Google Play Store
App Store

Arabesk alışmama haliyle beraber bir şeylerin değişmesini arzulasa da bir yenilmişlik hissi içinde eylemsizliğini aşamaz. Nihayetinde kaderciliğe tutularak toplumsal değişimin önündeki pek çok fikri engelden birini teşkil eder.

Anlatılan senin hikayen mi?
Müslüm Gürses on binlerce kişiye konser vermişti. (Fotoğraf: Depo Photos)

Önder KULAK - Kurtul GÜLENÇ

Ferdi Tayfur’un ardından Türkiye’nin kadim tartışma konularından arabesk, bir kez daha gündemde. Arabeskin yanında ve karşısında hâlâ dikkate değer yeni savların sıralanabilmesi, tartışmanın henüz tüketilmemiş olduğunun bir işareti.

Arabesk her şeyden önce yaşama ve yaşamaya dair belirli bir bakış açısının kültürel bir üretime aktarıldığı, kültürel bir üretim aracılığıyla anlatıldığı bir fikri bütünlüktür. Seslendiği esas kesim, dün olduğu gibi bugün de yoksul mahallerde yaşayan mavi yakalı işçiler ve alt-ara sınıftan bireyler. Bir süredir kimi arabesk şarkıcıların popülerleştirilip onlara müzelik bir önem atfetme ve herkes nezdinde şarkılarını yaygınlaştırma çabası, aslında arabeskin köklerine sadık bir çaba değil.

Her ne kadar edebiyat ve sinema gibi farklı alanlarda da arabesk üretimlerden bahsedilebilse de arabeskin kök saldığı esas alan müziktir. Hatta diğer alanlardaki çabaların çoğunlukla müzikal üretimlere bağımlı olduğu dahi söylenebilir.

Ferdi Tayfur

ARABESK

Arabeskin kalabalıklar üzerinde bugün de koruduğu estetik etkisinin arkasındaki temel sebep, ağır toplumsal sorunlar altında ezilen yalnız bireyin, her tekil sorun için hissettiği duygudurum hallerini şarkı sözlerinde de bulabilmesidir. Bu duygusal örtüşme bireye, anlatılanın kendi hikayesi olduğunu düşündürür. Hakikaten öyle mi peki?

Arabesk, bireyin yüzleştiği toplumsal sorunların ve bu sorunların bireydeki uzantılarının altını bilhassa çizer; yoksulluk, adaletsizlik ve yozlaşmanın kendince ayrıntılı bir betimlemesini sunar. Fakat peşi sıra söz konusu sorunların mutlak ve dolayısıyla aşılamaz olduğunu da kabul eder. Bu bakış açısında birey, bir sorunlar yumağından oluşan kötü yaşam koşullarına karşı koyabilir ve belki şans yanında olursa daha iyi koşullarla da buluşabilir ama nihayetinde kendisi için de etrafındakiler için de topyekun bir çözüm yakalayabilme olanağına sahip değildir. Çünkü bireyi saran koşullar katidir. Kimi zaman bir sermayedar, kimi zaman bir milletvekili kaderin vesilesi olsa da tüm bu sorunların kaynağı bizzat yaşamın kendisidir. Bireyin kaderden kaçabileceği hiçbir yer yoktur. Bu durumda sarfettiği tüm çaba, aslında bir onur mücadelesinin sınırlarını aşamaz. Bireyin haklı ama mağdur oluşu öyleyse verdiği mücadeleden evladır. Bu mağduriyetin en tabii ifadesi de bireyin çilesine eşlik eden acı ve keder, hayal kırıklığı, umutsuzluk gibi negatif duygudurumlarıdır kuşkusuz.

Bireyin çektiği çile ve özellikle duyduğu acı, arabeskin odak noktalarıdır. Arabesk, her şeyin iyi olmaktan giderek uzaklaştığı, mücadelenin nihayetinde yenilgiye mahkum olduğu, mutlulukların bir saman alevini geçemediği bir ortamdan bahsederek, acı ve türevi negatif duygudurumlarını şarkı sözlerine katar, duyulan acıyı sığınılacak bir diyar gibi bireye sunar. Ne var ki şarkı sözü sadece duygu yüklenen birtakım uyumlu sözcükler değildir. Pek tabii ki dayandığı fikri temeller vardır. Sözgelimi şarkı sözleri, örtük şekilde “İnsan nedir?” gibi birçok sorunun belirli yanıtlarıyla ilişkilidir. Dolayısıyla bireyle sadece duygudaşlık kurmaz, aynı zamanda kendi yanıtlarını ona benimsetmek de ister. Bu yanıtları kimin verdiği, bilince nasıl bir etkisi olduğunu anlamak bakımından önemlidir. Kaldı ki “sözcüksüz” üretimlerden farklı olarak, şarkılarda alımlayıcıya daha az “yorumlama” imkanı bırakılır.

KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ

Çoğunlukla arabeskin bağdaşık bir gelenek oluşturduğu düşünülür. Ne var ki ortaklaştıkları formel çerçeveye rağmen içerisinde iki farklı hat olduğu söylenebilir.

Arabesk üretimlerin büyük bölümü, kültür endüstrisi ürünlerinden oluşmaktadır. Başından itibaren meta formunda üretilen bu ürünler, dün olduğu gibi bugün de metalaşmış müzik içinde bir tüketim tercihi olarak bulunurlar. Bu tüketimin ardında sunulan fikri temellere bakıldığında, öncelikle kötücül bir insan doğası belirlemesi ve toplumsal değişimi fiilen reddeden bir kadercilikle karşılaşılır. Üzerine kondurulan başlıca içerikler ise, içinde bulunulan olumsuz koşulları gönülsüzce kabullenme, çekilen çilenin kişiye bir olgunluk, bilgelik kattığına inanma ve kötü bir yaşam karşısında itirazını kendi içinde yaşamadır. Bu mahiyetteki her üretim, hakim bilinçten birtakım parçaları bilinçlere kazandırarak, bir isyanın daha başlamadan bastırılmasına katkıda bulunur.

Diğer yandan, bizzat arabeskin seslendiği kalabalıkların bakış açısıyla yapılan üretimlerden de bahsedilebilir.1 Bu üretimler, kültür endüstrisi ürünlerinden farklı olarak, bağdaşık insan ve iyi-kötü insan kavramlaştırmalarından daha çok, şarkı sözlerinde ve örtük referanslarda sınıfsal ayrımların farkındalığını yansıtırlar. Bununla beraber, toplumsal sorunlar karşısında sürekli yenilmenin ve bu sorunları aşmanın yolunu bulamamanın verdiği iç sıkıntısıyla, aynı kaderciliğe kapılırlar. Böylesi üretimlerde acıya, bireyin içinde bulunduğu koşullara alışmamasını sağlayan bir uyarıcı misali yer verildiği belirtilebilir. Bu alışmama haliyle beraber bir şeylerin değişmesini arzulasa da mutlak bir yenilmişlik hissi içinde eylemsizliğini aşamaz. Nihayetinde doğrusuyla, yanlışıyla, “yoksul”un kendi yanılsamalarıyla kendini soktuğu çıkmaz bir sokaktır.

Her iki üretim tipinde de arabesk, nihayetinde bir kaderciliğe tutularak toplumsal değişimin önündeki pek çok fikri engelden birini teşkil eder. Hakkı Bulut’un “Neden İsyan Etmesin” parçası gibi bir iki sapma/istisna dışında aksini söylemek hayli zordur.

“Neden isyan etmesin

Ezilince insanlar

Gidin görün doğuda

Ne dert ne çileler var

Sıcak aşı çoğu kez

Rüyalarda görüyor

Bir de ikinci tanrı ağalar var”

1 Bu üretimlerin önemli bir kısmı, para ve şöhret kazandıkça kültür endüstrisinin tarafına geçen isimlerin ilk şarkılarıdır aslında.