel ve Scholz’dan farkı kalmadığı eleştirisiyle de karşı karşıya. Ancak bu durum siyasi yaşamı boyunca tek bir kamu görevi bile üstlenmemiş olan bu milyoner politikacının önümüzdeki günlerde uzun yıllardır hedeflediği federal başbakanlık (federal şansölye) koltuğuna oturmasını etkilemeyecek.

Gerçekten de sosyal demokratlar, birçok alanda hedefledikleri harcamalar için gerekli borçlanmaya izin veren anayasal değişiklikler sayesinde yeni dönemde, çoğunlukta oldukları Scholz hükümetindekinden biraz daha fazla olanaklara sahip olabilirler. Yeni dönemin muhalefet partilerinden Yeşiller ve Sol Parti’nin (Die Linke) desteğiyle hükümete yüz milyarlarca avroluk borçlanma olanağı sağlayan anayasal değişiklikler sayesinde gerçekten de altyapı yatırımları, sosyal yardımlar, çevre koruma gibi alanlar ve hepsinden daha önemlisi de silahlanma için önceki dönemden daha büyük yatırımlar yapılabilecek.

∗∗∗

Merz, aslında seçimlere kadar anayasadaki borç sınırlanmasının en ateşli savunucularındandı. Sosyal demokrat ağırlıklı Scholz hükümeti, elini kolunu bağlayan bu anayasal engeller nedeniyle normal yasama dönemini tamamlayamadan devrildi. Merz’in bu konudaki katı tutumu bunda büyük rol oynamıştı. Ancak seçimden sonra, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi “dün dündür, bugün bugündür” durumu yaşandı. Merz, ülke ve dünya koşullarını gerekçe göstererek, yeni ortağı SPD’nin bu konudaki taleplerini kabul etti, hatta meclisteki oylamada Yeşiller’in de desteği gerektiği için onlara da muğlak ifadeler içeren (çevre koruma alanında) ödünler verdi.

Böylece ülke tarihindeki en büyük kamu borçlanmasının mimarı olarak verdiği sözden dönmüş oldu. Ancak bu durum onu da rahatlatıyor. Seçim öncesinde savunduğu ekonomik politikaların zaten bir karşılığı yoktu. Şimdi özel sektöre yönelik vergi kolaylıklarını, teşvikleri daha rahatça yapabilecek. Alman ordusunun yeniden yapılanması ve silahlanması için, Ukrayna’ya askeri yardım ve NATO harcamaları açısından elinin altında yüz milyonlarca avroluk bütçesi olacak.

İlk bakışta onu “sözünden dönmüş” gibi gösteren başka konular da var koalisyon sözleşmesinde. Ancak bunların çoğu zaten hemen gerçekleşmesi mümkün olmayan seçim vaatleri, daha doğrusu propagandasıydı. Örneğin başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz ülkedeki sığınma hakkı kabul edilmemiş durumda olan tüm yabancıların sınır dışı edeceğini söylüyordu seçim kampanyası sırasında. Ancak on binlerce sığınmacıyı kapsayan bu uygulamanın mümkün olmayacağını o da biliyordu. Önce bu insanları toplu halde bir yerlere kapatmanın mümkün olmadığını itiraf etti. Şimdi de bunun için sığınmacıların geldiği komşu ülkelerle anlaşma gerektiğini kabul etmiş durumda. Bu durumdan dolayı aşırı sağcıların ve partisin sağcı tabanından tepki alacağı kesin. Ancak yeni hükümet son günlerini yaşayan sosyal demokrat-yeşil azınlık hükümetinin sığınma hakkını sınırlayan, sınır dışıları kolaylaştıran politikalarının daha da sertleşerek sürdürmek zorunda olduğunu kabul ediyor zaten.

∗∗∗

Merz, başa geçtiğinde Scholz hükümetinin gerçekleştirdiği, çifte vatandaşlığa olanak sağlayan vatandaşlık reformunu da iptal edeceğini açıklamıştı. Ancak bu da bir propagandaydı. Yeni yasa iptal edilmeyecek, ama tabii ki Alman vatandaşlığına geçme işlemleri zorlaşacak, uzayacak. Zorunlu askerlik konusunda da benzer bir durum var. Merz yeniden zorunlu askerlik uygulamasına geçilmesinden yanaydı. Koalisyon sözleşmesinde bu da yok. Onun yerine “sonuçta gönüllüğe dayanan cazip bir yeni askerlik hizmeti” gibi yuvarlak bir ifade yer alıyor. Almanya’nın önümüzdeki 4-5 yıl sonra Rusya’nın ağır bir askeri saldırısıyla karşı karşıya kalacağı ve buna şimdiden hazırlanması gerektiği, ancak bunun için ne yeterli silahı, ne de yeterli askeri olmadığına dair propaganda öyle güçlü ki, bu ifadeler önümüzdeki kısa zamanda içinde “zorunlu koşulların” dayattığı dönüşümlerin önünü açacaktır.

Yeni hükümetteki bakanlıkların partilere göre dağılımı da Merz’in elini kolaylaştıracak gibi. Dışişleri, içişleri, ekonomi, enerji, sağlık, ulaştırma, eğitim, aile, dijitalleşme, bilimsel araştırma, gıda ve tarım bakanlıkların başına CDU ve CSU’lu politikacılar oturacak. SPD’ye adalet, çevre, sosyal yardım, imar ve iskan, tüketiciyi koruma bakanlıkları verilecek. Bir de savunma bakanlığı. Şimdi SPD’li Savunma Bakanı Boris Pistorius’un bu görevde kalması ve Merz’le çok büyük bir uyum içinde çalışması kesin gibi. Kimilerinin devlet görevi konusunda acemi ve tecrübesiz olarak alaya aldığı ya da eleştirdiği müstakbel Federal Başbakan Merz, ilk kez kurulacak olan Milli Güvenlik Konseyi’nin de başında olacak.

Bu arada aşırı sağcı parti AfD’nin (Almanya için Alternatif) yükselişi sürüyor. Son anketlere göre AfD’nin oy oranı CDU ve CSU’nun toplamıyla aynı düzeyde. Merz, AfD’yle işbirliği yapmayacağını ve ona karşı mücadele edeceğini söylüyor. Ancak seçimden önce bu sözünden dönmüş, onların desteğini kabul etmişti. Ama gelecekte, örneğin SPD’yle ortaklığın tıkanması durumunda, onlarla doğrudan ortaklık seçeneği yeniden karşısına gelebilir. Göreceğiz...