Araştırmacı Ulus Atayurt: Emekçilerin tüketimini örgütleyebilmek
Atayurt "Gerçekten emekçi sınıfların tüketimini örgütlemekten yola çıkacak pratikler, öğrencilerle de birleştirilebilir. Geçmişte İstanbul mahalle dernekleri platformları vardı. Tuzla’dan Büyükçekmece’ye kadar işçi mahallelerini bir araya getiriyordu" diyor.

Yusuf Tuna KOÇ
2 Nisan boykotunda milyonlarca insanın bir günlüğüne tüketimi durdurması, takaslardan dayanışma mutfaklarına, kapitalizme alternatif farklı dayanışma ekonomisi biçimlerini de yeniden gündeme getirdi. Dünyadan kooperatif ağları, dayanışma ekonomileri ve karşı pazar örneklerini, araştırmacı Ulus Atayurt ile konuştuk.
2 Nisan’da Türkiye çapında bir ekonomik boykot gerçekleşti. Boykotun örgütlenme sürecinde; takas pazarları, dayanışma büfeleri gibi dayanışma ekonomisi biçimleri de kendiliğinden ortaya çıktı. Boykotun bir eylem biçimi olarak mücadeleye katabilecekleri konusunda neler düşünüyorsunuz?
Her çağda en büyük baskı altında dahi dayanışma ekonomileri halkın bir örgütlenme biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Örneğin Uruguay’da diktatörlük döneminde önce kadınlar tarafından mahallelerde dayanışma mutfakları kuruluyor, sonrasında ortak mülkiyete dayalı konut kooperatiflerine evriliyor. Diktatörlüğün yıkılmasında en önemli örgütlenmeler buradan çıkarıyor. Aynısı Arjantin için de geçerli. Dayanışma ekonomisinin yasasını 1844’te Manchester’da en ağır şartlarda yaşayan insanlar yazıyor. Franco döneminde beş işçi tarafından dünyanın en büyük kooperatif dayanışma ağı kuruluyor. Bunlar çok değerli deneyimler. Dünyada bunların nasıl yapıldığına dair bir tartışma yapmak gerek, bunun yanı sıra nasıl sürdürülebileceğini, karşı pazar haline getirilebileceğini de düşünmek gerekiyor. Her türlü takas mekanı ve dayanışma mutfağı çok değerli fakat tarihsel örneklerin Türkiye’de nasıl uygulanabileceği gibi bir perspektife ihtiyaç var.
Örneğin kurye istihdamını düşünelim. Son yıllarda Türkiye’de istihdamı en çok artan iş kollarından. Kod yazılımcısı dayanışma kooperatifleri var, Arjantin’den Danimarka’ya kadar. Bu örgütlenmeler diğerlerine hizmet ediyor, dolayısıyla Türkiye’de de kod yazılımcısı kaynağını da kurye kaynağını da düşündüğünüzde tüm bunları kooperatifleştirebilmek atla deve değil.

KARŞI PAZAR KURABİLMENİN İMKÂNLARI
Dayanışma ağlarının devamlılığının nasıl örgütleneceğini düşünebilmek gerekir. Yine Türkiye’ye dönersek, bizim kuşağımıza kıyasla öğrenciler bugün prekarya durumunda, ülkemizde pek olmayan bir şey ama zaman bankacılığı bu durum için çok uygun bir biçim. Dolayısıyla bu şartlarda uzun erimli örgütlenmenin nasıl yapılacağını düşünmekte fayda var. Takas deneyimleri çok faydalı, dayanışma psikolojisini gücendiriyor. Ancak uzun erimli olarak bir karşı pazar nasıl kurulabilir bunu da düşünmeliyiz.
Dayanışma ekonomileri dediğimiz alan çok geniş. Barcelona’da Öfkeliler hareketi Gezi’den iki yıl önce doğdu ve o da kırılgan bir kuşaktı. İçlerinden de birçok farklı örgütlenme doğurdu, örneğin mimarlık kooperatifleri, mühendislik kooperatifleri ortaya çıktı. Misal 9 mimarla başlayan bir kooperatif, bugün piyasa dışında %60 iş yapabildikleri bir ağ haline gelebildi. Imkânsız gibi görünen şeyleri hayal edebilmemiz ve bunu Türkiye şartlarına uydurabilmemiz gerek. Hem küresel güneyde hem küresel kuzeyde 2008-2012 arası en kötü kriz şartlarında 6 binin üzerinde alternatif para kullanıldı. “Ben artık dolar kullanmıyorum” diyen ağlar oluştu ve kendiliğinden oluşmuş hareketlerdi. Bunların iyi yanı, gerçekten yerel ekonomiyi güçlendirecek bir hareketti alternatif para birimleri. Zayıf yanları ise ayaklanma bittiği zaman çoğunun sönümlenmeleriydi. Dolayısıyla bizim sönümlenmeyeceğini düşündüğümüz nirengi noktalarımız hangi coğrafyalar olabilir, hangi sınıflar, örgütler, kesimler dahil olabilir bunları düşünmeli. Son dönemlerde en büyük kazanımlar maden işçileri, vs. örgütlü sendikalar içinde. İlk aşamada bunların dayanışmacı bir ekonomiye dahil edilebilmesi nasıl olmalı diye düşünmek gerekir. İkincisinde ise öğrencilerle işçi sınıfı nasıl bir araya gelebilir, bunlara dair biraz kafa yürütmek gerekiyor.
KOOPERATİF AĞLARININ ÖNEMİ
Boykotla birlikte hayatın tamamına yayılan sermaye ağlarına karşı oluşan bilinç hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu ağları ortaya çıkaran değerli oluşumlar var, ancak bunların karşı pazara nasıl dönüşebileceğini düşünmeli. Tabii ki mükemmeli arayarak değil, ufak adımlarla. Örneğin kurye kooperatifi son derece uygulanabilir bir biçim, bir aplikasyon yazılımı ve iyi bir örgütlenme ile gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla piyasanın gediklerini nereden vurabiliriz diye bakmalıyız. Barcelona tarihine baktığımızda, Franco faşizmi örgütlenmeleri sıfır noktasına getirmiş, ancak küçük küçük kooperatifler kurulabilmiş, şimdi ekonominin yüzde onu kooperatiflerin elinde. Gerçekten de kooperatif ilkelerini uygulayan yapılar ve ağ haline gelmişler. Örneğin bir kurye kooperatifi kurmak istiyorsanız aplikasyonunuzu yapacak yazılımcı kooperatifi de var, motorunuzu tamir edecek kooperatif de var, tasarımınızı yapacak olan da var. Bu şu anda bizim konuşabileceğimiz bir şey değil ama vizyonu buraya koymak gerek, elimizdeki verilerden yola çıkarak gerçekten bir karşı pazar nasıl örgütlenebilir örneklerine bakmak gerek. Bologna’da bir dönem karşı ekonomi toplam ekonominin yüzde kırkına denk geliyordu, ancak oranın kendi tarihsel gerçekliği var, biz de kendi tarihsel gerçekliğimize bakarak başlayabiliriz.
Misal zaman bankası bizim öğrenci nüfusumuz için çok uygun. Zaman bankası şu demek, diyelim ki haftanın 3-4 saatini başka bir dayanışmacı yapının hizmetine sunuyorsun, bu bir inşaat işçisi derneği de olabilir, bir mimarlık kooperatifi de olabilir. Karşılığında birbirinize destek oluyorsunuz. Öğrencilerin özellikle eğitim aldıkları alanlara dair ufuklarında gelecekte nasıl alternatif bir pazara yönelebiliriz diye düşünmeleri gerekir. Bu da ancak şu anki hareketlenmenin neşet ettiği yerlerden ortaya çıkabilir diye düşünüyorum.
EMEKÇİ HALKIN TÜKETİMİNİ ÖRGÜTLEYEBİLMEK
Sokağa çıkmanın en önemli motivasyonlarından biri de ekonomik kriz. Bu öfkeyi umutsuz bir tablodan çıkarıp bir alternatife nasıl örgütlenebilir?
Her türlü hak alanının orta erimli hedeflerle, dünyada Marksist gelenek içinden gelen örneklere bakarak neler yapabileceğini tartışmak gerek. Örneğin Türkiye’de barınma hakkı kayboldu. Barınma hakkı için ne yapabiliriz? Ortak mülkiyete dayalı Güney Afrika’dan Toronto’ya birçok örnek var. Bu örneklerden biri hangi coğrafyada nasıl hayata geçirilebilir? Bir organize sanayi bölgesinde örgütlü bir işçi, buna destek olabilecek bir belediye ve bir ortak kumbarayla, mülkiyete ve kapitalist pazara değil kullanım hakkına dayalı şekilde, işçilerin de öğrencilerin de yaşayabileceği kooperatif biçimleri bulmak. Dayanışmaya dayalı bir tüketim kooperatifi kurmak… Bunları düşünürken, anti kapitalist olacağız diye de hareket kabiliyetini sıfırlamamak gerek. Dolayısıyla gerçekten emekçi sınıfların tüketimini örgütlemekten yola çıkacak pratikler, öğrencilerle de birleştirilebilir. Geçmişte İstanbul mahalle dernekleri platformları vardı. Tuzla’dan Büyükçekmece’ye kadar işçi mahallelerini bir araya getiriyordu. Gecekondulardan kalan kat haklarını savunmak istiyorlardı. Bunlarla, şu anda bu mahallelerin çeperlerinde yaşayan gençlerin birbirleriyle bir ilgileri yok, ikisi de barınma sorunundan mağdur ama farklı şekilleriyle karşılaşıyorlar. Bu iki kesim örneğin nasıl ve hangi şartlar altında bir araya getirilebilir, uzun vadede bunlara kafa yormak gerekiyor.