Google Play Store
App Store

Atatürk’ün ölümü, ülkenin politik manzarasında yeterince görünmeyen bazı gerilimlerin açığa çıkmasına da vesile olmuştu. Bunda en önemli etken 1937 yılı Eylül ayında görevden alınan İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı seçilmesiydi. Bu gerilimlerin en fazla yaşandığı şehirlerin başında ise İstanbul geliyordu.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün İstanbul ile ilişkilerinin mesafeli olduğunu gösteren pek çok işaret bulunmaktaydı. Bunun bir yansıması vilayet yöneticilerinin yoğun çabalarına karşın Atatürk’ün uzun zaman şehre gelmemesiydi. Nitekim Cumhuriyetin ilanından sonra ilk kez 1927 yılında İstanbul’a gelmişti. Bu ziyaretten sonra ‘mesafe’ kapanmış, özellikle ömrünün son yıllarını genelde bu şehirde geçirmişti. Yaz aylarında Florya Deniz Köşkü olmak üzere büyük ölçüde Dolmabahçe Sarayı’nda kalmış ve son nefesini de orada vermişti.

Atatürk’ün sonraki yıllarda artarak devam eden İstanbul ilgisini gösteren başka deneyimler de vardı. Hastalığı döneminde, Sultan Abdülaziz’in vaktiyle Alemdağ’da yaptırdığı bir köşkte kalmayı düşünmüş; İstanbul’daki günlerini orada geçirme arzusunda olduğunu söylemişti. Bunun üzerine, Başyaveri Hasan Rıza Soyak, Prof. Nihat Reşat Belger ve Vali Muhittin Bey, köşkü görmeye gitmişler, ancak harap halde buldukları mekanın onarımına dair planları (yine Atatürk’ün tercihiyle) gerçekleşememişti.

İstanbul, Atatürk’ün ölümünden sonra da çeşitli vak’alara tanıklık etmişti. İstanbul Belediye Mecmuası’na göre 10 Kasım 1938’de daha ölüm haberi alındığı an, İstanbul Üniversitesi Konferans Salonu’nda toplanan öğrenciler aralarından bir heyet seçerek Belediye Başkanı ve Vali Muhittin Bey’e göndermiş ve ‘Atatürk’ün öldüğü mekanın kapısında ağlamak için hazır olduklarını’ bildirmişlerdi. Zaten ölüm haberiyle birlikte şehirde eğlence mekanları tamamen kapanmış, sinemalar tabelalarını ve afişlerini indirmişlerdi.

11 Kasım’da İstanbul Belediye Reisliği bir merasim programı yayınlanmıştı. Buna göre 16 Kasım günü Atatürk’ün naaşı üç günlük yas boyunca ziyarete açılacak ve 19 Kasım’da Dolmabahçe Sarayında düzenlenecek törenle Ankara’ya uğurlanacaktı. Aynı gün ülkenin II. cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü ve hükümet de Atatürk’ün cenaze töreninde herhangi bir sorun yaşanmaması için çeşitli tedbirler almışlardı. Zira kontrol edilemeyecek kalabalıkların oluşabileceği düşünülmüş ve cenaze törenine güvenlik kaygısı damga vurmuştu.

Nitekim 17 Kasım günü Atatürk’ün katafalkı önündeki geçit devam ederken binlerce insanın meydana getirdiği izdihamdan dolayı 11 kişi ezilmek suretiyle hayatını kaybetmişti. İki gün sonra gerçekleştirilen büyük bir törenle Atatürk’ün cenazesi Ankara’ya uğurlanırken yeniden izdiham yaşanmış ve bu yoğunlukta yaralanan iki kişi daha hastanede yaşamını yitirmişti. Böylece cenazeyle ilgili törenlerde ölü sayısı 13’e çıkmıştı.

∗∗

Asıl ilgi çekici hususlardan birisi ise tören vesilesiyle merkezi hükümet ile İstanbul vilayet yönetimi arasında yaşanan gerilimdi. Artık Cumhurbaşkanı İnönü idi ve yeni bir hükümet vardı. Önceki dönemde İnönü’ye açık ya da örtük tavır almış bürokratlar o kadar da güvende değillerdi. İstanbul vilayet yöneticileri de bu gruptaydı. Nitekim daha hadisenin sıcaklığı devam ederken İstanbul’da vilayet yöneticileri hakkında soruşturmalar açılmış, Mülkiye Müfettişleri İstanbul Emniyet Müdürü Salih Kılıç’ı sorgulamışlardı. Vali ve Belediye Başkanı Muhittin Bey de planlanan ziyaretlerde, kalabalığı öngören krokili bir program hazırlamadığı ve emniyet müdürünün de böyle bir program yapmasını sağlamadığı için suçlu bulunmuş ve hakkında ‘lüzum-u muhakeme’ kararı verilmişti. Bu soruşturmada İstanbul Emniyet Müdürü Salih Kılıç’a ceza verilmişti. Atatürk’ün özellikle güvenerek göreve getirdiği kamu yöneticilerine, ona karşı son görevlerini iyi yapamadıkları gibi bir gerekçeyle çeşitli cezalar verilirken, cenaze töreninde görev alan bazı memurlara hükümet tarafından takdirname verilmişti. Üstelik bu memurlar arasında, soruşturmada görevli olan yetkililer de vardı. Özetle Atatürk’ün ölümü, önceki yıllardan birikerek devreden politik gerilimler üzerinden yeni hesaplaşmaya vesile edilmişti.