Ataerkil sisteme hapsolmuş bir kadın

CANSU BİLGİN

“Kaybolan, izleri silinen Emine Hanım’ın hayatı değerlidir; tıpkı cinsiyet eşitsizliğinden ötürü değersizleştiren tüm hayatlar gibi”

Bizim ülkemizde kadınlar genelde kendi hayatından başkaları için vazgeçer, hatta bu normalleşmiştir. Ailesi, sosyal çevresi, eşi, çocukları, torunları için her şeyi yapmaya çalışırken isteklerini ertelemiş ve kendi için hiçbir şey yapmamış/yapamamış kadınlarla doludur bu topraklar. Daha da kötüsü bu kadınlar yaşları ilerledikçe değersizleştirilir, giderek daha çok göz ardı edilir.


Bu kadınlardan biri, Emine Hanım. Erkek egemen bir dünyada sıradanlaştırılan, değersizleştirilen kadınlardan yalnızca biri. Torunu Aslı Alpar’ın kaleminden Karakarga Yayınları’ndan çıkan kitapla okurla buluşan Emine Hanım’ın Romanı’nın kahramanı. Hayatlarının değeri bilinmeyen milyonlarca kadının arasından sıyrılan bir hikâye, normalleştirilen her şeyi reddetmenin bir biçimi…

Alpar, kitabın girişinde Emine Hanım’ın hayatının neden kitap olduğunu şu sözlerle anlatıyor:

“Kadınların değersizleştirilen hayatlarına inat, Emine Hanım’ın bir romanı olsun dedim.

1922 doğumlu, İstanbullu, zengin bir ailenin kızı Emine Hanım. Aman ne de ayrıcalıklı bir hayat... Ahlak bekçisi babası tarafından okul ile ilişiği kesilen, ardından evden devam eden eğitim hakkı da elinden alınan, sevdiceği ile bir hayat kurmasına izin verilmeyen, yaşadığı dönemde kıymetli sayılan ‘subay karısı’ unvanının gölgesine tenezzül etmeyen, ‘ayıp’ kabul edilen ruhsal sorunlarını yapayalnız göğüsleyen, her yaşında biraz daha içine kapanan, kaybolan, izleri silinen Emine Hanım’ın hayatı değerlidir; tıpkı cinsiyet eşitsizliğinden ötürü değersizleştiren tüm hayatlar gibi.”

Aslı Alpar’ın yazdığı ve çizdiği bu hikâyede aile albümünden fotoğraflarla 1920’lerin İstanbulu’ndan, 1950’lerin Ankarası’na yol alıyoruz ve Emine Hanım’ın yaşam öyküsü izleğinde 2000’lere dek uzanıyoruz. Her birimizin hayatından kesitler olabilecek bu hikâyenin en önemli özelliklerinden biri yakın tarihimizde ataerkil kültür ve bilincin de hikâyesi olması ve bunun ruh sağlığı üzerindeki etkilerini anlatması. Kadınlığı üzerinden ötekileştirilen hemcinslerinin dışında ruh sağlığı sorunları nedeniyle de başka bir boyutta ötekileştirilen bir kadın Emine Hanım… Eğitim hakkı elinden alınmış, sevdiği adamla evlenmesine izin verilmemiş, aile evinden (özellikle babasından) kaçmak için önüne çıkan ilk ‘kısmet’le evlenmiş, giderek mutsuzlaşan bir kadın.

Yazılar, fotoğraflar ve çizimlerin harmanlandığı kitapta İstanbullu varlıklı bir ailenin kızı olan Emine Hanım’ın babasından, eşinden ve toplumdan gördüğü cinsiyetçi baskıyı ve yaşadığı zorlukları torununun gözünden görüyoruz.

Emine Hanım’ı görmeye başladığımızda aslında onun mutsuzluğunu da görüyoruz. Güldüğü, gülümsediği birkaç fotoğraf dışındaki her karede mutsuzluğu gözlerinden okunuyor aslında Emine Hanım’ın ve hikâyesini okurken anlıyoruz ki bunu yaşamındaki kimse (torunu Aslı hariç) fark etmemiş. Oysaki bizler fotoğraflara, çizimlere dikkatli gözlerle baktığımızda Emine Hanım’ın bedenen orada olsa da düşünce dünyasında başka yerde olduğunu görebiliyor, hissedebiliyoruz. Elbette bu durum en yakın çevreleri tarafından bile anlaşılmayan kadınları bir kez daha aklımıza getiriyor. Emine Hanım’a onların adına da teşekkürü borç biliyoruz…

Sınıfsız, sınırsız ve tüm türler için sömürüsüz çizgileriyle tanıdığımız Aslı Alpar bu kitapla anneannesinin sesi oluyor ve fotoğraflarda anneannesi dışındaki herkesin üzerinde oynamalar, çizimler yaparak Emine Hanım’ı -belki de ilk kez- hayatta olan/olmayan diğer kişiler karşısında ön plana koyuyor. Emine Hanım vardı, yaşadı demesinin yanı sıra bu hikâyenin asıl kahramanı dışındakileri silüete dönüştürerek Emine Hanım’ın her birini kendi önüne koyduğu insanları bu kez arka plana alıyor ve bir bakıma Emine Hanım’a bu hayatta görünür olmak için bir şans veriyor.