Ankara’nın Kıbrıs ayarı, Ali Kişmir davası
Basın Emekçileri Sendikası (BASIN-SEN) Başkanı Kıbrıslı gazeteci Ali Kişmir’in, yaklaşık dört yıl önce sosyal medyada yayımladığı yazı nedeniyle hakkında açılan davanın son duruşması 26 Kasım’da Lefkoşa Kaza Mahkemesi’nde görüldü. 10 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Kişmir’e, “KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın (GKK) manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif ettiği” yani aşağıladığı ve değersiz gösterdiği suçlaması yöneltiliyor. Davanın Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmesi durumunda Ali Kişmir’in tutuklu yargılanma ihtimali var. Gerçekleşirse, Kıbrıs basın tarihinde bir ilk olarak kayda geçecek. Ve maalesef Kıbrıs’ın kuzeyi öyle bir yer ki, Türkiye’de pişip de oraya düşmeyen dert neredeyse yok gibi. Kişmir’in savunmasını gönüllü olarak üstlenen Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, düşünce, fikir, söz ve yazılardan dolayı insanların ceza davalarıyla soruşturulmasının, çağdışı ve baskıcı rejimlerin uygulaması olduğunu söyledi. Esendağlı, 6 Şubat’taki depremde Adıyaman İsias Otel’de hayatını kaybeden Mağusalı çocukların ailelerinin de avukatlığını yapıyor.
DAVAYA KONU OLAN YAZI
Gazeteci Ali Kişmir, davaya konu olan yazısında Türkiye’nin 2020 yılındaki KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimine açıktan müdahale ettiğini yazdı. Seçimden önce, dönemin T.C. Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri, Kolordu Komutanı ve MİT yetkilileri ile bir grup Ulusal Birlik Partisi (UBP) milletvekili, adı ‘Beyaz Ev’ olarak geçen askeri gazinoda bir araya gelerek yemek yemişti. Ali Kişmir yazısında bu görüşmeyi eleştirmiş ve şöyle yazmıştı: “Ankara’nın, son olarak siyasetimize ayar vermek için bazı UBP’li vekilleri çağırdığı yerin adı ‘Beyaz Ev’ olabilir ancak siyasetimizi getirdiği konum açıkçası ‘Genel Ev’dir. Ankara adanın kuzeyindeki hakimiyetini kaybetmeyi, varlığının sorgulanmasını ve Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde durmasını istemiyor!” 14 Ağustos 2020 tarihinde gerçekleştirilen bu buluşma milletvekilleri tarafından da doğrulanmıştı. Yemeğe katılan UBP Milletvekilleri Faiz Sucuoğlu, Hasan Taçoy, Ünal Üstel, Sunat Atun, İzlem Gürçağ ve Resmiye Canaltay’dı. İddiaya göre UBP’li bu isimler Tatar’ın liderliğine karşı muhalif saftaydı ve ikna edilmeleri amaçlanmıştı. Bağımsız Cumhurbaşkanı adayı Mustafa Akıncı, vekillere “Karşınızda Türkiye devleti var. Türkiye, cumhurbaşkanı olarak kesinlikle Ersin Tatar’ı istiyor, Akıncı’yı istemiyor. Türkiye için bu bir beka sorunudur. Siz de Tatar’ın seçilmesi için uğraşacaksınız” denildiğini aktardı. Tatar lehine yapılan müdehaleyi eleştiren ve Kıbrıslı Türklerin iradesinin yok sayıldığını söyleyen Ali Kişmir, yazısında geçen ‘genel ev’ benzetmesi yüzünden yargılanıyor, zira seçime müdahaleyi reddeden biri yok. Dönemin gazino müdürü Yarbay Cengiz Doğan’ın şikâyetiyle başlayan süreçte Kişmir’e yapılan suçlama GKK’nin güvenirliğini sarstığı ve aşağıladığı iddiasından ibaret.
HİÇBİR ŞEY OLMASA BİLE BİR ŞEYLER OLDU
Avrupa Gazetesi yazarı Aziz Şah, gazeteci Ali Kişmir’e açılan dava ile Ankara’nın müdahalesinin mahkeme kayıtlarına girdiğini ancak eleştirinin asıl muhataplarının yazılanlara itiraz etmediğine dikkat çekti. Sahi, Türkiye’nin dünyaya egemen devlet olarak tanıttığı KKTC’de, seçim öncesi, kimsenin reddetmediği ve ‘katılımcı çeşitliliği’ ile dikkat çeken bu yemek nasıl mesele olmuyor, iştirak edenlere tek bir soru sorulmuyor da, bir eleştiri yazısındaki teşbihe 10 yıl hapislik isteniyor? Sonucu hoşa gitmediği için tekrarlanan İstanbul seçiminde ne demişti AKP’li Ali İhsan Yavuz? “Hiçbir şey olmasa bile bir şey oldu. O gün gerçekten İstanbul’da bir şeyler oldu.” Kıbrıs’ta da bir şeyler olduğu açıktı. Toplantı sonrası dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, T.C Büyükelçisi Ali Murat Başçeri ile görüşerek Beyaz Ev’deki komutan ve MİT görevlilerinin de katıldığı yemekten haberi olduğunu ve bu konudaki rahatsızlığını dile getirdi. Elçiden aldığı yanıt şu oldu: “Siz federasyon istiyorsunuz, Türklükle ilgili olarak da siz ayrı bir kimlik peşindesiniz, Kıbrıslı Türk kimliğinin peşindesiniz. Türkiye bütün kurumlarıyla burada değişim olmasını ister.” Akıncı’nın durumu Ankara’ya iletmek için yazdığı mektup, müdahale suçlamalarını reddeden elçilik tarafından kendisine iade edilmiş.
SEÇİLMİŞ SON BAŞKAN MUSTAFA AKINCI
Türkiye’nin, 2020 seçimlerine kadar KKTC siyasetine hiç müdahale etmediğini düşünmek, hele ki nüfus bilinmiyorken, çok zor ama Kişmir’in de yazısında belirttiği gibi ilk kez bu kadar aleni yapılıyordu. Aynı şekilde, AKP-MHP iktidarı tarafından yapılan açıklamalar da Mustafa Akıncı’ya karşı duyulan memnuniyetsizliği ortaya koyuyordu. AKP’li Bakan Mevlüt Çavuşoğlu, Akıncı’yla ilgili “Ben böylesine dürüst olmayan bir siyasetçiyle hiç çalışmadım” demişti. AKP’li Mehmet Metiner, katıldığı bir televizyon programında Akıncı’yı Rum ağzıyla konuşmakla itmam etti, “Kıbrıs’ta, Türkiye'nin egemenliğinden kurtulmak istiyoruz diyenlerin başını Akıncı çekiyor” ifadelerini kullandı. MHP lideri Devlet Bahçeli “Kıbrıs Türklüğü’nü Rum planlarına zincirleyip tutsak etmek maksadıyla elinden geleni ardına koymayan Mustafa Akıncı Türkiye’ye ve Türk milletine şükran duyması gerekirken sırtını dönmüş, yüzünü de zalimlere çevirmiştir. Bu ayıp ve ahlaksızlığın hiçbir vicdanda, hiçbir siyasi anlayışta yeri olamayacaktır. Mustafa Akıncı’nın işgal ettiği koltuğa layık olmadığı açıktır” diye konuşmuştu. Kamuoyu yoklamalarında ibre Akıncı’dan yana görünse de ikinci turda seçimin kazananı UBP adayı Ersin Tatar oldu. T.C. hükümetinin tüm desteğini arkasına alan Tatar ile adeta ‘lanetlenen’ Akıncı arasındaki oy farkı sadece 3 puandı. Mustafa Akıncı için bugün pek çok Kıbrıslı ‘seçilmiş son başkan’ ifadesini kullanıyor. Seçimden yaklaşık bir ay önce Euronews’e verdiği röportajda Akıncı, seçimlere dışarıdan müdahaleye dair ipuçları olduğunu söyledi: “15 Temmuz'da askeri kalkışma olduğunda Türkiye’de sivil yönetime desteğimizi ortaya koyduk; Türkiye'nin demokrasisine, sivil yönetimine, halkın kararına duyduğumuz saygı gereği bunu yaptık. Şimdi biz de Kıbrıs Türk demokrasisine, halkımızın kararına aynı saygıyı bekliyoruz” dedi. Ancak iş saygı boyutunu aşmıştı. Akıncı, sandığa günler kala aday olmaması için Türkiye makamlarınca tehdit edildiğini açıkladı.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNE MÜDAHALE RAPORU
Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ilgili dış basında yer alan haberlere ortak bir görüş hakimdi: “Erdoğan’ın desteklediği aday kazandı.” Ankara’nın gizli ve açık müdahalesi seçimden sonra da Kıbrıs’ın gündeminde kalmayı sürdürdü. 10 Haziran 2021’de bir grup akademisyen ve hukukçu tarafından hazırlanan; siyasetçi ve gazetecilerin belge ve tanıklıklarına dayanan Seçime Müdahale Raporu’ndaki dikkat çeken isimlerden biri Serdar Denktaş’tı. Seçime bağımsız aday olarak katılan Denktaş, adaylıktan çekilmesi için kendisine MİT tarafından baskı kurulduğunu, telefonlarının dinlendiğini ve resmi araçlarla takip edildiğini söyledi. Denktaş ayrıca pusula basımı ve sayımı konusunda ciddi kuşkuları olduğunu, Ankara tarafından adaya gönderilen ekibin 27 kişiden oluştuğunu ve sahada 400 kadar kişinin Tatar lehine çalıştığını iddia etti. Öyle görünüyor ki, KKTC’nin birinci Cumhurbaşkanı ve taksim fikrinin yılmaz savunucusu Rauf Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş bile milliyetçi muhafazakar Türkiye hükümetinin gözünde yeteri kadar vatanperver sayılmamış. Raporda tanıklığına başvurulan bir diğer isim Mustafa Akıncı’nın Özel Kalem Müdürü Cenk Gürçağ’dı. Ankara’dan gelen bir MİT ekibi tarafından görüşmeye çağrıldığını iddia eden Gürçağ, kendisine açıkça en yukardan gönderildiklerini, Türkiye’nin bekası için Akıncı’nın kazanmamasının sağlanacağını; adaylıktan çekilmesinin başta kendisi, ailesi ve yakın çalışanları için en hayırlısı olacağını söylediklerini aktardı. Bunların yanında, ‘sosyal destek yardımı’ adı altından, yaklaşık 10 bin kişiye 2 bin lira dağıtıldığı tespit edildi. Yakın Doğu Üniversitesi rektörü ve sahibi Suat Günsel’in çalışanlarını, Ersin Tatar lehine propaganda yapma ve oy verme yönünde zorladığı da rapora giren bilgiler arasındaydı.
KIBRIS’A DÜŞEN KAYYIM PAYI
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Müdahale Raporu’nu hazırlayanların yalancı, iftiracı, Fetöcü ve dış güçlere hizmet eden marjinaller olduğunu söylemişti. Şimdi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘kendisi’ için Lefkoşa’da yaptırdığı kaynak kurutan ‘yavru’ sarayın bitmesini bekliyor. Türkiye’de tek adam rejiminin ülkeyi yıkıma doğru sürüklediğini söylediği için AKP’li Fuat Oktay’ın hadsizlikle ve çapını aşan konuşmalar yapmakla suçladığı Mustafa Akıncı’ya göre ise ekonomik ve siyasal yozlaşmadan çıkış ancak evrensel hukuk, insan hakları ve demokratik ilkere saygılı bir politika izlenmesiyle mümkün olabilir. Kimin kimin yerine ve hangi nedenle tercih edildiği, gazetecilere baskının neden arttığı ortada. Kayyımcılıktan Kıbrıs da kendine düşen payı aldı.
2020 KKTC Cumhurbaşkanlığı Seçimi Hakkında Müdahale Raporu:
https://www.docdroid.net/IOY5qcA/2020-cumhurbaskanligi-secimlerine-mudahale-raporu-pdf
Raporu hazırlayanlar: Mine Yücel, Abdullah Korkmazhan, Orhan Erönen, Mine Atlı, Derya Beyatlı
Raportör: Tacan Reynar