Önemi konusunda herkesin hemfikir olduğu seçimler yaklaştıkça iktidar, tartışma zeminini yarattığı çöküşten uzaklaştırmak için bildik yöntemlerini pervasızca uyguluyor. Buna rağmen 2015 Haziran seçimlerinde kaybettiği ancak muhalefetin öngörüsüzlüğüyle ve başta 15 Temmuz kalkışmasının ve pandeminin olanakları ile ite kaka sürdürdüğü iktidarının sonuna gelmiş görünüyor.

İktidarın bir çeşit asr-ı saadet dönemi olarak görünen ancak bugünkü çöküşün temellerinin atıldığı dönemde en çok sağlık, eğitim ve konut alanlarındaki balonlarla geniş kesimlerin rızasını alabilmişti. Şimdi tüm başlıklarda çöküş söz konusu. Artık yıla uzamış hastane randevuları, uluslararası kriterlerle yerlerde sürünen eğitim, orta sınıfın hayallerinden bile uzaklaşmış konut fiyatları söz konusu. Üzerine yargıyı, beslenme krizini, ısınma maliyetlerini, sığınmacı sorununu koyunca güçlü göründüğü alanlarda bile iktidarın zeminini kaybettiğini görüyoruz.

İktidar da bunu gördüğü için pervasızlaşıyor. Epeydir HDP’li belediyelere uyguladığı hukuksuz çökme ve adam eksiltme tarifesini İstanbul’da da yürürlüğe koymuş görünüyor. Tartışmanın, halkın gerçek sorunlarından kaydığı her başlığa can havliyle sarılıyor. Gerçek sorunlardan uzaklaşıldıkça da muhalefetin kırılganlığına oynamak kolaylaşıyor. (Selçuk Candansayar 28.11.2022 tarihli BirGün’de detaylı yazmıştı: https://www.birgun.net/haber/beslenme-barinma-saglik-egitim-411555 )

***

İktidarın can simidi gibi sarıldığı konulardan birisi CHP’nin “seçim sürecinde istismar edilmesin” diye verdiği “Kıyafet Özgürlüğü Kanunu” teklifi oldu. Erdoğan bu teklife sarılarak "Kılıçdaroğlu farkında olmadan pas verdi, golü atmamız lazım… Öyle bir şey yapıyoruz ki ne kadar samimisin, değilsin; bunu burada göreceğiz” diyerek el artırıp, CHP’nin kanun teklifini engelleyip Anayasa teklifi hazırladı. Şimdi Anayasa değişikliğinin TBMM’de kabul edilse bile Cumhurbaşkanı tarafından referanduma götürülüp götürülmeyeceği ve muhalefetin tutumunun ne olacağı tartışılıyor.

Geldiğimiz noktada CHP’nin teklifini tartışmanın artık bir anlamı kalmadı. İçerik ve zamanlama olarak yeterince eleştirildi. Şimdi önemli olan başta CHP olmak üzere muhalefetin bu Anayasa teklifine destek olup olmayacağı. Her şeyden önce yalnızca Erdoğan’ın “gollük pas” nitelemesi bile bu teklif üzerine konuşmayı gereksiz kılıyor. Anayasa değişiklikleri ne samimiyet testi için yapılır ne de gol atmak için yapılır. Açıklama “İstismarcı Anayasacılık” literatürüne girecek bir tutumun itirafı. Tek amacı -özellikle- referandum da olursa- muhalefeti sıkıştırmaya çalışmak. Bu sıkışıklıktan evet denilerek çıkılamaz.

Hele hele Anayasa teklifinin “Ailenin korunmasına ve eşcinsel evliliklere engel olmaya” ilişkin olduğu iddia edilen maddesi bu istismarcılığın daha net bir göstergesi. Anlaşılıyor ki amaç olası bir hayır tutumunda muhalefeti “başörtüsüne karşı çıkıyor ve LGBTİQ+ savunusu yapıyor” diyerek sıkıştırmak. Yukarıda değindiğim gibi bu istismarcılığa evet denilerek karşı durulmaz. Öncelikle tüm olup bitenler herkesin gözü önünde oluyor. Eğer seçmene bir rasyonalite atfediyor isek kimin amacının ne olduğunu da görüyordur. Karşı çıkma pekâlâ güçlü argümanlarla temellendirilebilir. Yok “seçmen bu propagandaya aldanır” diyorsak zaten her iki başlıkta yeterince propaganda yapıyor iktidar. Mesela Erdoğan şimdiden “LGBT denen olay, bizim kitabımızda yok. CHP’nin kitabında var, yavru muhalefetin kitabında var" diye açıklamalar yapıyor.

Kaldı ki böyle bir propagandaya karşı yapılması gereken “Evet bizim kitabımızda LGBTİQ+ hakları var” demek değil mi? Yapılması gereken “ailenin karşısına LGBTİQ+ haklarını” koyan bu istismarcılığa cepheden karşı çıkmak değil mi? Yakılarak, öldürülerek, her türlü şiddete maruz kalarak, öldükten sonra bile en ağır ayrımcılıklara maruz kalan yurttaşlarımızın bu nefret sürecinden zarar görerek çıkacakları açık değil mi?

Anayasa değişikliğinin içerik ve teknik boyutu ile sakıncaları -özellikle laiklik ilkesine aykırılığı- üzerine Anayasacılar detaylı yazdılar.

Asıl tuzak bu teklife evet demek olacaktır. Mecliste bulunan partilerin yapması gereken bu değişiklik üzerine görüşmeyi bile kabul etmemek. Bunun için siyasi ve hukuki argümanlar yeterince güçlü. Hatta iktidarı kendi tuzağına bile düşürebilir. Unutulmasın ki benzer kaygılarla evet denilen dokunulmazlık teklifi geldiğimiz yerin en önemli kilometre taşlarından oldu. İktidarın menfi propagandasına da engel olmadı.