Anlatılmaz, yaşanır
Beşiktaş’ın transferleri, aldığı görkemli sonuçlar, hem Lig’de, hem de UEFA Ligi play off’undaki başarılı, oynadığı güzel ve futbol ve hakkında konuşulanlar bir yana, bu sezon benim en çok dikkatimi çeken şey şu:
Başka takımların taraftarlara bile, Beşiktaşlılarla konuşurken “Abi sizin takım ne olmuş böyle? Vallahi zevkli izliyorum” dedirtmesidir.
Bu, şunun şurasında 3 ay kadar bir süre önce “Beşiktaş” denilince, “önüne gelenden en az 2, 3 yiyen, ligin ortalarına doğru geçtiği düşüşü, kendisine hiç layık olmayan bir sırada noktalayan bir takımın” nerelere, hızla fırladığını gösteren ibret verici bir öyküdür.
Dün gece İnönü Stadı’na gelen ve gök gürültüsü gibi bir tezahüratla yeri göğü inleten, konuk takımın teknik sorumlusuna, “Bu ortamda nasıl futbol oynanır, yedek kulübesinde bile birbirimizi duyamıyorduk” dedirten, çılgın tezahüratı ile takımını sahada “arkasından iten” taraftar açısından, bu en gurur verici unsurdur.
Bugüne kadar oynadığı (ikisi Avrupa) 5 resmi maçta toplam 19 gol atan 6 gol yiyen bir takımın, yaklaşık 1 aylık karnesinde yer alan “iftihar” notlarıdır.
Evet. Daha “sınıfı geçmeye” çok uzun bir yol vardır. Aylar sonra verilecektir kesin hüküm. Ama bugün formasını giyip sahaya çıkan futbolcu da, yine formasını giyip sokağa çıkan, stada gelen ve kaşkolunu sallayarak hançerisini Kara Kartal diye yırtan insanlar için de anlamlı bir ödüldür.
Sık sık tekrarlıyoruz. “Futbolda dün yoktur, bugün ve yarın vardır”
Bugün içi, anlattığım parlak tablonun ve sahadaki “yüz akı” futbolun tadını çıkarıyor Beşiktaşlılar.
Oynanan ve geçen yıllardan farklı olarak “Bir an önce sonuca gitmeyi, geri düşse bile bir an önce dengeyi sağlayıp öne geçmeyi” amaçlayan çok iyi düzeyde futbol bile hataların görülmesine engel değil.
Geçen hafta da yazmıştım. Orta saha ve hücum hattının başarıları, “gerideki” özellikle kanatlardaki endişe verici eksikleri unutturmasın.
Semih, Rafa ve Immobile’nin, sonradan giren Mustafa ve Muçi de dahil, elbette Gedson, Musrati’nin de olağanüstü katkılarıyla rakip takımlara ecel terleri döktürmesini bir tarafa, sağda Svensson’un, solda da Masuaku’nun (dünkü maçta değilse de genelde) sık sık yürek hoplattırmasına çözüm mutlaka üretilmeli.
Evet. Yediğine neredeyse anında karşılık veren ve kontra atakta kolay kolay durdurulamayan bir Beşiktaş yaratmış Giovanni Van Bronckhorst. Ama, dünkü 5-1’lik görkemli galibiyette yenilen o 1 gol bile (ve tabii geçen hafta Lugano’dan yenen 3 ayıplı gol de) göze batıyorsa, Beşiktaş hem çok iyi yolda demektir, hem de bu gediklerine bir çare bulmalıdır.
Onun dışında, Hollandalı teknik adamın takıma bu kadar kısa bir sürede yaptığı bu kadar göz kamaştırıcı dokunuşa, şimdilik şapka çıkarmaktan başka bir seçenek yoktur.
Atılan gollere bakıyorum (geçen 5 resmi maçtaki 19 golün neredeyse tamamı), her biri titiz bir çalışmanın ürünü gibi görünüyor. Öyle tesadüfi, anlık, spontane işler değil. O gözle izleyin video kayıtlarından.
Duran toplardan da, akan oyunda da gelen bütün goller, çalışılmış. Belli.
İşte tam da bu yüzden, bu sene şampiyon olur, olmaz, Avrupa’da şuraya da kadar gider gidemez.
Bunlardan bağımsız olarak, bir gerçek var ortada.
Beşiktaşlı, bu sezon şöyle “arkasına yaslanıp, keyif içinde maç seyredeceği” ve bu sezon stadın her maç “full çekeceği” bir ortama evrildi.
O kesin.
Dünkü Zafer ve Zafer Bayramı, “üst üste çok güzel yakıştı”
Kutlu olsun.