Almanya’da bir dönem kapanıyor
Federal Almanya Cumhuriyeti’nin Hitler döneminde işlenen insanlık dışı suçların failleri ve işbirlikçileriyle, dolayısıyla nazi faşizmiyle yargı önünde hesaplaşma süreci artık sona eriyor.
Alman Yargıtayı (Bundesgerichthof/BGH-Federal Adalet Mahkemesi), bu hafta başında 99 yaşındaki bir “soykırım zanlısına” verilen cezayı onayarak muhtemelen bu alanda açılan son davayı da sonuçlandırmış oldu.
Gerçi “Nasyonal Sosyalizmin Suçlarının Aydınlatılması İçin Merkezi Daire’den” yapılan son açıklamalara bakılırsa önümüzdeki dönemde belki bir soykırım zanlısının daha mahkeme önüne çıkarılması söz konusu olabilirmiş. Ancak böyle bir davanın açılması, söz konusu sanıkların sağlık durumları nedeniyle artık çok zor. Yaşları 99 ve 100’ü bulan, kendi başına yürümekten aciz bu insanların aylar sürecek duruşmalara katılması, kendilerine yönelik suçlamaları anlamaları hatta davanın sonuna kadar yaşamaları neredeyse olanaksız. Suçlamalara karşı kendilerini savunmaları ya da mahkeme önünde itiraflarda bulup, kurbanlardan ve insanlıktan özür dilemeleri (tabii eğer aradan geçen sürede kendi sorumluluklarının da bilincine varmışlarsa) gibi durumların yaşanması da olanaksız gibi. Nitekim üç ay önce bir mahkeme, 99 yaşındaki bir SS üyesiyle ilgili soruşturmada, sanığın yargılanamayacak durumda olduğuna dair sağlık raporu nedeniyle davanın düşürülmesine karar vermişti. Önceki yıllarda da birçok sanık benzer şekilde, ileri yaşları, hastalıkları vs. nedeniyle haklarındaki soruşturmalardan, davalardan kurtulmuştu. Soruşturma ve yargı süreçleri devam ederken ölenler de olmuştu. Nazi dönemine ilişkin suçlamalarla açılan davalar konusunda “isteksiz” olan mahkeme heyetleri sayesinde kendilerinden hesap sorulmadan sıradan insanlar olarak, yaşamlarını sürdürüp, ölüp gidenler de var.
Dolayısıyla dün BirGün’de “Almanya’da 99 yaşındaki Nazi toplama kampı sekreterinin hapis cezası onandı” başlığıyla yayımlanan haber, büyük bir olasılıkla aynı zamanda bir tarihi dönemin de sona erdiğini duyuruyor.
GECİKEN ADALET
Bu “son” dava tam anlamıyla bir “gecikmeli adalet” örneği.
Toplama kampında görev yaptığı döneminde 18 yaşında olan sanık kadına yönelik suç ilk bakışta “emre itaat” durumunu çağrıştırıyor. 1943-45 yıllarında şimdi Polonya sınırları içinde olan Danzing’deki toplama kampında, kampın komutanının sekreterliğini yapmış. Görevi komutanın dikte ettiği talimatları daktiloya geçirmekten ibaret.
Ancak burada söz konusu olan toplama kampı, diğerleri gibi bir katliam merkezi. On binlerce kişinin insanlık dışı koşullar nedeniyle ya da kurşuna dizilerek, gaz odalarında zehirlenerek öldürüldüğü bir yer. Kendisi bizzat kimseyi öldürmemiş olsa da, böyle bir ortamda yıllarca, bu ölüm mekanizmasının bir yerinde, işlenen suçlara itiraz etmeden ya da en azından oradan ayrılmaya çalışmadan, görevli olmak da bir suç, cezalandırılması gereken bir suç.
Yargılandığı ilk mahkeme iki yıl önce onu bu gerekçelerle “cinayetlere yardımcı olmaktan” suçlu bulunmuş, iki yıl hapis cezasına çarptırmış, bu ceza da ertelenmişti. İleri yaşı nedeniyle tabii ki bizzat hapse girmesi de söz konusu değil.
Sanığın oradaki suçlarla doğrudan ilgisi ve bilgisi olmadığı gerekçesiyle verilen cezaya yapılan itirazı reddeden yüksek mahkeme de ilk mahkemelerin gerekçelerini onaylayarak, bu “gecikmeli adalet” ayıbının bir nebze de olsa üstünü örtmüş oldu.
ÇOĞU YARGILANMADI
Bu dava sekiz yıl önceki “Auschwitz Muhasebecisi” davasıyla büyük benzerlik taşıyor. O davada da Auschwitz Toplama Kampı’nda muhasebeci olarak görev yapan bir SS astsubayı “cinayetlere yardımcı olmak” suçlamasıyla dört yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Tabii o sırada 94 yaşında olan bu soykırım suçlusu da cezası ertelendiği için hapse girmemiş, bundan iki yıl sonra da ölmüştü.
Almanya’da Nazilerin büyük katliamlar yaşanan toplama kamplarında görev yapan binlerce kişiden çok azı yargı önüne çıktı ve cezalandırıldı. Bunların hemen hepsi bizzat öldürme ve işkence suçlarını işledikleri kanıtlanabilen kişilerdi. Uzun yıllar Federal Almanya mahkemelerinin bu davalardaki kriterleri de buydu. Dolayısıyla savaştan sonra Nazilerin peşine düşen “Simon Wiesenthal Merkezi”nin ya da o dönemdeki suçları ve suçluları araştıran Almanya’daki “Nasyonal Sosyalizmin Suçlarının Aydınlatılması İçin Merkezi Daire’nin” tespit ettiği birçok kişi hakkında dava bile açılmadı.
CEZASIZLIK DÖNEMİ
Nazi döneminin şeflerinin yargılandığı Nürnberg davalarından sonra, 50’li yılların sonuna doğru Belzec, Kulmhof, Sobitor ve Treblinka gibi “imha kamplarında” görev yapan az sayıda SS üyesi yargılanıp, cezalandırılmıştı. 1963’te Frankfurt’ta açılan büyük Auschwitz Davası’nda da 17 SS üyesi cezalandırıldı.
Ancak daha sonra uzun bir “cezasızlık” dönemi yaşandı. Çünkü sanıkları mahkeme önüne çıkarabilecek deliller ve tanıkları bulmak çok zordu. Mahkemeler, o dönemde toplama kamplarında görevli olmalarını da oradaki suçlara ortak olduklarına dair kanıt olarak kabul etmiyordu.
Bu durum 2009 yılında tarihe “Korkunç Ivan” olarak geçen Nazi savaş suçlusuyla ilgili davanın ardından değişti. Artık mahkemeler dönemin ölüm kamplarında görevli olanların da suça ortak olduklarını kabul etmeye başladı.
Ancak artık çok geç kalınmıştı...
Ondan sonraki dönemde yargılanıp, cezalandırılanlar oldu, ancak suçluların çoğu ölmüştü ya da artık çok yaşlanmışlardı. Yine de önemliydi bu davalar. O kamplarda ellerine hiç silah almamış, bizzat şiddet uygulamamış olan muhasebeci ve sekreterlerin de suça ortak olduğu, kendilerinden bir gün hesap sorulabileceği görülmüş oldu.
Eski Nazilerin büyük kısmı kurtuldu bundan. Ama onlara özenen yeni Naziler var.