Anadolu’nun yaşayanları ve yaşanmışlıklarına bir bakış

DENİZ SESSİZ

İsmet Bertan kadim uygarlıkların izinde yöresel zenginliklerle renklendirdigi romanında, Âşık Veysel’in ezgileri, flamenko dansıyla buluşuyor. Yaşadığımız coğrafyanın tarihiyle kurduğumuz bağ ve insanın yolculuğunda iz bırakan hikâyeler, büyülü bir anlatımla ve renkli betimlemelerle canlanıyor. Biz de bu büyülü yolculuğu İsmet Bertan ile konuştuk.

Hem çocuklar hem de gençler için kitaplarınız var. Özellikle “Anadolu’da Bir Zamanlar” dizisi hem yaş grubu hem içerik anlamında çok ayrı bir yerde duruyor. Yaş grubu fark etmeksizin çocuklar ve gençler için yazarken nasıl hissediyor, nasıl konumluyorsunuz kendinizi?
Çocuk, genç, orta yaşlı, yaşlı diye bir ayrım yaparız, ama aslında hepsi bir ömre, bir hayata aittir. Çocuk, genç, orta yaşlı ve yaşlı olarak düşünmüş, hayal kurmuş, deneyimlemişsindir. Bu nedenle yazıyorken de bazen çocukluğuna, gençliğine, bazen de yetişkinliğine yazarsın. İster antik döneme ait yaz, ister geleceğe dair bir kurgu yap; sonuçta insanlığın yaşanmışlıkları, hayalleridir bütün hikâyeler. Kahramanlar da bu hikâyelerin çocukları, gençleri, yetişkinleridir ve her biri, o çocukluğu, gençliği, yetişkinliği yaşamış yazarın kendisidir. Çocuk da olsan, genç de olsan ruh aynı ruhtur, aynı bedendedir. Okumayı sevdiğim hikâyeleri yazıyorum. Yazdığımı sevenlerle aramızda bir bağ kurulduğunu, dost olduğumuzu düşünüyorum. Hayatımı kazanma yolunda yazma hevesi öncü oldu; onu besleyen mesleklerle yola devam ettim. Günışığı Kitaplığı’nda Hızlı Tosbi okuyucuyla ilk buluşma oldu. Okumanın ve okunmanın yaşı olmadığına inanıyorum. Çocuklar bir heves ve merakla yetişkin kitaplarına uzanabiliyorsa, yetişkinler de çocuk ve genç kitaplara bir şans vererek, geçmişiyle bağını güçlendirebilir.

“Bozuk Pusula” hepimizi macera ve gizem dolu bir yolculuğa çıkarırken, çocuklara da anlamlı bağlantılar kurma şansı tanıyor. Pusula ve Prens Valette bağlantısı nasıl şekillendi?
Gezdikçe, benzersiz uygarlık ve kültür birikimine sahip bir ülkemiz olduğunu gördüm. Yaşayan bizler ve bizden sonra yaşamaya devam edecek gençler, bu ülkenin kültürü, coğrafyası ve yaşanmışlıklarını hayal edebilsin istedim. Uygarlık ve kültür, ülkenin hangi zamanında, hangi coğrafyasında olursa olsun, yaşayanları ve yaşanmışlıklarıyla oluşur. Bozuk Pusula, Anadolu’nun yaşayanları ve yaşanmışlıklarına bir bakış, bir selam oldu. Çıkış noktası da Piri Reis’in beş yüzyıl önce Kitab-ı Bahriye’de anlattığı Akdeniz’den bugüne neler kaldığına dair bir belgesel çekerken, Atina’da eskici pazarında görüp aldığım bozuk bir pusulaydı. Pusula bozuktu, ama İspanya’ya ait hüzünlü bir aşk hikâyesi ve dede-torunun karavan hayaliyle bağ kurarak kendi hikâyesini yazmayı da bildi.

“Bozuk Pusula”da oldukça eğlenceli ve samimi bir şekilde yansıtılmış dede-torun diyaloglarına şahitlik ediyoruz. Nesillerarası iletişimde geçmişten bugüne nasıl bir değişim var?
“Genç düşünebilseydi, yaşlı yapabilseydi” derler. Gençler, deneme yanılmalarla yol alırken, aceleci düşüncelerle bir daha dönüp düzeltemeyeceği hatalar yapabiliyor, fırsatlar kaçırabiliyor. Yaşlılar da yapabilme kudreti ve cesaretini kaybetmiş olarak gençliklerine pek çok pişmanlıkla bakıyor. Bu durum, aslında nesiller arası iletişimin ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. Nesil çatışması kötü bir şey değil; hep daha ileriye uzanan insanlık gelişiminin bir gereği, ama nesiller arası kopukluk olmasa, tarihteki hatalar ve talihsizlikler daha az olurdu.

Kitabınızda, Anadolu’nun “kültürel kucaklaşma”ya örnek teşkil eden mirasını da vurguluyorsunuz. Bu mirasın korunması ve aktarımı konusunda çocuklar ve gençlere neler söylemek istersiniz?
Napolyon’un “Dünya bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu” dediği söylenir. Ben de “Dünya için bir uygarlık merkezi seçilseydi Türkiye olurdu” diye düşünenlerdenim. Bugüne kadar tespit edilmiş bütün uygarlıklara sahip çıkmamız gerektiğini; gelenler, kalanlar, gidenlerden miras bir ülkemiz olduğuna inanıyorum. Böylesine genetik bir geçmiş ve zenginliğe sahipken, pek çok nedenle hak ettiğimiz yerde değiliz. Ben gençlere, “Biz bu kadar becerebildik; siz bu ülkeyi ve coğrafyayı benzersizliklerini keşfederek daha çok sevin, daha ileriye götürün. Bunu ilke ve ülkü edinin. Hayal edilebilen, yapılabilir. Gençlik, hayal edebilme ve başarabilme gücüne sahiptir” derim.