Almanya‘da yeni bir “futbol masalı“ başlıyor
Avrupa Kupası, ev sahibi Almanya’da 18 yıl önceki Dünya Kupası’nda yaşanan ve tarihe “bir yaz masalı“ olarak geçen turnuvanın anısı ve özlemi eşliğinde başlıyor.
Bu akşam Münih’teki Almanya-İskoçya maçıyla start alacak turnuvayla ilgili sohbetlerin, yayınların çoğunda “acaba yeni bir yaz masalı yaşayabilir miyiz?“ sorusu öne çıkıyor.
Gerçi Almanya 2006’daki Dünya Kupası’nda üçüncülükle yetinmek zorunda kalmıştı, ancak tarihinde ilk kez insanlık aleminin önüne misafirperver, hoşgörülü, çok kültürlü, sporsever sıcak bir ülke imajıyla çıkmış, büyük bir sempati kazanmıştı. Teknik Direktör Jürgen Klinsmann liderliğindeki, göçmen kökenli sporcuların da yer aldığı milli takım başarılı bir ekip olarak göz doldurmuş, İtalya karşısında kaybettiği yarı final maçındaki hayalkırıklığına rağmen geniş halk kesimlerinin coşkulu sevgisiyle bu “yaz masalı“nın kahramanları olarak karşılanmışlardı. Sadece stadyumlarda ve televizyon karşısında değil, ülkenin bazı kentindeki meydanlarda kurulan dev ekranlar aracılığıyla da geniş halk kesimlerinin maçları ilk kez naklen izleme şansı bulduğu turnuvada ülkedeki göçmenler de belirgin bir biçimde Alman milli takımı desteklemişti. Alman bayraklarıyla döşenmiş döner büfelerinin, Almanya ve Türkiye bayraklarıyla maç izleyen Türkiye kökenli gençlerin görüntüleri bu “masal“ ortamının sembolü olarak hafızalara yerleşmiş, göç ve göçmenlere ilişkin olumsuz tartışmalar bir süre için de olsa gündemden kaybolmuştu.
Daha önemlisi bu turnuvadan önce “Avrupa’nın hasta adamı“ olarak görülen Almanya’nın ekonomisinde yeniden canlanma yaşanmış, işsizlik rakamları gerilemiş ve ülke ekonomisi 2008’deki mali krizi birçok ülkeye göre daha iyi bir şekilde atlatmıştı…
Klinsmann’dan sonra teknik direktörlüğü üstlenen yardımcısı Joachim Löw’ün döneminde de Almanya futbolda başarıdan başarıya koşmuş, 2008 Avrupa Kupası’nda finale, 2012 ve 2016’da yarı finale kadar yükselmiş, Güney Afrika’daki 2010 Dünya Kupası’nda üçüncü olmuş ve sonunda da Brezilya’daki 2014 turnuvasında da uzun bir aradan sonra yeniden Dünya Şampiyonluğu’nu kazanmıştı.
Bu dönemde başta Mesut Özil olmak üzere göçmen kökenli futbolcular artık resmen bir “göç ülkesi“ olarak da kabul edilen Almanya’daki çok kültürlü yaşamın, başarılı bir entegrasyonun sembolleri oldular. Almanya formasıyla sahaya çıkan, ülkeyi başarıyla temsil eden bu sporcuları içine sindiremeyen ırkçıların, yabancı düşmanlarının seslerinin duyulmaz olmuştu.
Ancak bu uzun sürmedi. Başta Mesut Özil olmak üzere bu sporcular 2018’de Rusya’daki Dünya Kupası’ndaki hezimetin sorumlusu görüldü, gösterildi. Üstüne Özil’in Londra’yı ziyaret eden Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte çektirdiği fotoğrafın ardından yaşanan tartışmalar da eklenince Alman futbolundaki “masal“lı dönem geride kaldı.
Alman futbolu önce Rusya’da, daha sonra da Katar’daki başarısızlıkların neden olduğu travmanın etkisini halen atlamamış durumda.
Bu nedenle uzun süren başarısızlıkların ardından milli takımın başına teknik direktör olarak atanan Julian Nagelsmann’ın üzerinde büyük bir baskı var. Alman milli takımı şimdiki haliyle bu turnuvanın favorisi olmadığını herkes kabul ediyor. Ancak yine de bu şampiyonanın bir “masala“ dönüşebileceğine ilişkin iyimserlik öne çıkıyor. Nagelsmann’ın kararlarına, seçtiği kadroya ilişkin eleştirilerde dikkatli bir dil egemen. İlkay Gündoğan’ın kaptanlığını yapacağı takımda çok sayıda göçmen kökenli oyuncu yer alıyor. Bunlardan üçü (İlkay, Deniz Undav ve son anda kadroya dahil edilen Emre Can) Türkiye kökenli göçmen işçi ailelerinin çocukları.
Özellikle geçtiğimiz günlerde turnuvanın güçlü takımları Hollanda ve Fransa’ya karşı başarılı oyunlarıyla göz dolduran milli takımın ülkeye yeni bir “yaz masalı“ yaşatabileceğine dair beklentiler çok güçlü.
Ancak son siyasi gelişmeler ve kısa bir süre önce yaşanan bir ırkçılık skandalı bu havayı zehirlemiş durumda. Hafta sonunda gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde göçmen düşmanı, ırkçı, neo-nazi ve aşırı sağcıları çatısı altında toplayan parti AfD (Almanya için Alternatif) en güçlü ikinci parti oldu. Bu partinin önde gelen liderlerinin geçmişte milli takımdaki siyahi oyunculara, göçmen kökenlilere yönelik dışlayıcı, ayrımcı ve ırkçı demeçleri halen hafızalarda.
Bir kamu yayın kuruluşunun kısa bir süre yaptığı ve yayınladığı anketin sonuçları da ırkçıların bu başarısıyla örtüşüyor. Buna göre ankete katılanların yüzde 17’si İlkay Gündoğan’ın milli takımın kaptanı olmasına karşı çıkıyormuş. Yine aynı ankete katılanların yüzde 22’si de “milli takımda daha fazla beyaz tenli oyuncu isteği“ni onaylamış. Bir kamu yayın kuruluşunun böyle bir anket yaptırarak büyük bir ırkçılık skandalına neden olması tabii ki başta Teknik Direktör Nagelsmann ve Kaptan Gündoğan olmak üzere kamuoyundan büyük tepki aldı, eleştirildi.
Ancak bu sonuçlar gelinen noktayı gösteriyor.
Umarız Almanya’nın çok kültürlü milli takımı bu turnuvada da – şampiyon olmasalar bile – iyi futbol oynayıp, dereceye girip, ırkçı ve faşistlere güzel bir ders verirler. 2018’deki şampiyonadaki başarısızlığın suçunu Mesut Özil’e yükleyenleri de utandırırlar.
Bu turnuvanın bir diğer özelliği de Türkiye’nin katılması. 2006’daki turnuvada Türkiye yoktu ve Almanya’daki Türkiye kökenli futbolseverler çoğunlukla bu ülkenin takımına destek vermişlerdi. Şimdi durum farklı. Türkiye de bu turnuva süresince büyük bir taraftar desteği bulacak. Ama iki takım farklı gruplarda olduğu için taraftarları uzun süre stadyumlarda ya da meydanlarda biraraya gelmeyecek. İki takım iyi olasılıkla ilk kez 6 Temmuz’da Düsseldorf’ta oynanacak çeyrek finalde karşı karşıya gelebilir.
Şimdi futbol zamanı…