Anlamdan yoksul
Ülkede ve dünyada olup bitenlere bakarak karamsar ve mutsuz olmakta bir sorun yok. Catherine Enjolet’in ‘En danger de silence’ kitabında yazdığı gibi sorun sessizlik... Enjolet, mutsuzluk ve acılar değil de sessizlik öldürür diyor. Kendini sessizlikle kaplamak, bu yüzden kendini tanıma araçlarını kaybetmek olabilecek en kötü şey. Bizi yok etmeden önce bu sessizliği bozmak ve özgürleştiren kelimeleri telaffuz etmemizden başka bir çıkış yok.
ŞAHANE MUTSUZLUK
Boris Cyrulnik’in ‘Şahane Bir Mutsuzluk’ kitabı, bu açıdan ilham verici. Boris Cyrulnik’in de hayatı, özellikle çocukluğu acılar ve mutsuzlukla dolu. Anne babası Nazi döneminde toplama kampına gönderilmeden önce hayatta kalması için onu bir yatıla okula göndermişler. Bir öğretmen tarafından saklandıktan sonra Fransız direnişçilerinin arasında yaşamış, savaş bittikten sonra da anne babası toplama kampından geri dönemediği için teyzesi tarafından büyütülmüş, sonradan psikiyatrist ve psikanalist olarak kitaplar yazmış. Onu kendi mutsuzluklarıyla baş etmesini sağlayan şey, başka yazarların romanları olmuş. Örneğin kendi mutsuz çocukluk günlerini devasa romanlara dönüştüren Charles Dickens, Tolstoy, Gorki... Bütün bu yazarların, şu soruya yanıt verdiğini düşünmüş: "Kaderin darbelerine rağmen nasıl insan olunur?" Bu soruya, nasıl insan kalınır da eklenebilir. Edebiyatın en önemli işlevi de budur aslında, acı ve mutsuzluklarımızla nasıl baş etmemiz gerektiğini benzer deneyimler yaşayanların iç dünyalarını gözler önüne sererek göstermek ve yalnız olmadığımızı hatırlatmak. Kitaplar yerine sosyal medya videoları arasında kaybolanlar, mutsuzluklarıyla ne yapacaklarını bilemezler.
RUHSAL DAYANIKLILIK
Pek çok yazar ve düşünür, günümüzde ruhsal dayanıklılığın hızla kaybedildiğini yazmıştı. Artık bölme, inkâr ve akılcılaştırma savunma mekanizmaları daha yoğun kullanılıyor ve gerçeklikten fantezilere kaçış dijital teknolojinin de yardımıyla çok kolay. Ama Cyrulnik’in de bahsettiği gibi, ruhsal dayanıklılık üzerine hâlâ yeterince çalışma yapılmış değil. Cyrulnik’e göre, ruhsal dayanıklılığın çevresel, duygusal ve sözel ortamımızla ilgili olduğunu iddia ediyor, eğer kişi bunlardan birine tutunabilirse hızla toparlanacaktır. Ama toplumsal bağların çözüldüğü, duygusal ve sözel ifadelerin bastırılıp sessizleştirildiği bir ortamda ruhsal dayanıklılık da doğal olarak azalıyor.
TUTUNMAK
Cyrulnik, zorlu çocukluklar geçirenlerin şu iki soruya yanıt vermek zorunda kaldığını yazmış: Neden bunca acı çekmek zorundayım? Her şeye karşın mutlu olabilmek için ne yapmalıyım? İlk soruya yanıt vermek için herkes bir zihinselleştirme sürecine girip kendilerince bir yanıt bulmuşlar, yani anlamlandırmışlar. İkinci soruya yanıt verebilmek içinse hayal kurmaya yönelmişler. Zihinselleştirme ve hayal kurma, tutunacakları şeyleri bulmalarına yardımcı olmuş. Hayal kurma ve fantezi ise farklı şeyler. Biri gerçekliğe yaratıcı bir biçimde katılmakken diğeri gerçekliği inkâr ederek kaçmaya yarar. Ünlü bir yazar olma hayali kuran biri sürekli okuyup yazarken, ünlü bir yazar olma fantezisi kuran biri içinse sadece gözlerini kapatıp fanteziyi canlandırması yeterli olacaktır.
DÖNÜŞÜM
"Dönüşüm yaratmayan bir felaket yoktur" diye yazmış Cyrulnik. Dayanıklılık, direnmekten fazla bir şeydir. Hem insanın kendi içinde, hem de çevresinde gelişen bir dönüşüm: "İçsel dönüşümü toplumsal dönüşüme bağlamaktır." Kitabın sonlarına doğru Cyrulnik, etkileyici bir biçimde şöyle yazmış: "Yalnızca düş kurmayı bilen çocuklar kendini kurtarabilir. Gerçeğe ayak uyduran, yıkıma uğramış bir dünyaya boyun eğen diğerleriyse perişan, yoksul, geçici, yani anlamdan yoksul bilgilerin içinde yüzer. Böyle bir dünyaya uygun düşen tek tepki çaresizliktir."