Avrupa’nın kaderi
İlk önce European Democracy Lab’tan Ulrike Guerot ve Hauke Ritz yazdılar: “Avrupa, Latin Amerikanlaşıyor.” Bu, bir zamanlar Arjantin’in başına gelenlerin -Ukrayna-Rusya savaşı ve krizi temelinde- özellikle Almanya’nın başına gelebileceğinden duyulan haklı bir öngörüyü (“egemenlik kaybı”) yansıtıyordu.
Almanya’daki özellikle bu yılın bahar ve yaz aylarında yaşanan -baş döndürücü hızdaki- siyasal gelişmelere baktığımızda yazarlara hak vermemek olanaksız.
Arjantin yıllardır kronik enflasyon ile boğuşmaktaydı, şu son yıllarda ise ülke, nüfusunun yeterli beslenememesi gibi ağır bir sorunla yüz yüze (Sorunları çözme yönünde ufukta henüz umut veren bir gelişme de yok). Oysa bu ülke, daha 1950’lere kadar gelişmiş bir sanayi eğrisi taşımaktaydı.
Almanya, epey zamandır geçen yüzyılın ortalarından beri şekillenen dış politika ve güvenlik çizgisini terk etmiş halde. Ülke enerjiyi pahalıya alıyor, kriz belirtileri yoğun, enflasyonun yanı sıra halkın yoksullaşması da gündemde. Rusya’dan doğal gaz akışı durdu, ülke ABD’den son derece pahalı olarak LNG alıyor. Emeklilik, sağlık, eğitim ve diğer emek alanlarından kesintiler ve dolayısıyla emekçilerin hayat standartlarında düşmeler artıyor.
∗∗∗
Güvenlikte de eski Almanya’dan geride az şey var: Daha 5 gün evvel kültürel bir şenliği basan bir IŞİD’çi yaşlı Almanları katletti, yaraladı. Almanya uzun zaman, “terör saldırısı gerçekleştirilemeyen ülke” unvanıyla övünürdü, bu artık değişti.
“Egemenlik kaybı”na gelince, çiçeği burnunda Şansölye’nin –tıpkı gözü kapalı İsrail destekçiliği gibi- ABD çıkarlarını, pardon Ukrayna çıkarlarını sert bir şekilde savunduğu gözleniyor. Daha önce bahsetmiştik, Putin bu ülke için “Amerika’ya bağlı bir devletçik/aparat” tanımı yapmıştı. Henüz yazarların bahsettiği ölçüde –“refah kaybı, yetkililerin yozlaşması, karar almada dışa bağımlılık”- bir geriye gidiş olmasa da, ABD’ye bu ölçülerde derin bir bağlılık –ve dış politikada hızlı dönüşüm- şaşırtıcı.
Tomahawk füzelerini 2 yıl sonra topraklarına konuşlandırmak, demiryollarını ve Ukrayna’ya nakliyat işini şimdiden dizayn etmek, savunmaya 101 milyar avro ayırmak, diğer tüm adımlar bir “Amerikanlaştırılma” planının devrede olduğunu gösteriyor.
Almanya’nın II. Dünya Savaşı sonrası ve Hitler’in koyu karanlık mirası altında -büyük mücadelelerle elde ettiği- “bağımsızlığı”nı kazandığı ve bunu kolay kaybettiği bir dönemden geçiyoruz. Almanya bağımsızlığını yarım yüzyılda zar-zor elde etti. Ve bu başarının altında milyonlarca işçinin yıkılmış bir ülkeyi yeniden ayağa kaldırma kavgası, alın teri yatar.
Ancak Alman Yolu (“Deutsche Weg”) çabuk tükendi. Merkel sonrası kurulan SPD-Yeşiller ve FDP koalisyonu sonrası şimdilerde “Amerikan Yolu”nda yürüyor. Bu yolu, ABD ile birleşmek isteyen Alman sermayesi açtı. Bu yol iyi bir yol değil ve ucunda “Almanya’nın Amerikanlaştırılması” olabilir