Bölüşüme işçi sınıfı lehine müdahale eden, yeniden üretim sürecini kadınların sırtından alan, beslenme, barınma, eğitim, sağlık, sosyal hizmetleri kamucu politikalarla yürüten, demokratik bir emek rejimi ile insanca yaşama yelken açılması için sihirli iki kelime var: Örgütlü mücadele.

Asgari ücret sadece asgari ücret değildir
Fotoğraf: Depophotos

İlknur BAŞER

Milyonlarca işçi-emekçi; kendilerini ve ailelerini ilgilendiren asgari ücret tartışmalarını günlerdir ekranlardan izliyor. Zamsız bir günün hatta saatin dahi geçmediği ülkede, gündelik yaşamını sürdürmek için ip cambazına dönmüş milyonlar kendi emekleri için biçilecek değerin sadece seyircisi. Bugün Türkiye’de asgari ücret ortalama ücret haline dönüştürülmüştür. Asgari ücretin üzerindeki ücretler ise asgari ücrette eşitlenmeye çalışılmaktadır. Bugünkü kriz ve enflasyon koşullarında asgari ücret yaşamanın, yaşamı sürdürmenin kendisidir artık.

Marx; işçinin üretebilme potansiyelinin, yani emek gücünün değerinin altında satılmasını ”emek yağması” olarak adlandırır. Türkiye bugün sermaye için emek yağması cennetidir. Bu yağma asgari ücret üzerinden de gerçekleştirilmektedir. İktidarın Çalışma Bakanı Vedat Bilgin, Bayburt’ta geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı. “Türkiye artık yoksul bir ülke değil” diyen bakana sosyal medyadan bir dizi cevap yağdı. Bakanın açıklaması, ismi ‘Çalışma Bakanı’ olsa dahi adına iktidarda bulunduğu, temsil ettiği sermaye sınıfı için söylenmişti aslında. Çünkü pandemi sırasında ve sonrasında sürekli büyüyen, kâr marjlarını katlayan tek sınıf sermaye sınıfı. Bugün İslami faşist rejimin tüm kurumlarla, tüm rakamlar ve istatistiklerle oynayarak, kendi medya ve dijital kuruluşlarıyla oluşturmaya çalıştığı algıya, inşa etmek istediği gerçekliğe rağmen hayatın gerçekliği tüm çıplaklığı ile işçi emekçi milyonların yüzüne çarpıyor. Türkiye büyürken; yoksulluğu, açlığı iliğine kadar yaşayan emekçi milyonların GSYH’den aldığı pay 2022’nin 2’nci çeyreğinde yüzde 25,4 e gerilemiş durumda. (TÜİK) Asgari ücretin miktarı-alım gücü bölüşüm ilişkilerinin seyrini de ortaya koymaktadır.

Asgari ücret konuşulurken konuşulmayan kadınlar

Asgari ücret tartışmalarında kadın emeği yine konuşulmamaktadır. Yirmi yıllık AKP iktidarında kadınlar açısından emek piyasasına dahil olmak, kurallı-güvenceli çalışmak, eşit işe eşit ücret almak iyiden ütopyaya dönüştürülmüştür. şük ücretle çalıştırılan ve aldığı ücret eve ek gelir olarak görülen kadın emeği sermaye açısından kullanışlıdır. Sermayenin karşılaması gereken ancak toplumsal cinsiyet rejimiyle kadının sırtına yıkılan yeniden üretim süreçleri, karşılıksız ev içi emek, bakım emeği sömürüsü kadınların hayatını abluka altına almıştır. Yine AKP iktidarı döneminde özelleştirilen, piyasalaştırılan kamu hizmetleri; eğitim, sağlık, yaşlı bakımı gibi hizmetlerle, sayısı yeterli olmamakla birlikte kapatılan kreşlerin hepsinin yükü kadınlara yüklenmiştir. Kriz döneminde ise beslenme, barınma, ısınma gibi temel ihtiyaçları karşılamak için kadınların yükü kat be kat artmaktadır. Bir ürünü on market-pazar dolaşarak almak, ev birleştirmeleri ile kadının iş yükünün, kadına yönelik her türlü şiddetin artması, işsizlik, alım gücünün düşmesi kadını aileye bağımlı hale getirmektedir. Bunun yanında çocuğunun beslenme çantasının boş olması, ulaşılamayan her temel ihtiyaç, hanehalkının sağlığının bozulması sonucunda kadınların iş yükünün yanında duygusal yükünün de artmasına neden olmaktadır. Kadın emeğinin yaşamı ürettiği gerçeğinin pandemiyle daha da ortaya serilmesine rağmen sermaye sınıfı açısından yaşamı sürdüren bu emek halen yok sayılmaktadır. Asgari ücret tartışılırken de kadının ev içi emeğinin görülmemesine karşı; kadınların elbette büyütecekleri mücadeleyle kazanacakları hakları var. Ev içi emeğin kamucu politikalarla toplumsallaşması kadınların özgürleşmesi için oldukça önemlidir.

Yüksek enflasyon, zamlar karşısında asgari ücrete yapılan zammın anlamsız olduğunu ifade eden söylemlere karşı asgari ücrete zam yapılmamasının sefaletin derinleşmesi anlamına geldiğini söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Krize karşı işçi-emekçi-emeklilerin korunması için yapılacak şey bellidir. Kayıpların giderilerek, aylık gerçek enflasyon oranında ücretlere düzenli zam yapılması ve insanca yaşam koşullarının sağlanmasıdır. Asgari ücretin belirlenmesi sürecinde seyircileştirilen milyonların örgütlü bir mücadeleyle, sendikalaşarak gelecekleri hakkında söz ve karar sahibi olması önemlidir. Bunun için asgari ücretin belirlenme süreci toplu sözleşme ile olmalıdır. Her asgari ücret döneminde sürekli teşvik verilen, vergi borçları silinen ve büyüyen sermayenin maliyet mağduriyetleri çığlıkları yankılanıyor. Bunun için iktidar asgari ücretin maliyetini yine işçilerin işsizlik sigortası fonunu vb. kullanarak karşılama yoluna gidebilecektir. Bu da işçilerin kaynağının tüketilmesi anlamındadır. Seçime giderken palyatif olan bu tür politikalarla oy kapma projesi devrededir.

Dolayısıyla asgari ücret tartışması sadece asgari ücret tartışması değildir. Bölüşüme işçi sınıfı lehine müdahale eden, yeniden üretim sürecini kadınların sırtından alan, beslenme, barınma, eğitim, sağlık, sosyal hizmetleri kamucu politikalarla yürüten, demokratik bir emek rejimi ile insanca yaşama yelken açılması için sihirli iki kelime var. Örgütlü mücadele. Sermaye iktidarlarının emek düşmanı politikalarını gerileterek, ortadan kaldırmak örgütlü bir güçle ve mücadeleyle mümkündür. Emek egemen bir ülke kurmak neden hayal olsun. İşçi sınıfının hayatı ürettiği ellerinde büyük bir güç varken.