Bomboş bir arazide yürüyorsun ama galiba o kadar da boş değil. Her yerden çıtırtılar, garip sesler geliyor, belki de izleniyorsun. Hava kararıyor, barınman gerek, çok acele barınacak bir yer bulmalı.

Bir kayanın girintisi var, bunun önüne taşlar yığarsan, o taşları da ıslak toprakla sabitlersen, bu gece biraz güvende olabilirsin. Basitçe yapacağını sandığın bu iş ne kadar zormuş meğer, taşlar ağır, toprak onları yapıştırmıyor, aradaki deliklerden her tür mahluk girebilir veya en ufak güç verildiğinde tüm yığın yıkılabilir.

Gece korkunç geçti, yattığın yerin dibine kadar bir sürü yaratık geldi. Hiç uyuyamadın. Bir daha bu korkuyu yaşamamak için, sabah olur olmaz çalışmaya başlamalısın. Üstelik karnın da aç, su nerede var acaba?

Böyle yüz bin yıl geçti. Toprağı pişirip tuğla yapmayı öğrendin. Suya sahip çıkmak için kalabalık olman gerekti. Kadınlara herkes tecavüz ediyor, çok küçük yaşta hamile kalıyorlar ve bu nedenle de erken yaşta ölüyorlardı. Buna bir düzen getirilmeli dedin, çünkü araziyi koruyacak askerlere ve tarlaları sürecek çitçilere ihtiyacın var. Kadının rahmi en büyük üretici, kadın bir fabrika. O halde fabrikanın bir sahibi olacak, bu sahip fabrikayı en verimli olarak kullanacak ve bu nedenle de fabrikasını kollayacak.

***

Kurallar belirlenmeli, kurallara uyulmalı, kurallara uymayan cezalandırılmalı. Kuralları belirleyenler en üstte durmalı, onları kutsayanlar da her zaman yanlarında gezmeli. Kuralların yeni gelenlere belletilmesi için okullar ve tapınaklar gerek. Sürülecek tarlalar ve tüm bunları koruyacak sınırlar olmalı. Yetmedikçe sınırları geliştiririz, dışarıda başkaları var, ya bize katılırlar veya onları yok ederiz.

Daha çok silah ve çok daha fazla tuğla. Tuğla bizi koruyor. Her korku bir tuğla, her nefret bir harç. Arazinin içinde başka gruplar var. Çoğu bizden küçük, onları yok etmeliyiz, onların yaşam alanları da bizim olmalı. Çünkü eğer onlar bizden güçlü olursa, bir gün her şeyimizi elimizden alabilirler.

En iyi yardımcı korku. Zaten herkes karanlıktan, şimşekten, güneşten ve fırtınadan korkuyor. Tüm bunların bir anlamı olduğunu ve bu anlamı sadece kural koyucuların bildiğini, kural koyucuların kutsal ve dokunulmaz olduğunu öğretmeliyiz. Bu noktada yüzümüze bir ciddiyet ekleyelim ve bizimle dalga geçerlerin kafasını keselim ki, ne kadar gülünç olduğumuzu kimse söyleyemesin.

Dışarıdaki düşmandan korkuyoruz ama düşman ya içeri sızmışsa? Ya dışarıyla işbirliği yapanlar casuslar varsa? Herkesi denetlemeliyiz, herkesi. Bizim giriş vizelerine ve big data sistemlerine ihtiyacımız var. Kimliklerde chip olmalı ve tüm insanların düşünceleri algoritmik olarak denetlenmeli.

Daha fazla marş, daha çok gurur, ve bolca kutsanmış su... Bebekleri doğar doğmaz kıyma makinesine atmalıyız ve tamamen kıydıktan sonra onları bir güzel köfte yapmalıyız. Her bebek arazideki ilk günündeki sen gibi. Bilmedikleri çok şey var ve demek ki korkacakları da çok şey var.

***

Arazi dev tuğla duvarlarla kaplı. Büyük tuğla duvarların sınırladığı yerlerin içinde de minik minik tuğla duvarlar var, bunlar minik fabrikalar, çocuk üretme merkezleri.... Aradaki boşluklara park diyorlar, parklar güzel ve ışıklı. Korkmana gerek yok, tüm fareleri kediler yedi.

Ama büyük duvardan dışarı çıkarsan o zaman işler değişir. Orada yalnız kalırsın. Ve yalnız dolaşanı kaparlar. Çıkmak istiyorsan buyur çık ama seni kimse korumayacak.

İşte şimdi dışarıdasın. Tıpkı ilk günkü gibi yapayalnız. İlk günden tek farkın, her nedense korkmuyorsun.

Araziye çıkınca bir keyif sarıyor içini. Bir şarkı söylemeye başlıyorsun. Bambaşka bir şarkı, kimse bu şarkıyı duymamış. Bir bakıyorsun ki, meğer arazi o kadar da boş değilmiş. Çıtırdayan otların arasından kafalar beliriyor. İnsanlar birer birer şarkıya katılıyor. Birbirinize gülümsüyor ve sarılıyorsunuz. Biliyorsunuz ki, burada herkese yetecek su ve yemek var. Beraberken gecelerden veya şimşeklerden korkmaya da lüzum yok. Çocuklar korkusuz büyüyor, ne mutlu.

Duvarlar yıkılıyor çevrenizde. İnsanlar kendi ördükleri ve onları hapseden duvarları yıkıyorlar. Arazinin her yerinde duvarların yıkılış sesleri. Herkes bir arada, çoğaldıkça neşeleri artıyor, korkuları azalıyor. Çok farklı sandıklarımız meğer hiç de farklı değilmiş. Duvarlar yıkılınca bu sonsuz arazide herkes birmiş.

Seçime kadar ben de bol bol arazide olacağım. Bu süreçte BirGün’de yazacak vaktim pek kalmayacak, kalsa bile yazmamak daha sağlıklı.

Sizi korkutmaya çalışacaklar. “Bu seçim çok hayati, çok kritik, ölüm kalım meselesi” filan diye sizi sizin evde korkutmaya çalışanlar da peydahlanır hep, ne içeride ne dışarıda kimse sizi korkutamasın. Buna izin vermeyin. Merak etmeyin, son sayı yok, o halde son seçim de yok. Ne olursa olsun, her koşulda mücadeleye devam edeceğiz. Bu araziyi korkuya teslim etmeyeceğiz.

Müzik başlasın, halay toplansın... Her şey olamasa bile, bir çok şey çok güzel olacak, eminim... Seçim sonrası buluşmak üzere.