Google Play Store
App Store
Almanya seçiminin sonucu: Nur topu gibi bir faşizm

Araştırmacı Emrah Cilasun - Berlin

Almanya seçimini yaptı. Hiç lafı eğip bükmenin anlamı yok. Acı ama gerçek. Faşist parti AfD (Almanya için Alternatif) ikinci gelse bile yine de faşizm kazandı. Sandıktan nur topu gibi bir faşizm peydahlandı. 1945’ten bu yana, yemin billah “bir daha asla” diye belleklerden silindiği iddia edilen, 56 milyon insanın yitip gitmesine neden olan, bütün bir İkinci Dünya Savaşı’nın baş sorumlusu Alman faşizmi tam 80 sene sonra, 10 milyon 327 bin 148 oy aldı. Bir başka ifadeyle seçmenin yüzde 20,8’nin desteği ile 152 vekilin koltuğunu Federal Parlamento’da garantilemiş oldu.

2013’te kimsenin ciddiye almadığı parti, kuruluşundan hemen dört sene sonra yüzde 12 ile meclise girdiğinde “sağ popülist” diye küçümsenmişti. “Hocam, sistem çok güçlü.

Çek balans ayarı bunlara fırsat vermez” temennileri, burjuva demokrasisine okunan ilahiler, methiye düzmeler, faşizmi hafife almalar, hatta “bunlar faşist değil, popülist” münakaşaları ta o yıllarda başlamıştı.  Neyse ki, faşistler karınlarından konuşmuyordu. “İkinci Dünya Savaşı’nı koca Alman tarihinde bir kuş pisliğine” benzeteninden “iktidara geldiğimizin ertesi günü 200.000 mülteciyi geri yollayacağız” diyenine kadar faşist saflarda el yükseltmenin sınırı yoktu. Zira burada söz konusu olan bütün bir toplumun, büyük ulus şovenizmi, değerleri, gelenek ve görenekleri temelinde yeniden kutuplaştırılmasıydı. Parti örgütlenmesinden sokağa kadar, gün be gün siyasetle uğraşan, tecrübe sahibi olan faşistlerdi. Ve faşistler 2013’ten itibaren adım adım ideolojik taarruza geçmişlerdi.

***

Faşistlerin toplumu kutuplaştırdıkları değerler tersinden, 1945’ten beri toplumu bir arada tutan liberal tutkalın da ham maddesiydi. Zira kapitalist üretim ilişkileri son tahlilde daha hala “ulus-devlet” paradigmasını aşamamıştı. Tabii ki ulusal marş ve bayrak kutsaldı. Tabii ki kadının rahmi üzerinde son kararı yasalar verecekti. Tabii ki üçüncü dünyadan gelen “kara kafa”, adına “entegrasyon” denilen asimilasyona itaat edecekti. Ve her halükârda market rafları dünyanın dört bir yanından boca edilen bin bir çeşit ürünlerle donatılacak, Güney yarım kürenin ter atölyelerinde ve fabrikalarında, vidasından tekstiline, mikro çipinden lityumuna kadar ne var ne yoksa “kolektif üretilip, şahsi gasp” temelinde sermayenin merkez üssüne, “ana vatana” akacak, kimse de “yahu nereden geliyor bu yoğurdun bolluğu” diye sormayacaktı.

Bilakis dünya ahvali, bir Sosyal Demokrat savunma bakanına 2002’de, “Almanya’nın çıkarları Hindu Kuş’ta başlar” dedirttirip, bando mızıka ile ta Afganistan’a asker gönderecekti. Üstelik sağ sol fark etmez, tüm siyasi aktörler topuk selamına duracaktı. Daha da vahimi, 2009’da bir Alman albayının emriyle, Kunduz’da 100’ün üzerinde sivilin ölümü bugün konu bile olmayacaktı.

Bugünün konusunu belirleyen, esasen iktisadi çıkarlar doğrultusunda siyasi-ideolojik ve jeopolitik çıkarlar. Ve gerçek şu ki, bu çıkarlar faşistlerin fırtınasının istikametinde savrulmakta. Haliyle merkez sağ ve merkez solun tüm aktörleri fırtınadan nasibini almakta. İster iklim aktivistlerinin eylemlerine karşı olsun, isterse faşistlere karşı yapılan mitinglerde Filistin sembollerine gösterilen tahammülsüzlük olsun, siyaset sahnesinin burjuva demokrat tüm aktörlerinin yelkenlerini öyle ya da böyle faşistlerin fırtınası şişirmekte. Faşistlerden kopya çekmek, rol çalmak oldukça revaçta.

152 vekille orijinali dururken ve elini uzatmışken, CDU’nun 208 vekille AfD ile değil de Sosyal Demokratlarla koalisyona gitmesi, İsviçre peynirine dönüşen burjuva demokrasisinin muhafazası için bir zorunluluk. Ama bu izdivacın dünyadaki zorunluluklar ve Almanya’daki vaatler karşısında dört sene dayanıp dayanmayacağı ise şimdiden şüpheli. (David Broder, CNN, 24 Şubat 2025)

Zira bu ahval ve şerait içerisinde dünya dönmeye devam ederken, Alman sermayesi üç fraksiyona bölünmüş durumda. Ümit Akçay’dan (Akçay’ın da Schneider’den) ödünç alacağımız kavramlarla söylersek, “Birinci fraksiyon, Almanya’nın ‘Mittelstand’ olarak bilinen KOBİ odaklı ekonomik yapısını savunan Ordoliberal-Savunmacı Grup. İkinci fraksiyon, büyük ölçekli üretim yapan firmaları ve dünya pazarına yönelik çıkarları savunan Dünya Pazarı Odaklı Stratejik Grup. Üçüncü fraksiyon ise Sosyal Demokrat Müdahaleci Grup.” (Akçay, Gazete Duvar, 16 Ocak 2025)

***

Bu üç fraksiyon ne savunuyor derseniz, Akçay’a göre, Birinciler, “serbest piyasa mekanizmalarına duydukları güveni, seçici devlet müdahalelerine karşı olan eleştirileriyle birleştiriyor.” İkinciler, “geleneksel olarak büyük ve uluslararasılaşmış firmalardan ve ihracata katkı yapan kritik sektörlerden oluşuyor, ‘teknolojik egemenlik’ ve ‘ulusal şampiyonlar yaratma’ gibi sanayi politikası hedeflerini destekler bir pozisyonu savunuyor.” Üçüncüler ise, “devletin stratejik endüstrilere odaklanması ve istihdamı öncelikli kılmasını talep ederek sanayi politikalarında müdahaleci yaklaşımları savunuyor.” Ve yazara göre “temsil ilişkisi birebir olmasa da” AfD, “Savunmacı Grubu”, CDU ve SPD ise diğer iki fraksiyonu temsil etmekte. Ocak ayında kaleme aldığı yazısını Akçay bir tahminle noktalamakta: “Önümüzdeki seçimlerde Savunmacı Grup, AfD ile CDU arasında bölünmüş olacak.” Akçay’ın yukarıdaki saptamaları ve tahminleri, dünya çapında sermayenin anarşik dinamiği gereği, fraksiyonlar arası ne gibi birlikler ve kırılmalar yaşayacak? Bunu bilmiyoruz. 1933’te iktidara gelen Hitler’in, zamanla Alman sermayesi içerisinde kendisine karşı duranları hizaya getirdiğini biliyoruz.

9 Ocak’ta, Elon Musk ile AfD Şansölye adayı Weidel arasında X’de gerçekleşen buluşmanın, sadece faşistler arası, tribünlere hitaben siyasi şov olmadığı da aşikâr. Trump rejim gücünü de ardına alan Musk’ın bir başka amacı da Avrupa pazarına pür dikkat kesilip, Akçay’ın bahsettiği üç Alman sermaye fraksiyonunu bölmek ve parçalamak olmasın? Buna dair kimi kuşkular şimdiden mevcut. Beri tarafta ise, Alman sermayesinin hacmini, gücünü ve dünya çapındaki etkisini bilerek yok sayıp, mağduru oynayan, Almanya’yı 1945’ten beri ABD “müstemlekesi” gören köklü bir (“faşist halkçı”) damar AfD içinde de mevcut. Ve bu damar, Musk’la muhabbetinde “liberal iktisat siyaseti” savunmakla övünen Weidel’e çoktandır diş bilemekte. (10 Ocak 2025) Fakat kendisini normalleştirme, tartıştırtma ve tahkim etmekle meşgul olan faşist partinin, sadece iktisadi model boyutuyla değil, ahlaki değerler açısından da beğenmediği, eşcinsel Weidel’e, katır tırnağının üzerindeki oje muamelesi yapması bir zorunluluk. Velhasıl sandıktan çıkan faşizm, ne “saf kötülük” ne de “aklından zoru olanların” uydurduğu bir manyaklıkla açıklanabilir. Faşizm, kapitalist-emperyalist dünyanın ürettiği çelişkilerin bir sonucu, burjuva diktatörlüğünün öbür yüzüdür. Sandıkla gelir ama tahkim olduktan sonra sandıkla gitmez.