“Aşkla, Sana”
1 Haziran 1971’de “İki Adalı”dan Cevahir katledildi, Mahir Çayan ağır yaralı olarak tutsak edildi. “Dağlar bana geri verin/Kadir’imi Sinan’ımı” diye seslenmişlerdi bir gün önce, 31 Mayıs’ta, Nurhaklar’a.
Güzel abilerden Eşber Abi (Yağmurdereli), Arkadaş’ın o şiiri Cevahir için yazdığını söyledi. Arkadaş Z. Özger’in Hüseyin Cevahir için Kasım 1972’de yazdığı “Aşkla, Sana” şiirini herkes bilir ve sever. Başlangıcıdır: “alnını/dağ ateşiyle ısıtan/yüzünü/kanla yıkayan dostum/senin/uyurken dudağında gülümseyen bordo gül/benim kalbimi harmanlayan isyan olsun/şimdi dingin gövdende/uğultuyla büyüyen sessizlik/bir gün benim elimde/patlamaya sabırsız mavzer olsun/başını omzuma yasla/göğsümde taşıyayım seni/gövdem gövdene can olsun.”
1 Haziran 1971’de “İki Adalı”dan Cevahir katledildi, Mahir Çayan ağır yaralı olarak tutsak edildi. “Dağlar bana geri verin/Kadir’imi Sinan’ımı” diye seslenmişlerdi bir gün önce, 31 Mayıs’ta, Nurhaklar’a. Üç devrimci önder, Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alparslan Özdoğan Kürecik’te Amerikan radar üssünü tahrip etmeye gitmişlerdi, ne yazık ki Nurhak onları geri vermeyecek, adları türkülerde söylenecek, ağıtlarda anılacaktır: “Dört bir yana haber salsam/öldü desem inanır mı?”
Nurhak’a güneş doğmayacağını, uçan kuşların da yuva kurmayacağını söylüyordu türkü devamında. 12 Mart faşizminin karanlığında, şehirlerde ev baskınlarında, dağlarda, köylerde, alnını devrimin ateşiyle ısıtan devrimci gençler, egemen sınıfların ve oligarşinin çıkarlarını koruyan ve kollayan askerî rejimin katliamlarıyla can veriyordu. Ulaş Bardakçı 19 Şubat 1972’de kuşatıldığı evde, Cevahir’in katledildiği çatışmada ağır yaralanan Mahir Çayan 30 Mart 1972’de Niksar Kızıldere’de dokuz yoldaşıyla birlikte katlediliyordu. Kısa süre sonra da Üç Fidanımız, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972’de tam bağımsız ve özgür Türkiye isteklerinin bedelini darağacına çekilerek canlarıyla ödeyeceklerdi.
Hep saygıyla anacağımız Türkiye’nin devrimcilerinin hepsi üniversite öğrencisiydi ve yaşları 25 civarındaydı. Cihan Alptekin, Ömer Ayna, İbrahim Kaypakkaya ve yitirdiğimiz diğer devrimciler de. Bir yurt baskınında polis darbesiyle başından yaralanan devrimci şair Arkadaş Z. Özger de 5 Mayıs 1973’de yaşamını yitirdiğinde 25 yaşındaydı.
Arkadaş’ın “Aşkla, Sana” şiiri hepsinedir kuşkusuz, şiirin yazıldığı Cevahir de tam da o yılların devrimci profilidir, okuryazar, eli kalem tutar, edebiyat sever, yurdunu ve dünyayı dert eder, halkı uğruna ölümü göze alır. Ortaokuldaki Fransızca öğretmenim Rukiye Gül Yönel, “Bir devrimci en azından iki dili okuyup yazıp konuşabilmeli!” derdi 1968’de! O da Gazi Eğitimli bir devrimciydi!
Cevahir, şiirimizin başyapıtlarından, Dağlarca’nın çok genç yaşta, 25 yaşında kaleme aldığı Çocuk ve Allah üstüne yazdığı “Çocuk ve Allah’ta Simgeler, Görüntüler, Çelişmeler” yazısı, edebiyatımızın efsanevi dergilerinden Yordam’ın Mayıs-Haziran 1969 tarihli 3. sayısında yayımlandığında 23 yaşındadır. 1 yıl önce 1968’de de Yeni Eylem’de “Kalın Çizgilerle Edebiyatımızın Dünü” başlığı altında, Garip şiiri üstüne kuşatıcı bir yazı yazacaktır. Doğu Anadolu ve Küba Devrimi üstüne de düşünen Cevahir’in bu konulardaki yazıları da siyasi dergilerde yer alacaktır. Bu adanmışlığın, sadeliğin ve can fedanın kitabı Cevahir (Hüseyin Solgun, Ayrıntı Y., 2020) okunmayı bekliyor.
’68’in özgürlük rüzgârı Türkiye’de de esti esmesine de, egemenler gözlerini kırpmadan pek çok heyecanlı, inançlı ve tutkulu devrimci gencin canına kıydı! Bir benzeri de 2013 Mayıs sonunda İstanbul’da Gezi direnişinde yaşanacak, ’68’in özgür ve devrimci ruhunun esiniyle itiraz eden gençlerden 7’sine İstanbul, Ankara, Hatay, Eskişehir’de kıyılacaktır, üstelik onların çoğu da 20’sinden henüz gün almıştır, aralarında çocuklar da vardır! Abdullah’tan Ahmet’e, Mehmet’ten Ethem’e, Ali İsmail’den Berkin’e, düşleri, sevdaları yarım kalmış canlar.
Arkadaş’ın şiiriyle Cevahir’den Ali İsmail’e, Berkin’e, hepsine “Aşkla, Size” diyoruz, daha iyi bir yaşam, daha yaşanası bir çevre özlemleri nedeniyle, adaletsiz bir yargıyla cezalandırılan Gezi tutsaklarının özgürlüklerine kavuşması da hiç kuşkusuz ahlaki, insani ve toplumsal bir sorumluluk olduğu kadar adaletin de gereği!