Google Play Store
App Store

Aile yılı çağrısı özelde kadınları, genelde ise tüm toplumu, laikliği, halkın, emekçilerin haklarını hedef alıyor. Yeni rejimin inşasını kalıcılaştırmak için anayasa değişikliğini hedefleyen süreci daha da hızlandırılacağı açık.

Amaç anayasa değişikliği
8 Mart’ta ülkenin dört bir yanında binlerce kadın sokaklardaydı. (Fotoğraf: Depo Photos)

8 Mart’ta kadınlar ülkenin dört bir tarafında yasaklara rağmen sokaktaydı. İstanbul’da son yılların en kitlesel eylemi yaşandı. En çok haykırılan slogan ise tek adam rejimi karşıtı sloganlardı.

Eğitim Sen uzun yıllardır 8 Mart haftası eylem ve etkinlikleri kapsamında okullarda toplumsal cinsiyet eşitliği dersi işleme kararı alır. Ancak bu yıl ilk kez bu karar hedef gösterildi. 9 Mart’ta iktidar yanlısı Eğitim Bir Sen, Eğitim Sen’i ve bu kararı hedef gösteren bir açıklama yaptı. Dersin işleneceği 10 Mart’ta ise Milli Eğitim Bakanlığı dersi işleyen Eğitim Sen üyeleri hakkında adli ve idari süreçlerin işleteceğini açıkladı. Valilikler de art arda benzer açıklamalar yaptı. Toplumsal cinsiyet eşitliği öyle büyük bir “milli tehditti” ki bakanlığı, valiliği, “sendikası” eş zamanlı atağa geçti. Aynı gün Memur Sen basın toplantısı ile yine toplumsal cinsiyet eşitliğini ve Eğitim Sen’i hedef göstererek “Anayasa Değişsin, Aile Korunsun” adıyla ailenin korunması ve inanca dayalı kılık kıyafetin Anayasal güvence altına alınması için 81 ilde imza kampanyası başlattığını açıkladı.

Kılık kıyafetin Anayasa ile düzenlenmesini nereden hatırlıyoruz? Genel seçim öncesine gidelim. Başörtüsüne özgürlük adı altında o günlerde Anayasa değişikliği uzun süre gündemdeydi. Yaşamın her alanında başörtüsü takılırken ve kimsenin gündemi değilken ne olmuştu da tekrar gündem haline getirilmişti? Kadınların kıyafeti üzerinden bir Anayasa maddesi düzenlemesi tek başına bir ayrımcılık iken amaçlanan neydi?

Anayasa taslağında kadın kıyafeti üzerinden hazırlanan madde kamuda, özel alanda, hizmet alan/hizmet veren gibi ifadelerle tüm kadınlara yaşamın her alanında tek tip örtünmeyi dayatıyor, bu maddeye uygun davranılmazsa devletin gerekli tedbirleri alacağını düzenliyordu. Tedbirler denilen bu maddenin İran, Afganistan örneklerinde olduğu gibi ahlak polisliği anlamına geldiği de çok açıktı. Dini nikaha anayasal statü kazandırılmasından, çocuk yaşta evliliklerin artışının amaçlanmasına, şiddetten korunma, çalışma, miras hakkımızın gaspına kadar haklarımız, yaşamlarımız hedef tahtası haline getiriliyordu. Maddeler tek tek incelendiğinde Medeni Kanun ortadan kaldırılıyor, evlilikten, boşanmaya, eğitim, çalışma hakkına kadar kadınların tüm hakları hedef alınıyordu.

Toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef göstererek kadınların haklarına yönelik saldırı yalnızca toplumsal cinsiyetle ilgili bir mesele değil bir rejim ve yönetim meselesiydi.

KOPYALA YAPIŞTIR AÇIKLAMA

O taslaktaki maddelerin aynısını, kopyala yapıştır bir şekilde Memur Sen’in açıkladığı “Aile ve Kadın Politikalarına Yeni Bir Paradigma” raporunda görüyoruz.

Raporda yer alan “İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle problemin çözüldüğünü söylemek mümkün değildir. Sözleşme’nin feshini olumlu gören kimi aktörlerin 6284 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğunu ve daha da genişletileceğini söylemeleri ise büsbütün abestir. Bu gibi beyanlar Sözleşme’nin niçin feshedildiğinin anlaşılmadığını göstermektedir. Türkiye’nin önündeki tek çıkar yol, Sözleşme’yle aynı ideolojik izleri taşıyan bütün mevzuatın tasfiye edilmesi, yapısal ve sahih yaklaşımların geliştirilmesidir. İstanbul Sözleşmesi’nin ulusal uygulama yasası olan 6284 sayılı Kanun ilga edilmelidir.” cümleleri ile İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması yetmez 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair kanun da kaldırılmalıdır diyorlar. Bu kanunun “yerli ve milli” olmadığı aileye bir tehdit olduğunu söylüyorlar. Tedbir kararlarının aile kurumuna zarar verdiğini erkek te talep ederse ancak kadınlar şiddete uğradığında tedbir kararlarının uygulanması gerektiği gibi ifadeler kullanıyorlar.

MEDENİ KANUN HEDEFTE

Medeni Kanun’un da (ki Adalet Bakanlığı da benzer bir açıklama yapmıştı) tümden değiştirilmesi gerektiğini “Başta Medeni Kanun’dakiler olmak üzere, her türlü yasal dokunuşlar aileyi dış müdahalelere açık, kırılgan hale getirmiştir. Aile, kadın ile erkek arasında rızaya dayalı, akit hürriyeti kapsamında kurulan bir özel hukuk ilişkisidir; bu şekilde tanınmalıdır. Mevzuat bu mantıkla revize edilmelidir.” cümleleri ile açıklıyor. Aile reisliğinin tekrar Anayasa’da yer alması, dini nikaha anayasal statü kazandırılması ifadeleri ile aile reisliği ile devlet reisliği arasında ayrılmaz bir bağ olduğunu söyleyen, erkek çok eşliliğinin, çocuk yaşta evliliklerin yaygınlaştırılmasını amaçlayan, kadınların evlilik, boşanma, miras başta olmak üzere tüm haklarını hedef alan ifadeleri sıralıyorlar.

Kadınların çalışmasında iş-aile uyumu gözetilmelidir diyerek “Devletin aileye müdahalesi, aile bireylerinin yaşamlarını, özellikle de kadınların iş ve aile yaşamları arasında denge kurmasını kolaylaştırıcı yönde olmalıdır.” cümleleri ile sosyal devletin kreş, bakımevi gibi sorumluluklarını kadınların işidir diye tarif ederek, kadınların asıl işinin çocuk, yaşlı, engelli bakımı ve ev işleri olduğunu, kadınların çalışması durumunda da esnek, güvencesiz çalıştırılmasının önünü açacak düzenlemelerin hayata geçirilmesini söylüyorlar.

Tüm bu düzenlemelerin STK’lar ile hayata geçirilmesi çağrısı da ayrıca çok tanıdık bir ifade. Bu STK’ların siyasal iktidara yakın tüm yapılar olduğunu karma, laik, kamusal ve zorunlu eğitim karşıtı ve toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan açıklamaları ile Memur Sen, Eğitim Bir Sen, Maarif Platformu, Enderun Özgün Eğitimciler Derneği, Medeniyet Enstitüsü gibi yapılar olduğunu da biliyoruz.

Aile yılı çağrısı ve art arda bu yapıların yaptığı açıklamalarla özelde kadınları genelde tüm toplumu, laikliği, halkın, emekçilerin haklarını hedef alan yeni rejim inşasını kalıcılaştırmak için Anayasa değişikliğini hedefleyen sürecin daha da hızlandırılacağı çok açık.

Eğer birleşik bir mücadeleyi öremezsek bizi bekleyenin ne olduğunu en iyi anlatan cümle İranlı Kadınların cümlesi. Yasaklanan saçlarımız şimdi kardeşlerimizin boynunda idam ipi.

∗∗∗

EŞİTLİK MÜCADELEMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ

Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan (EŞİK) yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı: "Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Taslağı henüz resmi bir açıklama yapılmadan önce sosyal medya üzerinden gündemimize düştü. Daha ilk cümlesinde temel hak ve özgürlüklerin daha etkin korunmasını gerekçe olarak gösteren taslak, temel hak ve özgürlükleri açıkça tehdit ediyor. Söz konusu taslağın temelini hazırlayan Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve IV. Yargı Reformu Strateji Belgesi, siyasal iktidarın aile kurumu için tehdit olarak gördüğü LGBTİ+’lara yönelik yasal düzenlemelerin geleceğine işaret ediyordu. Temel haklara saldırının kavramsal alt yapısını oluşturmak için “cinsiyetsizleştirme politikası” kavramı icat edildi.  Hiçbir gelişmenin bir başkasından bağımsız olmadığı, gündemin siyasal iktidarın aile odaklı politikasına göre şekillendiği gerçeği unutulmayarak dayanışmaktan ve hiç kimseyi geride bırakmadan hep birlikte mücadele etmekten başka çaremiz yok.

Sızdırılan teklif taslağı ile niyetini belli eden, bütün bu eşitlik karşıtı, aile odaklı politikalarını temellendireceği yasal dayanağın hazırlığında olan siyasal iktidara ise buradan bir kez daha sesleniyoruz. Anayasa’ya, temel insan haklarına, bağlı olunan uluslararası sözleşmelere aykırı yasa yapamazsınız.