Google Play Store
App Store

"İşçinin, kamu çalışanının sendika meselesi bitti de şimdi sıra askere mi geldi" homurdanmalarını duyar gibiyim.

"İşçinin, kamu çalışanının sendika meselesi bitti de şimdi sıra askere mi geldi" homurdanmalarını duyar gibiyim. Hükümetin sivil kamu çalışanlarına sendikal hak tanımamak için bin dereden su getirdiği; Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'nın sendikal haklarla ilgili maddelerine çekince koymak istediği bu günlerde nereden çıktı bu silahlı bürokrasi için sendika fantezisi? İtiraf etmeliyim, Melih Pekdemir'in tavsiye ettiği gibi Genelkurmay Başkanı'nın 20 Nisan konuşmasını baştan sona okuyunca bu sonuca vardım: Askere derhal sendika hakkı tanınmalı; onlar da kendi özlük sorunları yanında diğer sendikaların yaptığı gibi memleket sorunları hakkında demokratik yollarla görüş beyan edebilmelidir; Böylece "askerin konuşması" siyasi kriz konusu olmaktan çıkmalıdır. Genelkurmay Başkanının Ulusal Egemenlik bayramından birkaç gün önce yaptığı konuşmanın siyasete "askeri bir müdahale" olduğuna şüphe yok. Konuşmada yok yoktu: Askeri ve güvenlik mülahazaları yanında; yolsuzluktan göçe; kültürel yozlaşmadan varoşlara; yoksulluktan türkçenin kullanımına kadar pek çok soruna yer verilmişti. Askerin "standart ilgi alanları" dışında sosyal politikaya da yer verilmesi ilgi çekiciydi. Ancak bu ilgi "mesleki" boyutla sınırlıydı; sosyal politika sorunları bir "iç tehdit" yaratma potansiyelleri nedeniyle konuşmanın konusu olmuştu. Konuşmada yer alan şu ifadeler bu sosyal ilginin "mesleki" boyutunu göstermekteydi: "Yoksulluk ve cehalet, iç tehdit unsurlarının stratejik anlamda en temel istismar unsurlarıdır. köylerden şehirlere göç sonucu oluşan varoşların sorunları, iç tehdit unsurlarının istismar edebilecekleri bir ortam oluşturmaktadır." Sosyal politika sorunlarının "milli güvenlik ideolojisi" çerçevesinde ele alınmasının sonucu biliniyor: Su bardağı ve otomobil lastiği üretiminin aksamasının "milli güvenliği" tehdit etmesi ve bu nedenle cam ve lastik grevlerinin yasaklanması gibi. Asker sendikası, askerin "konuşma" alışkanlığının normalleşmesine ve sıradanlaşmasına hizmet edebilir. Bir asker sendikasının sosyal politikaya ilişkin görüş beyan etmesine kimsenin itirazı olamaz. Böylece askerin zam talebini Genelkurmay ikinci başkanı değil sendika dile getirebilir. Dahası asker sendikaları, silahlı bürokrasiyi diğer ücretli kamu görevlileri ile eşitleyerek "kırılgan" demokrasimizin istikrarı açısından bir dönüm noktası bile olabilir. Öte yandan asker sendikaları, ülkemizin AB bütünleşme süreciyle de pek uyumlu olur. Bilindiği gibi Avrupa'da sadece sivil kamu görevlilerinin değil polisin ve askerin de sendikası var. Almanya, İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika ve Hollanda'da etkin asker sendikaları var. Dahası İsveç ordu sendikasının grev hakkı da var ('Daha neler' demeyin!). Üstelik Avrupa asker sendikaları, 22 ülkeden 35 üyesi bulunan Avrupa çapında enternasyonal bir şemsiye örgüte de (Euromil) sahipler. AKP ve CHP zaman yitirmeksizin bu konuda ortak bir yasa önerisi hazırlamalıdır. 20 Nisan konuşmasını büyük bir "demokratik olgunlukla" destekleyen hükümet ve ana muhalefetin, askerlerin sendikalaşmasına karşı çıkmaları elbette düşünülemez. Böylece diğer kamu görevlilerinin de önü açılmış olur. Dahası, asker sendikaları, hukuksuz emirlere karşı durmayı kolaylaştırıcı bir rol de oynayamaz mı? İsveçli bir sendikacı anlatmıştı: Donan denizde buz kırma işinde çalışan siviller greve gittiklerinde, hükümet askerlerden buz kırıcıları çalıştırmalarını istemiş. Ancak İsveç asker sendikaları, hukuksuz olduğu için bu talebi reddetmişler. Düşünsenize, darbe yapmaya kalkan komutanın emirlerini yerine getirmeyen bir asker sendikası fena mı olurdu? "Daha neler! Oldu olacak asker sendikaları 1 Mayıs'a da katılsın" diye söylenmeye başlayanları daha fazla kızdırmadan bitirelim yazıyı.