Google Play Store
App Store

Almanya’da ana akım medya, ülkenin tam ortasına uzun menzilli, nükleer başlıklı Amerikan füzelerinin (Tomahawak) yerleştirilmesi, Almanya’nın Birleşik Krallık ve Fransa’yla birlikte Rusya’yı derinliklerinde vurabilecek kapasitede yeni bir “Avrupa füzesi” geliştirme kararlarının neden olduğu şaşkınlıktan hiç etkilenmemiş gibi. Yayınlarında Almanya’yı tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi yeni bir “soğuk savaşın” tam merkezine oturtan ve her an bir “sıcak savaşın” cephe ülkesine dönüştürme potansiyeli olan bu kararlarla ilgili tartışmalara, ülkenin saygın ve deneyimli politikacılarının da (bunlar arasında geçmiş hükümetlerde uzun süre bakanlık yapmış olanlar da var) bizzat katıldığı itirazlara ya hiç yer vermiyor ya da diğer güncel haberlerin arasında, arkalarda bir yerlere sıkıştırıp geçiştiriyorlar.

İlk kez NATO’nun Washington’daki 75’inci kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında açıklanan bu kararların ülke içinde, siyasi karar süreçlerinde tartışılmamış olmasına ve söz konusu risklerin hafifsenmemesi gerektiğine ilişkin, hükümet koalisyonunun en büyük partisi SPD’nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) liderlerinden Rolf Mützenich’in eleştiri ve uyarılarının hiç etkisi olmadı. Hâlbuki “ani bir askeri tırmanma tehlikesinden” söz eden bu politikacı, uzun süredir SPD’nin Federal Meclis Grup Başkanlığı’nı yürütüyor ve geçmişte “güvenlik politikaları” konusunun uzmanları arasında görülüyor, fikrine başvuruluyordu. Şimdilerde ise adeta “iktidarın tüm icraatlarına otomatikman itiraz eden, söylediklerine kulak vermeye gerek olmayan bir muhalif politikacı” gibi sunuluyor. Bu arada partinin önde gelen kıdemli isimlerinden, Willy Bradt’ın hükümetinde bakanlık, daha sonra eyalet başbakanlığı yapmış olan Klaus von Dohnanyi’nin Başbakan Scholz’un Ukrayna konusundaki tavrını eleştirerek, bundan sonra yeni kurulan parti BSW’yi (Sahra Wagenknecht İttifakı) destekleyeceğini açıklaması bile sıradan bir haber gibi verildi.

Tabii bu arada Olimpiyatlar, Ortadoğu ve Doğu Avrupa’daki savaş ve çatışmalar, Amerika’daki seçim süreci ve son olarak da Birleşik Krallık’taki faşistlerin göçmenlere saldırılar ya da koalisyon partileri arasında tıkanmış durumdaki bütçe tartışmaları gibi başka gelişmeler de gündemi belirleyerek, soğuk-sıcak savaş meselesinin tartışılmasını önleyen bir diğer faktör.

Ancak önümüzdeki ay ülkenin doğusundaki üç eyalette gerçekleştirilecek meclis seçimleriyle ilgili son gelişmeler, bu konunun potansiyel seçmenlerin gözünde söz konusu seçim sonuçlarını belirleyecek düzeyde önemli olduğunu gösteriyor.

AŞIRI SAĞ OY DEVŞİRİYOR

1 Eylül’de Saksonya ve Thüringen, 22 Eylül’de de Brandenburg eyaletlerinde gerçekleştirilecek seçimlerin hepsinde sandıktan en güçlü parti olarak çıkabilecek durumda olan aşırı sağcı parti AfD  (Almanya için Alternatif), bu konuda kesinlikle hükümetin kararlarına karşı çıkıyor. “Rosa Luxemburg Vakfı” bünyesinde gerçekleştirilen ve “AfD neden bir barış partisi değil?” başlığı altında yayımlanan araştırmada da ortaya çıkarıldığı gibi elbette bu parti silahlanmaya ve savaşlara karşı olan pasifist, barışçı bir örgüt değil. Ancak bir dönemler sosyalist toplum deneyiminin yaşandığı (ve de başarısız olduğu) bu eyaletlerde halkın büyük bölümü halen “Almanya’nın Rusya’yla hasım olmasını reddediyor” ya da “Rusya’ya sempati duyuyor” ve Ukrayna’ya yönelik askeri-ekonomik-siyasi yardımlara karşı çıkıyor. AfD de bu eğilimleri oya devşirmeyi başarıyor.

Bir dönemler bu eğilimler Sol Parti’nin (Die Linke) de oralarda başarılı olmasını sağlıyordu. Hatta Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilk “sol” eyalet başbakanı da Thüringen’den çıkmıştı. Ancak partinin son yıllardaki iç çalkalanmaları ve Ukrayna Savaşı konusundaki tutarsız ya da belirsiz tavrı nedeniyle bu durum artık geride kaldı. Sol Parti’nin bu üç eyaletteki seçimlerde de büyük oy kaybına uğrayacağı kesin, hatta Saksonya ve Brandenburg’da yüzde 5 barajını geçemeyerek parlamento dışında kalması bile söz konusu.

ASIL SAVAŞ KARŞITI

Savaş ve silahlanma konusunu inatla gündeme getiren asıl parti, yeni kurulan “sol-sosyal demokrat” çizgide ilerleyen BSW. Sol siyaset geleneğine ters düşerek, karizmatik kurucusunun ismini taşıyan bu partinin, kuruluşundan altı ay sonra gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde olduğu gibi bu üç eyalette büyük oy patlaması bekleniyor. Daha parti örgütlerini bile kuramamış olan BSW, kamuoyu yoklamalarına bakılırsa AfD’den sonra ikinci ya da üçüncü parti olabilir. Bu durumda BSW, aşırı sağcıların iktidara gelmesini önlemek için oluşturulacak merkez sağ CDU (muhtemelen Saksonya ve Thüringen’de) ve sosyal demokrat SPD (muhtemelen Brandenburg’da) ağırlıklı koalisyonlar için anahtar fonksiyonu üstlenebilecek.

Berlin’deki SPD-Yeşiller-FDP koalisyon hükümetinin Almanya’nın silahlanması, ordunun yeniden yapılanması, Ukrayna ve Gazze savaşlarındaki politikalarına kesin olarak karşı çıkan BSW’nin yöneticileri de, “Bu konular federal hükümetin sorumluluğunda, eyalet hükümetlerinin sorunları daha farklı” diyerek, eyalet düzeyindeki koalisyon tartışmalarına ılımlı yaklaşıyorlar.

Bu arada AfD’yi, esas olarak da BSW’yi güçlendiren söz konusu “savaş karşıtı” politikaları bu eyaletlerdeki diğer büyük partileri de etkiliyor. Saksonya’nın CDU’lu, Brandenburg’un SPD’li ve Thüringen’in “Sol Parti”li başbakanların son zamanlardaki barışçı çıkışları büyük olasılıkla seçim odaklı. Ancak bütün bunlar özellikle Ukrayna Savaşı nedeniyle Başbakan Scholz’un ilan ettiği “dönüm noktasının” neden olduğu çalkantıların daha da süreceğini gösteriyor.

Bakalım bütün bu gelişmeler önümüzdeki günlerde (1 Eylül’de Almanya’nın çeşitli yerlerinde, 3 Ekim’de Berlin’de) gerçekleştirilmesi planlanan barış etkinliklerini nasıl etkileyecek?