Campbell’ın insanlığı düştüğü bataklıktan kurtarmak için bir çözüm yolu olarak sunduğu mitolojiye dönüş fikri hem kahraman mitini olumlaması hem de tekil bir hakikate işaret etmesi bakımından totaliter iktidar biçimlerinin söylemini yeniden inşa ediyor.

Anamorfoz: Hangi kahramanın yolculuğu?

MERT TUTUCU

Mitolojik söylem, modernizmin yarattığı hayal kırıklığından insanlığı kurtarma noktasında özgürleştirici bir rol oynayabilir mi? Bana bu soruyu sorduran Joseph Campbell’in Kahramanın Sonsuz Yolculuğu (2010) adlı eserinde ortaya koyduğu mitoloji hakkındaki görüşleri. Campbell’ın mitoloji hakkında düşünceleri gerçekten masum mu? Campbell’ın etkileyici üslubu karşısında büyülenen okurları üzmek ve kızdırmak pahasına bu soruya “hayır” diye cevap vermek zorundayım çünkü Campbell’ın mitolojiye yüklediği anlam kapalı-yasakçı-ötekileştirici söylem biçimlerine dayanan faşist, nasyonal sosyalist ideolojilerin, kısacası totalitarizmin değirmenine bilinçli veya bilinçsiz olarak su taşımaktadır.


Joseph Campbell eserinin “Mit ve Toplum” başlıklı bölümünde mitolojiyi modernist ideolojinin yarattığı yeni totemlere karşı bir direniş aracı olarak sunmaya çalışır. Campbell’a göre modernizmin simgeleri olan bayraklar, törenler ve yurtseverlik nosyonu, insanlığın kurtuluş ümidini bünyesinde toplayan mitolojik kahramanın aşması gereken engellerdir. Bu görüş ilk bakışta enternasyonalist bir dünya görüşünün yansıması gibi dursa da bunun üzerine biraz düşünüldüğünde totaliter söylemleri beslediği açığa çıkmaktadır. Öncelikle kahraman tanımı oldukça tekil ve mesiyaniktir. Dünya, kahraman ve kahraman olmayanlar arasında ikiye bölünür. Kahraman tüm engelleri aşarak kurtuluş müjdesini diğer bir ifadeyle hakikati kahraman olmayan insanlara ulaştıracaktır. Peki, kimdir bu kahraman? İdeolojik tarih, tekil kahramanlar ile sıradan çoğunluk arasındaki büyük uçurumu olumlayan anlatılarla doludur: Campbell’ın ortaya koyduğu kahraman miti de totalitarizmin kült lider imgesini besleyen bir söylemdir. Ayrıca bu kahramanın mesiyanik bir doğasının olması da kült liderlerin Tanrılaştırılmasıyla benzerlik gösterir. Nazi propaganda sanatında lider teması genellikle Yunan mitolojisindeki Tanrı ve Tanrıçalarla birlikte işlenir. Mussolini her fırsatta kendi kült lider imgesini beslemek için Roma mitolojisini ve mesiyanik kahraman sembollerini kullanır.

Joseph Campbell’ın düşünceleri yine Nazizm ve Faşizm gibi totaliter iktidar biçimlerinin söylemlerine benzer şekilde romantik bir modernizm karşıtlığına dayanır. Modernizm insanlığa özgürlüğü, demokrasiyi, insan haklarını vaat etmiş fakat bunlardan hiçbirini gerçekleştiremeyerek üstüne bir de insanlığa iki dünya savaşı hediye etmiştir. Bu dehşet verici tabloda Campbell, modernizmin araçlarının artık geçerliliğini yitirdiğini savunur. Campbell’ın romantik modernizm karşıtlığı aynı zamanda bütünlüklü bir ulus yaratma idealine zemin hazırlar. Ona göre bu yeni ulus tek olan hakikati bulacak ve bu hakikatin etrafında toplanarak modernizmin hayal kırıklığından kurtulacaktır.

Robert Ellwood, The Politics of Myth (1999) adlı eserinde Carl Gustav Jung, Mircea Elliade ve Joseph Campbell’ın anti-modernist tavırlarını inceler. Ellwood, Campbell’ın faşist söylemi yeniden kurduğunu iddia eder. Ellwood’a göre söz konusu üç isim modernizme karşı kötümser yaklaşımları ve modernizme karşı romantik köken arayışları ile Nazizm, Faşizm gibi totaliter iktidar biçimlerine entelektüel zeminde meşruiyet sağlamışlardır. Gerçekten de Campbell’ın romantik köken arayışı ve tekil hakikati olumlayan görüşleri Nazizm’in “ein volk, ein reich, ein führer” mottosuyla ve faşizmin “il duce” felsefesiyle benzerlik göstermektedir. Campbell’ın kahraman miti Giambattista Visco’ya, mitoloji etrafında birleşen ari ırk miti ise Johann Gottfried von Herder’e dayanır. Scott Leonard ve Michael McClure, Myth and Knowing: An Introduction to World Mythology (2004) adlı eserde söz konusu iki ismin ortaya koydukları fikirler ile istemeden de olsa Nazizm’i ve Faşizm’i etkilediklerine dikkat çeker. Campbell’ın mit teorisini oluştururken temel aldığı iki ismin de görüşleri Nazizm ve Faşizm tarafından kullanılır. Naziler, Herder’in volk kavramına odaklanarak söz konusu seçkin grubu Aryan Alman halkının temsil ettiğini savunurlar. Volk kavramına o kadar büyük önem verirler ki ürettikleri otomobil markasının adının “Volkswagen” olmasına karar verirler. Diğer yandan Visco’nun kahramanlar çağı, mitoloji ve Tanrı tarafından görevlendirilmiş kült lider düşünceleri de hem Naziler hem de Faşistler için oldukça kullanışlıdır. Hitler, Alman halkını kurtaracak olan, Tanrı tarafından görevlendirilen mesiyanik bir kült lider, Führer’dir. Mussolini de Roma’yı tekrar kurması için Tanrı tarafından seçilen mitolojik bir kahraman, Il Duce’dir. Hem Hitler hem de Mussolini seçilmiş kişiler olarak tekil hakikatin taşıyıcısıdırlar. Bu yüzden Faşist İtalya panelinin üzerinde “Mussolini her zaman haklıdır” yazmaktadır. Victor Klemperer’ın da dikkat çektiği gibi yine tekil hakikatin bir göstergesi olarak Mussolini İtalya’sı tarafından üretilen otomobil markası yaratıcının ilk sözünü yani hakikati imleyen ve İtalyanca “ol” anlamına gelen “Fiat” olarak belirlenir.

Sonuç olarak, Campbell’ın insanlığı düştüğü bataklıktan kurtarmak için bir çözüm yolu olarak sunduğu mitolojiye dönüş fikri hem kahraman mitini olumlaması hem de tekil bir hakikate işaret etmesi bakımından totaliter iktidar biçimlerinin söylemini yeniden inşa etmektedir. Tüm ikili karşıtların yeniden üretildiği bir söylem biçimi olan mitoloji tanrı olmayanın tanrıya karşı ve kahraman olmayanın kahramana karşı ötekileştirildiği bir alandır. Bu yüzden hem bu ikili karşıtlıkların hem de ikili karşıtlıkların onaylanmasından başka bir şey olmayan totaliter söylemlerin altını oymak için Prometheus gibi anti-kahramanlara odaklanmak gerekir. Anti-kahramanlar her zaman için ikili karşıtlığın altını oyan üçüncü bir türdür. Görünür olduğu için lanetlenen ama lanetlendiği ölçüde görünürlük kazanan, kartal tarafından parçalanan ama her seferinde tekrar yenilenen bir karaciğer gibi üçüncü bir tür. Bu sebeple hero’nun sonsuz yolculuğu değil, nemo’nun sonsuz kayboluşu tahakküm söylemlerine direnmenin bir yolu olabilir.