Google Play Store
App Store

Asgari ücret artışına karşı kutsal ittifak oluştu. Bu ittifak ücret-fiyat sarmalı iddiasıyla emeğe karşı bir sazan sarmalı kuruyor. ‘Enflasyonu düşürelim sonra ücretler artsın’ diyorlar. Oysa ücret artışları sebep değil sonuç.

Asgari ücrete karşı kutsal ittifak: Sazan sarmalı!
Fotoğraf: BirGün

Asgari ücret artışı toplumsal ve ekonomik gündemin en önemli konusu olmaya devam ediyor. Temmuz ayına birkaç hafta kaldı ancak çalışanlar arasındaki büyük beklentiye rağmen asgari ücretin artış ihtimali oldukça zayıf. Asgari ücrete karşı adeta bir kutsal ittifak oluştu. Bu kutsal ittifak asgari ücret artmasın diye dört koldan çalışıyor ve ücret-fiyat sarmalı demagojisiyle emeğe karşı bir sazan sarmalı kuruyor.

Kimler yok ki bu kutsal ittifakta! Başta Mehmet Şimşek olmak üzere ekonomi yönetimi, Merkez Bankası yönetimi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, sermaye örgütleri bu ittifakın koç başlarını oluşturuyor. Asgari ücretin artmaması için cansiperane çalışıyorlar. Ortak söylem şu: “Önce enflasyon düşsün, sonra asgari ücreti artıralım. Önce birlikte fedakârlık edelim sonra düze çıkacağız!”

Sermaye sözcüleri “önce enflasyonu düşürelim, birlikte fedakârlık edelim” demagojisini tekrarlıyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı (TİM) Mustafa Gültepe, "Ara zam olacağını düşünmüyorum ara zam olursa eski sarmala döneriz. 2-3 ay hep birlikte bir bedel ödeyerek bu sarmaldan kurtulmamız lazım” diyor.

Çalışma Bakanı Işıkhan da aynı demagojiye başvuruyor: "Ekonomi bir denge işidir ve bir noktada dengeyi bozduğumuzda birçok farklı noktada başka dengeler de bozulur. Vatandaş olarak hepimiz şunu tecrübe ettik. Ne zaman dengenin dışında artış yapılsa marketlerde, mağazalarda ürün etiketleri hemen değişiyor. Bu da enflasyonu daha da artırıyor, ücretlere yapılan artışın da bir anlamı kalmıyor ne yazık ki.”

Merkez Bankası daha teknik ifadelerle aynı şeyi söylüyor ve asgari ücretin yılda bir kez güncellenmesinin öngörülen dezenflasyon patikasının tesis edilmesi açısından kritik bir önem taşıdığını iddia ediyor.

Maliye Bakanı bildiğiniz gibi. Bütün bu politika zaten onun eseri. Şimşek ezelden beri asgari ücret artışına karşı olmakla ünlü. 2015’te başbakan yardımcısı iken asgari ücret tartışmaları sırasında asgari ücreti 1.000 TL’den 1.500 TL’ye çıkarmasını isteyen muhalefetin önerisine karşı “bu işçiye zulümdür” diyen oydu. Sonra seçimi kazanmak için asgari ücreti yüzde 30 artırıp 1.300 TL yapmışlardı. Enflasyon yüzde 8 civarındaydı. Varın siz Şimşek’in asgari ücret analizlerini ciddiye alın!

Bir de Türk-İş var tabii. Onlar da aynı koroya katılmış durumda. İşçiler adına konunun muhatabı olmalarına rağmen “asgari ücret artmalı” bile diyemiyorlar. Tersine Türk-İş Başkanı Atalay, önce enflasyonu durdurmak lazım, enflasyonu durdurmadan ücret artışının hükmü kalmıyor diyebiliyor. Türk-İş de “önce enflasyon düşsün sonra ücretler artsın” korosuna katılıyor.

“Önce enflasyon düşsün” korosunun ana akım iktisat (ben neoliberalizm demeyi tercih ediyorum) doktrininde de önemli bir desteği var ama tek tek onların görüşlerini ele almayacağım. Ancak “önce enflasyonu düşürelim, ücretleri sonra artıralım” demagojisinin bu kadar etkili olmasında onların payı büyük. Bu fikri meşrulaştırdılar, yaygınlaştırdılar. Toplumu bu tuhaf iddia ile adeta uyuşturdular.

HANGİ SARMAL?

TİM Başkanı Gültepe’nin “bu sarmaldan çıkalım” sözleri işin özü. Asgari ücret artışına karşı çıkanların ortak fikri “enflasyon düşene kadar asgari ücrete zam yapmayalım” şeklinde. Bu fikrin temelinde asgari ücret artışlarının, talebi ve enflasyonu artırdığı diğer bir ifadeyle ücret artışlarının fiyat artışlarına yol açtığı iddiası var. Kısaca “ücret-fiyat sarmalı” olduğu iddiasındalar. Bunun için de asgari ücret ve genel olarak emek gelirlerinin artışına karşı çıkıyorlar. Aslında “ücret-fiyat sarmalı” demagojisiyle işçiye, memura ve emekliye sazan sarmalı kuruyorlar!

“Sazan sarmalı” argoda bir ekip tarafından ince ince planlanan işlerle vatandaşın tuzağa düşürülmesi demek. Mafyanın ve çeşitli suç örgütlerinin kullandığı bu yöntem artık günlük dile de yerleşmiş durumda. Birini saf görüp bir düzenek kurup yanıltmak veya aldatmak sazan sarmalı olarak biliniyor. Asgari ücrette de bir sazan sarmalı sahneleniyor!

Bu sarmal şöyle işliyor. Vatandaş enflasyon karşısında feryat ediyor. Gelirinin artmasını istiyor ancak vatandaşın geliri artınca bu kez fiyatlar yeniden artıyor. Vatandaş tekrar feryat ettiğinde “Bak ücret artışı bir işe yaramıyor. Biraz sabret, enflasyonu düşüreceğiz o zaman feraha ereceksin” deniyor. Bu iddia o kadar çok yerden ve o kadar çok tekrarlanıyor ki sonunda vatandaş enflasyonun sebebinin kendi ücret ve maaşı olduğunu zannediyor. Bu o kadar başarılı bir sarmal ki  “ücretim artmasın yeter ki enflasyon düşsün” noktasına kadar varıyor. Şimdi Temmuz 2024 için bu sazan sarmalı tekrarlanıyor.

SAZAN OLMAYALIM!

Ücret artışlarının enflasyonun sebebi olduğu iddiası sazan sarmalının en önemli unsuru. O nedenle bu iddiaya ısrarla karşı çıkmak gerekiyor. Ücret-fiyat sarmalı iddiası aslında sazan sarmalıdır. Çok istisnai durumlarda söz konusu olabilir. Örneğin sendikaların çok güçlü olduğu ve kapasite kullanım oranının çok yüksek olduğu koşullarda ücretlerdeki tırmanış fiyat artışlarına yol açabilir. Ancak bu istisnai durumlar dışında ücret-fiyat sarmalı değil asıl fiyat-ücret sarmalı söz konusudur.  Kısaca işçiler, memurlar ve emekliler fiyatlar arttığı için ücret ve maaşlarının artmasını talep eder. Bir diğer ifadeyle emek gelirleri gecikmeli (ex-post) olarak ve fiyat artışlarına tepki olarak gündeme gelir.

Bu gerçek gözardı edilirse araba atların önüne konmuş olur. Ücretler ve emek gelirleri savunmadadır. Fiyatlar çok sık artarken ücretler ancak belirli dönemlerde ve belirli koşullara bağlı olarak artar. Bir sürecin sonucunu onun sebebi olarak göstermek sazan sarmalının ta kendisidir. Özellikle sendikaların zayıfladığı ve hükümetlerinin neoliberal politikalara sahip olduğu 1980 sonrası dönemde ücret-fiyat sarmalından söz etmek abesle iştigaldir. Nitekim günümüzde enflasyonun aslı sebebinin aşırı şirket kârları ve arz sıkıntıları olduğu biliniyor.

Türkiye’de de enflasyonun temel sebebi dolarizasyon ve şirket karları ile çeşitli arz sıkıntıları olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de enflasyonun yükselmesinin diğer nedenleri de arz yapısı (tekelleşme) ile yoksulluk olarak sayılabilir. Yüksek gelir gurubundaki ülkelerde enflasyonun düşük seyretmesinin nedeni gıdanın tüketim sepetindeki yerinin oldukça düşük olması. Gıda fiyatları daha hızlı arttığı için bu durum enflasyonu hızlandırıyor.

Kısaca ücret artışları enflasyonun sebebi olmaktan ziyade sonucu olarak ortaya çıkıyor. Enflasyonun yüzde 5’lerde seyrettiği bir ülkede hiç kimse ücretlere yüzde 40-50 artış talebiyle ortaya çıkmaz. Ücretler enflasyonun sebebi değildir. Bir olgunun sebebi olmayan bir etkeni değiştirerek sonucu değiştiremezsiniz.

ÜCRETLERİN SUÇU YOK MU?

Deniyor ki, ücretlerin enflasyona sebep olmadığını söylemek bilim dışıdır. “Ücretler de enflasyona sebep olur. Önce bunu ölçelim biçelim sonra karar verelim” deniyor.  Bu teknisist yaklaşım tarafsız gibi görünse de ücret-fiyat sarmalı iddiasının tekrarı anlamına geliyor. Elbette sayısal ve nicel tekniklerin yararı var ancak asıl meseleyi gözden kaçırıp meseleyi bir ekonometrik modellemeye indirgemek sazan sarmalına katkı vermekten başka işe yaramaz.

Nedenler arasında bir önem sıralaması yapmak lazım. Kuşkusuz belirli şartlar altında ücret-fiyat ilişkisinden veya nedenselliğinden söz edilebilir. Ancak bu asıl neden midir? Nedenler arasındaki yeri nedir, fiktif bir iddia mıdır? Bunlara karşı dikkatli olmak lazım. E. H. Carr’ın Tarih Nedir kitabındaki trafik kazası örneğini aktarayım:

Sarhoş bir sürücü frenlerinin bozuk olduğu sonradan ortaya çıkan arabasıyla, görme imkânları zayıf bulunan bir virajda, köşedeki dükkandan sigara almak için karşıya geçen bir kişiye çarpar ve onu öldürür.

Şimdi bu kazanın sebebi nedir? Bu kaza, sürücünün sarhoş olması yüzünden mi meydana gelmiştir - bu durumda ölüme sebebiyet vermekten ceza davası açılması gerekir. Ya da bozuk frenler yüzünden mi, bu durumda arabayı daha bir hafta önce baştan aşağı gözden geçirmiş olan servisin sorumluluğu söz konusudur. Yoksa, görüş imkanları zayıf olan viraj yüzünden midir -bu durumda ise yollarla ilgili belediye yetkililerinin sorumluluğu vardır.

Böylesine esaslı nedenler tartışılırken biri çıkıp da ölen kişinin o akşam eğer sigara almak için dışarı çıkmasaydı, karşıya geçiyor olmayacağını ve ölmeyeceğini, bu yüzden ölenin sigara tiryakiliğinin onun ölüm nedeni olduğunu; bu nedeni ihmal eden bir soruşturmanın zamanı boşa harcamak ve bundan çıkarılacak sonuçların da anlamsız ya da boşuna olacağını anlatmaya başlarsa ne yaparsınız? “Kazada ölen kişi sigara tiryakisi olmasaydı ölmeyecekti” demekle “işçiler ücret artışı istemese enflasyon artmaz” demek aynı şey değil mi?

Olguların görünüşleri ile özleri aynı değildir. “Ücretler artarsa maliyetler artar, firmalar ürünlerine zam yapar. Ücretler artarsa talep artar, talep artarsa mal ve hizmet fiyatı artar” iddiası görünüştür sadece. İşin özü değildir. Bu sazan sarmalı gerçeği örtüyor. Bilim görünüşle özü ayırt etmeyi gerektiriyor.

ASGARİ ÜCRET ARTMAZSA…

Temmuz 2024’te sazan sarmalı başarılı olursa ve asgari ücret artmazsa neler olacak? Alım gücü düşecek ve yoksulluk artacak. Asgari ücret ülkemizde sadece küçük bir grubun ücreti değil ortalama ücrettir. Yaklaşık 10 milyon insan asgari ücret civarında ücretlerle çalışıyor.

Asgari ücret artmazsa asgari ücretten daha yüksek olan ücretler de artmayacak. Asgari ücretin piyasadaki ücret düzeyini etkilediği biliniyor. Asgari ücretin artmayışı şirketleri ücretlere zam yapmamaya yöneltecek. Böylece temmuz’da ücretle çalışanların neredeyse tamamı ücret artışı alamayacak. Asgari ücret artmazsa SGK’nin prim gelirleri artmayacak. Böylece emekliye daha düşük oranlı zam yapılması meşrulaşacak. “Para yok”, “SGK’nin mali yapısı uygun” değil denilecek.

Türk-İş’e göre 4 kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması  (açlık sınırı) mayıs ayında 19 bin liraya yaklaştı. Bekar bir işçinin yaşam maliyeti ise 24 bin 600 TL civarında. Bunlar yıl içinde daha da yükselecek ve asgari ücretin alım gücünü daha da düşürecek. Ancak Asgari Ücret Tespit Komisyonunda işçi tarafını temsil eden Türk-İş de “önce enflasyon düşsün” diyerek sazan sarmalına fiilen ortak oluyor.

Asgari ücretin ve ücretlerin artmaması yoksulluğun artması anlamına gelecek. Oysa yoksulluk enflasyonun önemli sebeplerinden biri. Yoksulların tüketim kalıplarındaki ürünlerin fiyatları daha hızlı artıyor. Bu nedenle yoksulluk sürdükçe enflasyonu düşürmek zor.

Asgari ücret para olmadığı için değil sözde “dezenflasyon” bahanesiyle artırılmıyor. “Kemerleri sıkalım, böylece enflasyonu düşürelim” deniyor. Tam bir illüzyon söz konusu. Enflasyonun düşürülmesi, alım gücünün artması gibi sunuluyor. Nereden bakarsanız bakın emeğe karşı kurulan bir sazan sarmalı var! Bu neoliberal sazan sarmalına karşı uyanık olmak lazım. Sendikaların ve muhalefetin görevi bu neoliberal sazan sarmalına karşı çıkmaktır.