Google Play Store
App Store

Avrupa Birliği (AB) yeni bir seçimin ve yeni bir dönemin eşiğinde. Birlik’in yasama organı Avrupa Parlamentosu’nun (AP) 720 milletvekilini seçmek için önümüzdeki hafta, 6 ve 9 Haziran arasında 27 üye ülkede oy verilecek. Yaklaşık 350 milyon seçmenin sandık başına çağrıldığı seçimlerle ilgili kamuoyu yoklamaları, hem merkez sağ, hem de aşırı sağ çizgilerdeki partilerin sandıktan daha da güçlenerek çıkacaklarını gösteriyor.

Parlamentonun yeni aritmetiği Avrupa’nın önümüzdeki beş yıllık geleceğini belirleyecek ittifakları da etkileyecektir. Örneğin bundan önceki dönemlerde sosyal demokratlar, liberaller ve yeşillerle birlikte hareket eden merkez sağın, özellikle Fransız ve İtalyan aşırı sağcılarıyla stratejik ya da taktik işbirliklerine girmesi söz konusu. Bunların son günlerde Almanya’nın en büyük aşırı sağcı partisi AfD’yi (Almanya için Alternatif) dışlamaları da hiçbir zaman mümkün olmayacak “aşırı sağcılar ittifakı” yerine, merkez sağa yanaşarak “normalleşme” çabası içinde olduklarını gösteriyor.

SAĞ İTTİFAKLAR

Avrupa Parlamentosu’daki merkez sağ partilerin çatı örgütü EVP’nin (Avrupa Halk Partisi) üst düzey isimlerinin verdikleri mesajlar da en azından “göç, İslam, azınlık hakları, çevre koruma, basın özgürlüğü” gibi konularda, önümüzdeki dönemde sağcı güçler arasında önemli işbirliklerinin yaşanabileceğini gösteriyor. EVP Genel Başkanı Alman politikacı Manfred Weber’in bu işbirliği için koyduğu asgari ilkelerin başında “Avrupa Birliği’nden, NATO’dan ve Ukrayna’dan yana olmak” geliyor.

İtalya’da Ekim 2022’den bu yana başbakanlık yapan aşırı sağcı Giorgia Meloni ve partisi Fdl (İtalya’nın Kardeşleri) daha şimdiden bu işbirliğinin içinde. Artık diğer aşırı sağcılar gibi Avrupa Birliği’nin meşruiyetini tartışmıyorlar, NATO ve AB’nin Ukrayna politikalarına destek veriyorlar. Weber’in partidaşı, Avrupa Komisyonu Başkanı, Alman politikacı Ursula von der Leyen de Meloni’nin geçtiğimiz yıl Libya’yla yaptığı göç anlaşmasını destekleyerek önümüzdeki dönem Avrupa’sının siyasi ittifakları açısından güçlü mesajlar vermişti.

Fransa’da önümüzdeki dönem cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en güçlü adayı, aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) lideri Marine Le Pen de özellikle son günlerde Almanya’daki kardeş partisi AfD’yi (Almanya için Alternatif) dışlayarak merkez sağla yakınlaşma sinyalleri veriyor. Önce içinde AfD’li politikacıların da bulunduğu gizli bir toplantıda Almanya’daki göçmenleri ülke dışına sürmeyi hedefleyen “tersine göç” tartışmaları nedeniyle sert tepki vermişti. Son olarak da AfD’nin Avrupa Parlamentosu adayı Maximilian Krah’la ilgili skandallar nedeniyle (yardımcısı hakkında Çin ajanlığı suçlaması, Rusya’dan rüşvet aldığına dair iddialar ve son olarak da Hitler Almanya’sının vurucu gücü SS birlikleriyle ilgili skandal açıklamaları) bu partiyle işbirliğine son verip AP’deki ortak gruptan atılmasını sağlayarak, kendilerine yönelik “aşırı sağcı” imajından kurtulmaya çalışıyor.

FAŞİST YOL

Le Pen, önce İtalya’da faşizmi ve Mussoli’yi açıkça savunan, ancak son dönemlerde ılımlı ve yapıcı bir politikacı rolünü üstlenerek meşruiyetini sağlamlaştıran Meloni’nin yolunda gidiyor gibi.

Diğer Avrupa ülkelerindeki aşırı sağcı partiler de, Fransızlar ve İtalyanlar gibi önümüzdeki dönem Avrupa politikalarında etkin olacaklar.

Aralarında AfD gibi Avrupa Birliği’ne tamamen karşı olup ilk fırsatta ülkelerini üyelikten çıkarmaya çalışacak olanlar da (ya da bunun propagandasını yapanlar) var.

Bütün bu gelişmelerin bir “barış projesi” olarak savunulan, yüceltilen “Avrupa Birleşik Devletleri” özlemiyle hiç bir ilişkisi yok.

Karşılarında ilerici, özgürlükçü bir Avrupa için mücadele edenler de var; ama tarihlerinin en güçsüz dönemini yaşıyorlar. Sağın yükselişini durdurmaları mümkün görünmüyor.

Almanya’da 16 ve 17 yaşındaki gençler de oy kullanacak. Sayıları 750 bin civarında. Almanya’yla birlikte sadece Belçika, Avusturya ve Malta’da (17 yaşından itibaren de Yunanistan’da) gençler oy kullanabiliyor. Yani bu seçimlerde Avrupa’da sağın yükselişine karşı gençlerden de güçlü bir itiraz olmayacak.