Avrupa Trump’la uyumlu olacak
Avrupalı liderler ikinci kez ABD’nin başına geçen Trump’a karşı çaresiz. Bir yandan Avrupa Birliği’nin “birlik“ içinde olmasına dair temennilerde bulunurken, diğer yandan da uluslararası anlaşmaları, kurumları bir kalemde silen, sınırları tanımayan Başkan’la “işbirliğine” hazır olduklarını açıklıyorlar.
Trump’ın görevi devralmasıyla birlikte bağımsız bir küresel aktör olarak gerçekten birlik içindeki bir Avrupa Birliği‘ne özlem yeniden öne çıkmaya başladı. Ancak 27 üye ülke arasındaki görüş ayrılıkları, çıkar çatışmaları nedeniyle bu daha uzun süre bir “temenni” düzeyinde kalacak.
Bu her fırsatta Avrupa‘yı hedef alan, yeni gümrük vergileriyle tehdit eden, birlik üyelerini birbirine karşı kışkırtan Trump’la ilgili açıklamalarda da görülüyor. Gerek Avrupa Birliği’nden, gerekse de tek tek üye ülkelerden yetkili isimler, ikinci kez ABD’nin başına geçen aşırı sağcı başkana karşı oldukça dikkatli, ılımlı bir dil kullanmaya, sözlerini “işbirliği yapmaya hazırız!“ vurgusuyla noktalamaya özen gösteriyorlar. “Avrupa ile ABD arasındaki ilişkilerin önemi ve derinliğini,” birbirine tarihsel, ekonomik ve siyasal “güçlü” bağlarını hatırlatıyorlar. Şimdiye kadar hiçbir Avrupalı liderin ağzından iş başı yapar yapmaz da insanlığın geleceği için – yetersiz de olsa - en önemli uluslararası platformlardan biri olan Paris İklim Anlaşması’dan ABD’yi ikinci kez çıkartan, ülkesinin Dünya Sağlık Örgütü (WHO) üyeliğini ikinci kez iptal eden Trump’la ilgili eleştirel bir söz çıkmadı. ABD’nin Avrupa ülkelerinden yaptığı ihracata getirilmesi düşünülen yeni gümrük vergileri konusunda da “bekleyip görelim“ havası hâkim.
∗∗∗
Washington’daki devir teslim töreninden tam bir gün sonra Paris’teki Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Almanya Başbakanı Scholz’un buluşmasında bunun son örneği.
Fransa ile Almanya arasında 62 yıl önce imzalanan dostluk anlaşmasının yıldönümü nedeniyle düzenlenen tören kapsamında bir araya gelen iki devlet adamı, Trump’la ilgili yeni döneme ilişkin açıklamalarında Avrupa Birliği’nin “birliği“ konusunda temennilerle yetindiler. Macron, “kendi çıkarlarını savunan güçlü, egemen ve birleşmiş bir Avrupa’nın yaratılması” ve bunun için bir “ortak strateji”ye olan ihtiyaç olduğunu savundu, ama bunu Trump’un Avrupa’ya yönelik ekonomik, siyasi ve askeri eleştirilerine doğrudan değinmeden, onun adını anmadan yaptı. Ancak Ukrayna savaşı sırasındaki tavrı Macron’un daha önce da dile getirdiği “Birleşik Avrupa Ordusu” projesini çağrıştıran bu sözlerinin siyasi karşılığı olmadığını gösteriyor. Scholz başlangıçta Putin’le uzlaşmanın yollarını arayan, sonra da adeta şahin kesilen Macron’a aynı çizgide değil. Şimdi de Macron’un olası bir ateşkes durumunda Ukrayna’ya Avrupa’dan askeri birlik gönderme planlarına da mesafeli duruyor.
Paris’teki buluşmada “Avrupa Birliği’ne” ilişkin Macron’un rutin açıklamalarını tekrarlayan Scholz, Trump’ın Avrupa için bir “meydan okuma” olacağını belirterek, ev sahibinden bir adım daha ileri gittiği söylenebilir. Ancak, Avrupa’nın ABD karşısında “eğilip, bükülmeyeceğini” ileri süren, “aksine yapıcı ve kendine güveni olan bir partner olacağını” savunan Scholz’un bu sözlerinin de “temenniden” öte gitmeyeceği ortada.
Her biri kendi ülkelerindeki iç politik sorunlar nedeniyle zaten oldukça zayıflamış olan, kendi dertleriyle boğuşan Macon ve Scholz’dan Trump’a karşı Avrupa adına güçlü bir kafa tutuş anlamına gelecek çıkışı zaten beklenmiyordu. Scholz’un siyasi geleceği açısından çok önemli bir seçim kampanyasının tam içinde ve kamuoyu yoklamalarına bakılırsa seçimi kazanma şansı çok düşük. Macron ise ülkesini her an bir gensoruyla yıkılma tehdidi karşısındaki bir azınlık hükümetiyle yönetmeye çalışıyor. Uluslararası politikaya ilişkin sözlerinin diğer başkentler açısından fazla bir ağırlığı yok. Hele Trump’ın hiç umurunda değiller. Ancak her fırsatta vurguladıkları “ortak değerleri” ayaklar altına alan “yeni“ Başkan’a karşı en azından “demokrasi“ adına sembolik de olsa daha güçlü mesajlar gönderme şansını değerlendirebilirlerdi.
∗∗∗
Avrupa Birliği’nin merkezinden yapılan açıklamalar da aynı doğrultuda. Hâlbuki daha önceki Brüksel kaynaklı haberlerde Avrupa Birliği’nin Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemine hazır olduğu, ona karşı “savunma ve taaruz” içerikli yanıtlar üzerinde çalışıldığı belirtiliyordu. Ama öyle olmadı.
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı, Alman politikacı Ursula von der Leyen, Washington’daki devir teslim töreni yapılırken İsviçre’de gerçekleştirilen Davsos zirvesindeki konuşmasında, Trump’ın adını bile anmadı ve yeni ABD yönetimine karşı “pragmatist” olacaklarını açıkladı. Avrupa ekonomisini yeni gümrük cezalarıyla tehdit eden, başka ülkeleri gerektiğinde parayla satın alarak ya da zor kullanarak ABD’ye katmak gibi fantazilerini açıkça dile getiren Trump’a yönelik en küçük bir eleştiriden kaçınan Leyen, aynı zamanda Avrupa’nın “değerlere bağlı kalınacağını” da söyledi. Ancak o bunu yaparken, Avrupa’dan iki yakın müttefiki, İtalya Başbakanı Meloni ve Macaristan Başbakanı Orban, Trump’ın Washington’daki konukları arasındaydı.
Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel’deki hava da aynı. Trump’ı sosyal medya üzerinden kutlayan Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, mesajında “Avrupa Birliği sizinle yakın işbirliği içinde çalışacağı için sevinç içinde“ diyor. Avrupalılar ve Amerikalıların birlikte dünyaya daha fazla refah ve güvenlik sağlayabileceğini belirtiyordu.
∗∗∗
Avrupalı politikacılar Trump’lı Amerika’yı eleştirmekten kaçınıp, işbirliği mesajları gönderirken, kamuoyu araştırmaları Avrupa halklarının bu yeni dönemi büyük bir endişeyle karşıladıklarını gösteriyor. Stern dergisinde yayınlanan bir ankete bakılırsa Trump’ı dünya barışı için tehdit olarak görenlerin çoğunluğu Avrupa Birliği’nde.

İlk Grafik: Donald Trump'ın dünya barışı için iyi olduğuna inanıyor musunuz?
İkinci Grafik: Trump'ın seçilmesinin ülkeniz için iyi olduğuna inanıyor musunuz?
Trump’a en çok kuşkuyla bakanların bulunduğu Avrupa ülkelerinin başında Almanya geliyor. Ana akım medya, hükümet ve birçok politikacı Amerika’daki seçim kampanyası sırasında açıkça Trump’ın rakibi Harris’i desteklemişti. Anketlerde Harris’i ABD’nin yeni başkanı olarak görmek isteyenlerin oranı yüzde 70’lerin üzerinde çıkıyordu.
Mevcut siyasi partilerden sadece aşırı sağcı AfD (Almanya için Alternatif), Trump’ı savunuyordu. Merkez sağdaki politikacılar ise otomobil sanayisine ağır darbe vurabilecek gümrük tehditleri başta olmak üzere Almanya’ya karşı çıkışları nedeniyle Trump’a karşı mesafeli duruyor, zaman zaman onu “demokrasi için tehdit“ olarak da gördüklerini açıklıyorlardı.
Ama bu arada her ihtimale karşı önlemlerini aldıkları da ortaya çıktı. Önümüzdeki erken genel seçimin favorisi ve kazanma olasılığı her geçen gün biraz daha artan merkez sağ politikacı Merz, seçimi kazandıktan sonra Trump’a bir mektup yazmış. Muhtemelen sosyal demokratlar ya da yeşillerin ikinci – küçük ortak olacağı bir hükümetin başına geçmesi beklenen Merz, el yazısıyla yazdığı mektubunda, Trump'ın ikinci başkanlık dönemini Avrupa-Amerika ilişkilerinde yeni bir sayfa açma fırsatı olarak gördüğünü belirtmiş. Transatlantik serbest ticaret anlaşması için yeni bir girişim önerisinde bulunmuş. Çin'e karşı ortak bir çizgi izlemeye, Avrupa'nın savunma harcamaları ve transatlantik ilişkiler konularında işbirliği yapmaya hazır olduğunu belirtmiş. Hıristiyan birlik partilerinin (CDU – CSU) ortak başbakan adayı Merz’in birçok konuda Trump’la aynı çizgide olduğunu zaten biliniyordu. Yani en geç mayıs ayı başından itibaren Almanya’yı yönetecek yeni hükümetin başında Trump’la uyumlu bir lider olabilir.
Amerika-Almanya ilişkilerine ilgili ironik bir gazete yorumunda önümüzdeki dönemde Alman politikacıların, Trump karşısında “eğilip bükülmekten kaynaklanan ağrılar nedeniyle çok sayıda iyi yetişmiş fizyoteparist ve masöre ihtiyaç duyacaklarına” işaret ediliyor.
Ama son birkaç gün içindeki gelişmelere bakılırsa bu sadece Almanya değil, tüm Avrupa için geçerli bir uyarı.