17 Nisan Pazartesi Köy Enstitülerinin 83. Yaş günüydü. Genel Merkezi İzmir’de bulunan Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği YKKED ile Balçova Belediyesinin 2002’den bu yana her yıl vermekte olduğu “Aydınlanma Onur Ödülü” bu yıl bana verildi.

Katılan ve katkısı bulunan herkese bir kez daha teşekkür ederken eşim Nuran ve torunum Ela ile katıldığım törende yaptığım konuşmanın kısa bir özetini sizinle paylaşmak istiyorum.

YÜKSELEN ÖZLEM

Köy Enstitüleri, özgün kimliğiyle, yalnızca 1940-46 yılları arasında yaşam buldu.

Günümüzde bu kadar aranmasının ana nedeni bu okulların dayandığı ilkelerin sağlamlığıdır.

Çok özet olarak, bu sağlamlık, Köy Enstitülerinin “insanlığın gelişme doğrultusunun bilgi anlayışına” dayalı kurulmalarından kaynaklanıyor.

Yasal olarak da 1954’de kapatılmalarından önceki üç yıl eğitim alma olanağı bulduğum Enstitüler ile ilgili olarak, son zamanlarda uygun deyimiyle “beynime bir demir çubuk gibi” saplanan soru şudur:

Cumhuriyet’in I. Yüzyılından II. Yüzyılına aktarılması gereken en önemli Köy Enstitüsü değeri nedir?

Konuşmamda bu soruya yanıt vermeye çalışacağım

Öncelikle vurgulamalıyım: Köy Enstitülerinin niteliklerinden Cumhuriyet’in II. Yüzyılına kalabilecek çok değer var. Bunları üç kümede toplayabiliriz:

1.Çocuğun ve gencin, her türlü gereksinimi kamu eliyle karşılanarak “yaratıcı yeteneklerini” tam bir özgürlük ortamında geliştirmesi; Türkçeden duvar yapımına; matematikten müziğe uzanan çok geniş bir eğitim, öğretim ve “kültür” alanı.

2.Bilgi-üretim bağının gücü; beyin ve el emeğinin “üretim için” en etkin ve verimli bir biçimde birleştirilmesi.

3.Toplumun, ekonomik ve toplumsal gelişmesinin “kendi tabanının eliyle” gerçekleştirilmesi.

Her biri çok zengin bir içeriğe sahip olan bu üç özellik birer demet olarak alınmalı ve II. Yüzyıla taşınmalıdır.

Ancak, Enstitülerin, tüm bunların da kaynağı olan ve II. Yüzyıla taşınması gereken bir temel ya da birincil değeri var: bilgi anlayışı.

BİLGİ, BİLGİ, BİLGİ!

Köy Enstitülerinde geçerli ve kesinkes egemen olan bilgi anlayışı, insanlığın gelişmesinin de temeli olan bilimsel bilgi anlayışıdır.

Bilimsel bilgi, geçmişin bilgi birikiminin deney, gözlem ve usavurma ile geliştirilmesi ve güçlendirilmesi sonucu elde edilen bilgidir. Bu bilginin vazgeçilmez ya da temel özelliği, “eleştirilebilen ve yanlışlığı kanıtlanabilen bilgi” olmasıdır. Özenle eklemek gerekir ki, bilimsel bilgi, bu niteliği gereği ya da sonucu olarak, insan aklını tutsak etmeyen ya da “özgürleştirici” bilgidir.

Enstitü düşmanlığının temelinde yatan, aslında, bu kurumların gerçek dayanağı olan bilimsel bilgi düşmanlığıdır.

Gerçekte Enstitülere yapılan, on yıllardır süregelen Cumhuriyet’in değerlerini aşındırma, giderek yok etme çabalarının en somut örneğidir. Bakınız nasıl?

Birincisi, kolayca görülür ki on yıllardır eğitim bir bütün olarak ve düzenli bir biçimde “bilimsel bilgiden” uzaklaştırılıyor. O kadar ki, günümüzde, biyolojiden sanal iletişime kadar, hemen tüm bilimsel araştırma ve çalışmaların temeli olan Evrim kuramı, 2016’da lise ders programlarından çıkarıldı.

İkincisi, bilim kurumları çalışamaz duruma getirilmiş bulunuyor. TÜBİTAK ve TÜBA’ya iktidar tarafından el konulmasını öbür uygulamalar izledi. Üniversitelerin, yönetim özerkliği ve bilimsel özgürlüğü tümüyle yok edildi; binlerce bilim insanı üniversiteden uzaklaştırıldı; kütüphanelerinde kitaplar yasaklandı; Boğaziçi Üniversitesi boğazlandı.

Üçüncüsü, TMMOB, TTB ve TBB gibi “bilimin toplumsallaşmasının” ana meslek örgütleri baskı altına alınarak çalışamaz duruma getirilmek istendi.

Dördüncüsü, TÜİK ve TCMB gibi bilimsel araştırma da yapan kamu kuruluşları bilimsellikten tümüyle uzaklaştırıldı. Bunun bir sonucu olarak, iktidarın ekonomi politikası “Türkiye Modeli” denilen bir ilkelliğe dönüşmüş bulunuyor. Bir diğer çok önemli sonuç da şu: bu kurumların ürettiği istatistikler bilimsel olmayınca, ekonomik ve sosyal araştırmalar yapılamıyor. Beyin göçü hızlanıyor!

Belirtmek gerekiyor; Türkiye bilimsellikten uzaklaştırılırken dünyadaki bilimsel gelişmeler, bilişimdeki büyük sıçrama sonucu baş döndürücü bir hızla ilerliyor.

Konuşmamda sözünü ettiğim iktidarın, “teknolojiye evet, bilime hayır” yaklaşımı ayrı bir yazı konusu olacak kadar önemlidir

Köy Enstitülerinden Cumhuriyet’in II. Yüzyılına asıl aktarılması gereken bu kurumların temelini oluşturan bilgi anlayışıdır. Çünkü Enstitüler, bilgiye dayalı üretim anlayışının eğitim kurumlarıdır.

Köy Enstitülerinde yeşeren bilgi anlayışı yeniden eksen alınmadıkça gelişme sağlanamaz.

***

Ramazan ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarınızı kutluyorum.