Google Play Store
App Store

İnsanlık tarihi, en karanlık zamanlarda dahi baskı ve zulme karşı direniş ateşini yakanların mücadelesiyle doludur. Emekçilerin eşit ve adil bir Türkiye'yi kendi elleriyle yeniden kurmaktan başka bir çıkış yolu yoktur.

Asgari ücret ve ‘köpeksiz köyde değneksiz gezenler’
Fotoğraf: BirGün

Semih GÜVEN*

2025 yılı asgari ücretinin tespiti ile ilgili süreç, on yıllardır olduğu gibi bu yıl da iktidarıyla, muhalefetiyle ve sendikalarıyla bir kez daha parodi havasında sona erdi. Sermayenin emekçilere yönelik nefes almadan yürüttüğü taarruz bir kez daha sonuç verirken, iktidar ise bu taarruzda patronların yanındaki her zamanki yerini aldı. “Çalışanlarımız enflasyona ezdirmedik ezdirmeyeceğiz” diyen iktidar, bu kez yıllık yüzde 47’lik “şaibeli” enflasyonu bile yok sayarak, kendi temenni enflasyonu olan yüzde 30’u dayattı.

Emek mücadelesine dair sonuç alıcı hiçbir organizasyonu, örgütlenmesi ve belki de niyeti bile bulunmayan ana muhalefet ve sendikalar, yaşanan bu “tatsız” bahsin dar gündelik çıkarlarına darbe vurmaması için reaksiyonel tepkilere yönelirken, olan ise, maaşıyla bırakın onurlu bir yaşamı, bir göz odasının kirasını bile ödeyemeyecek hale getirilen emekçilere oldu.

Bu yazı asgari ücret parodisini, aktörlerinden figüranlarına gözümüzün önüne getirmeyi amaçlıyor.

SERMAYE

Sınıf savaşının yıllardır en tutarlı tarafı konumunda. Agresif bir şekilde hem fiyat artışlarıyla kârını ve servetini katladı, hem de çalışanları işten atma tehdidiyle ücretleri baskıladı. Sınıfının çıkarlarını, devleti de açık şekilde arkasına alarak bir kez daha korudu ve geliştirdi. Kölelik ücretini bir yıl daha tescilledi. Sürecin açık ara kazananı oldu.

İKTİDAR

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda yıllardır arkasına sığındığı hakem misyonunun ne kadar büyük bir yalan olduğunu bir kez daha gösterdi. Ulusal ve uluslararası sermayenin alenen bekçiliği yaparken, kamuoyunda böyle görünmekten bile çekinmedi. Kendisine biçtiği “tarafsızlık” imajını dahi yerle bir etti. Enflasyonun tüm faturasını emekçilere kesti. Yıllık enflasyonun bile altında zammı dayatarak kölelik ücretini yasal güvence altına aldı. Şimdiki hedefi ise her dönemde olduğu gibi, bu dönem de muhalefeti türlü suni gündemler yaratarak bir kez daha önümüzdeki süreçte oyalamak ve emekçilerden kepçeyle aldığını muhtemelen 2028 seçimleri öncesinde kaşıkla geri verip 2028 seçimini bir kez daha kazanmak.

MUHALEFET

Devlet kurumlarına dilekçe yazmaktan hallice bir mücadele anlayışının ötesine sahip olmayan muhalefet, erken seçim mücadelesinin startını verdiğini söyledi ve 2025 yılının emek mücadelesi yılı olmasını umut etti. Buna karşın iktidarı erken seçime zorlayacak ne mücadeleci bir anlayışa ne de bu amaca uygun bir örgütlülüğe sahip. Bir süre sonra yine elindeki belediyelerin, partisinin yönetici kadrolarına sunduğu imkânların cazibesine katılıp frene basacak, kendisini eleştirenleri ise AK Parti’nin ekmeğine yağ sürmekle suçlayacaktır.

SENDİKALAR

Asgari ücret komisyonunda yer alan Türk-İş’in yıllardır bu komisyonda nasıl bir mücadele yürüttüğü, genel olarak ise Türkiye’deki emek hareketine nasıl bir katkı sunduğu büyük bir soru işareti. Mücadeleci yerine yapıcı sendikacılığın zehri her yanını sarmış durumda. Buna karşın en sonunda Asgari Ücret Komisyonu’nda hiçbir gücü, etkisi ve yetkisi olmadığının farkına varıp bir daha komisyonda yer almayacağını açıkladı. Zaten yönetici kadroları işçilerin sırtından geçinerek emeklilik prim gün sayısını doldurmaktan başka bir amaca da sahip değil. DİSK’in de muhalefetin sağladığı konfor alanından çıkmaya pek de istekli olmadığı görülüyor. Asgari ücret tespit komisyonunda olmamanın verdiği rahatlıkla kendisini sürecin sorumluluğundan kurtarıyor. CHP’li belediyelerde, CHP’li yöneticilerin çizdiği sınır çerçevesinde bazen dargın ama çoğu zaman barışık şekilde faaliyet gösteriyor. İçine düştüğü konfor alanının emek kesimi üzerinde hiçbir karşılığı olmadığının ve ayrıca asgari sefalet ücretinin kendisinin olması gereken varlık nedenine yönelik ölümcül bir tehdit oluşturduğunun farkında gözükmüyor.

MUHALİF GÖRÜNÜMLÜ MEDYATİK EKONOMİSTLER

Neoliberal ekonominin “doğruları”nı her defasında savunan bu kesimler, AKP’nin zaman zaman seçimler nedeniyle uyguladığı popülist ekonomi politikalarına tepki gösterince “muhalif” olarak adlandırıldılar ve muhalif kesimler arasında oldukça popüler hale geldiler. Daha 2-3 yıl öncesine kadar asgari ücret zamlarına enflasyonu artırır gerekçesiyle karşı çıkan, bu kesimler şimdi ise asgari ücret zammının yetersizliğini gönülsüzce ifade eden gizli Mehmet Şimşek fanları olarak hayatlarına devam ediyorlar. Sermayenin emek kesimine yönelik acımasız taarruzunda ve başarısında kesinlikle, en hafif tabiriyle sorumlulukları var.

NEDEN BÖYLE?

Türkiye’de sömürü makinesinin çarklarını hızla döndürmesini sadece ücretler üzerinden açıklamak, durumun vahametini kavramaya kesinlikle yetmez. Bu durum, şüphesiz 20. yüzyılın son çeyreğinde başlayan neoliberalleşme sürecinin bir sonucudur. Sömürüye karşı dünyada gelişen toplumsal hareketler ve ardından dünyanın üçte birine egemen olan sosyalist deneyimlerin yıkılması, kapitalizmin saldırganlığı karşısında emek kesimini sahipsiz ve savunmasız bırakmıştır. “McDonalds’ta hamburger yeme özgürlüğü” olarak cilalanan yeni düzen, toplumun faydasına kullanılması gereken üretim araçlarındaki teknolojik yenilikleri, emekçi sınıfını daha da sömürmek için amansızca kullanmıştır.

Kapitalist sistemin fütursuz saldırıları karşısında direnen kesimler devletin zor aygıtları ile ezilmiş, barbarlık çağı insan doğasına uygun tek düzen olarak dikte edilmiştir. Üstüne toplum din, mezhep ve etnik köken üzerinden kutuplaştırılmaya itilmiştir. İçine düşülen çaresizlik ortamında emekçiler bedensel, ruhsal ve ekonomik açıdan hayatta kalma refleksiyle gündelik ama hayati olan çıkarlara yönelmiş, büyük öğretiler ve ideolojiler öncelik sırasını yitirmiştir. Çürüme toplumun kılcal damarlarına kadar yerleşmiştir. İşte bu ortamda yukarıda saydığımız kesimler, adeta köpeksiz köyde değneksiz gezmektedir.

GECENİN EN KARANLIK ÂNI, GÜNEŞİN DOĞUŞUNA EN YAKIN ANDIR

Sermaye kesiminin kontrolden çıkmışçasına emekçilere yönelik gerçekleştirdiği emsalsiz saldırısı, Türkiye’de makyajlanan serbest piyasa düzeninin meşruiyetine ilişkin ciddi tehdit oluşturmaktadır. İktidar, yıllık enflasyona bile ulaşamayan asgari ücret zammı tercihiyle duvara toslamış, kendi kitle tabanına bile meseleyi anlatamayacak duruma gelmiştir. Emekçiler, biriken öfkelerini her defasında kendi iç çıkarları için kullanan siyasetçilere de güvenmemektedir. Sınıf çelişkileri belirginleşmiştir.

İnsanlık tarihi, en karanlık zamanlarda dahi baskı ve zulme karşı direniş ateşini yakanların mücadelesiyle doludur. Emekçilerin eşit ve adil bir Türkiye’yi kendi elleriyle yeniden kurmaktan başka bir çıkış yolu yoktur.

*Ekonomi Gazetecisi