Geçen hafta afet bölgesini vuran aşırı yağışlar iktidarın felaket üreten betona dayalı, rantçı kır ve kent politikalarının son bulması aciliyetini hatırlatan yeni acılar ortaya çıkardı. Hastaneler, alt geçitler, kavşaklar, çadır kentler, kültürel miraslar, tarım arazileri, yaşam ve geçim kaynakları, her yer sular altında kaldı. İktidar bürokratları insanı çileden çıkaran o bilindik argümana sarıldı. Yağışın baş edilemeyecek boyutta beklenmedik bir şiddeti olduğunu söylemine sarıldı. Halbuki ülkenin her yerini saran kuraklık gibi şiddetli ve aşırı yağışlar da bekleniyordu.

Artık iklimin bir normali olmadığı ve bunun sonuçları olacağı uzun yıllardır biliniyor. Hava durumlarının aniden değişebileceği, yağışların şiddetlenip sıcaklıkların artabileceği gibi kriz yaratan iklimsel koşullar bilinmekle de kalmıyor ülkenin farklı yerlerinde gerçekleşiyor, kendini hatırlatıyordu. Örneğin Artvin’de… artan yağışların bölgede hayatı nasıl felç ettiğine ve yaşamı nasıl riske attığına tanıklık edeli henüz birkaç hafta oldu.

Bunlar bilindiği ve beklendiği gibi bu duruma karşı risk azaltımının nasıl olabileceği, aşırı yağış kaynaklı oluşan sel ve heyelan gibi durumlarda yurttaşların hayatını tehdit eden koşulların nasıl bertaraf edilebileceğine dair bilgi birikim ve yöntemler de biliniyordu. Ama uygulanmıyor, karlı olmadığı için tercih edilmiyor. Böylece iklime, ihtiyaçlara, bilgi ve birikimlere kulak tıkanarak yapılan ülkenin her yerinde geçmişimize, geleceğimize, canımıza kast eder hale getiriliyor. Yaratılan bu felaket karşısında iktidar bürokratları sorumluluğu üzerlerinden atmakla da kalmıyorlar.

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi gibi talihsiz açıklamalara imza atanlar da çıkıyor. Haber Türk’te yaptığı “Depremzede çiftçilere yapılan ödemeler” başlıklı bir sunuşla, afet bölgesindeki çiftçilere mazot, gübre, yem bitkileri üretimi, yem, hayvancılık ve su ürünlerine yönelik olarak verilen 5 milyar liralık destek ile övünüyordu Kirişçi. Bu sırada Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Muhasebat Genel Müdürlüğü verilerine göre bu dönemde müteahhitlere 14 milyar 256 milyon lira aktarıldığını da hatırlayalım… Kirişçi 5 milyarlık ve yetersiz olduğu ortada olan bu destekle övünürken selle ilgili olarak “Kuraklık riski vardı, bir taraftan 15 canımız aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu” dedi.

Bu açıklama insan hayatına verilen değeri gösterdiği gibi Kirişçi’nin Tarım ve Orman Bakanı olarak en önemli gündemlerinden olması gereken iklim değişikliğinin tarım arazilerine, toprağa etkisi konusunda pek de fikri olmadığını gösteriyordu. Zira tıpkı kuraklık gibi aşırı yağışlar da üretimin önündeki önemli engelleri oluşturur. Aşırı yağışta toprak suya kavuşmaz. Su, içindeki tüm zenginliğiyle birlikte toprağı alt üst ederek verimsizleştirir.

Nitekim öyle de oldu. Bölgede tarım arazileri selden önemli ölçüde zarar gördü. Hilvan Ziraat Odası Başkanı Hikmet İpar twitter hesabından sel nedeniyle Şanlıurfa’da tarım arazilerinde oluşan verim kaybına dikkat çekmişti: “Suyun sürüklediği toprağın en verimli katmanının aşınması ile ekinler de topraktan kopup sürüklenmiş veya kökleri dışarı çıkmıştır. Sürüklenen ekinin yeniden canlanması mümkün olmayacağı gibi kökü dışarıda kalan ekinlerin de güneşin çakması ile kuruma ile karşı karşıya olduğu bilinmelidir.” Sel yalnızca ekili toprakları da etkilemedi. İpar, selin pamuk ve biber ekimine hazırlanan toprakta da verim kaybına sebep olacağına ve ek destek ihtiyacına dikkat çekiyordu.

Sel can alırken aynı zamanda Bakanın da görmesi gerekeni gösterdi: toprak suya kavuşmadı; toprak verimini yitirdi. Afet bölgesinde tarıma yapılan ve yetersiz olan tarımsal desteklere duyulan ihtiyaç arttı. Depremzede çiftçinin sorunları çözülmedi katlandı. Üreticilerin üretim maliyetleri zaten katlanmış, zaten zar zor üretip çoğu zaman da en iyi ihtimalle maliyetine satışa zorlanır durumdaydılar. Diğer taraftan tüm bunların, toplumu önümüzdeki dönemde tüketiciye yansıması ise an meselesi.