Google Play Store
App Store

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri beklendiği gibi hem merkez sağdaki, hem de onların daha da sağındaki partilerin galibiyetiyle sonuçlandı. İtalya’da seçimden önce de öyleydi, şimdi İtalya’nın yanı sıra Fransa ve Avusturya’da da en büyük siyasi güç aşırı sağcılar. Almanya’da da ikinci güç oldular ama bir dönem sosyalizmin kurulup yaşatılmaya çalışıldığı doğu eyaletlerinin hepsinde, diğerlerine büyük fark atarak birinci parti olmayı başardılar. Kuzey Avrupa’da ve Portekiz gibi bazı ülkelerde ilerici güçler de başarılı oldular, ancak Avrupa Birliği’nin (AB) genelini açısından büyük bir karanlık söz kosunu.

Avrupa’da birlik özlemiyle, AB idealiyle çelişen bu durum, göçten kaynaklanıyor. Aşırı sağcılar Avrupa’ya yönelik göçü, Avrupa’daki göçmenleri istismar ederek, seçmenlerin çoğunluğunu yanlarına almayı başardılar.

Seçim aritmetiği AP ve Avrupa Komisyonu’nun meşruiyetini sürdürmesine izin veriyor tabii ki. Çoğunluk halen AB’nin devamından yana olan güçlerde: Yani merkez sağ, sosyal demokrat, liberal ve “yeşil“ partiler ağırlıkta. Ancak aşırı sağın güçlenmesi önümüzdeki dönemde ülkeler arasında entegrasyonu ilerletecek reformlar açısından gerilemeye ya da en azından bir hareketsizliğe yol açacak.

ETKİLERİ ARTACAK

Mevcut güçler dengesi nedeniyle kısa dönemde AB’nin kaderini değiştirecek radikal dönüşümler söz konusu olmayabilir, şimdikinden biraz daha “gevşek“ bir birlik olarak varlığını sürdürecektir. Ancak artık faşistlerin doğrudan halk tarafından ya da parlamentolar yoluyla devlet başkanı, başbakan gibi görevlere de getirileceği, faşistlerin hükümet ortağı olacağı bir AB söz konusu.

Avrupa’daki göçmenleri ya da Avrupa’ya göçmen isteyenleri tartışarak, tartıştırarak güçlenen aşırı sağcıların asıl önemli sorunlara çözüm getirmesi, pandemi nedeniyle daha da derinleşen ekonomik krizle, işsizlikle, iklim kriziyle mücadele etmesi tabii ki mümkün değil. Ancak bundan sonraki siyasi süreçlerde eskisinden çok daha güçlenmiş, büyük kitleler nezdinde meşru aktörler olarak yer alacaklar.

İnsanlık tarihinin en ağır faşist diktatörlüklerinden birinin yaşandığı Almanya için de geçerli bu durum.

Girişte belirttik, aşırı sağcılar ikinci büyük siyasi güç olarak çıktılar sandıktan. AfD, hükümet ortağı tüm partileri geride bıraktı. Bir tek merkez sağ çizgideki Hıristiyan demokrat partiler ittifakı CDU-CSU’nun gerisinde kaldı. Ülkenin doğusundaki beş eyalette onların da önündeler.

DOĞU’YA HAKİMLER

Şimdi önümüzdeki eylüldeki üç eyalette yapılacak seçimlerine hazırlanıyor. Bu eyaletlerden biri 2014‘ten beri (2020 yılında birkaç haftalık ara hariç) kendisini “demokratik sosyalist“ çizgide tanımlayan, aslında sosyal demokrat olan Sol Parti’nin ağırlıkta olduğu bir koalisyon tarafından yönetilen Thüringen. Tüm kamuoyu yoklamaları AfD’nin bu pazar olduğu gibi önümüzdeki seçimi de kazanacağını gösteriyor.

Thüringen’in bir başka tarihi özelliği daha var. Nazi partisi NSDAP burada 1930’da hükümet ortağı olmuştu, yani Hitler’in merkezi iktidarı ele geçirmesinden üç yıl önce.

Tabii AfD henüz bir Nazi partisi değil, ancak partinin en radikal kanadı Thüringen’de. Merkez sağ CDU içinde bu partiyle yerel ya da eyalet çapında işbirliğini savunanlar da var, ancak tarihin yine orada tekerrür etmesini sağlayacak kadar etkin değiller. AfD seçimi kazanacak, ama büyük bir olasılıkla diğer partiler koalisyon hükümeti kurarak yönetimi almasına engel olacaklar. Şimdilik durum böyle.

Aşırı sağ sadece doğudaki eyaletlerde değil, tüm Almanya’da güçlü.

BİRLEŞMENİN ÖNEMİ

İktidara geldiklerinde kendilerini “ilerici koalisyon“ olarak tanımlayan sosyal demokrat, yeşil ve liberal partiler aşırı sağın daha da güçlenmesine engel olamıyorlar. Özellikle sosyal demokratlar ve yeşiller, silahlanma, Ukrayna’ya milyarca avroluk silah yardımı ve son olarak da Ukrayna’nın Almanya’dan alacağı uzun menzilli ağır silahları kullanılmasının onaylanması nedeniyle seçmenlerinin önemli bir kesimini hayal kırıklığına uğrattılar.

Sol Parti de iyice güç kaybetmiş durumda. Artık bundan sonraki seçimlerde yüzde 5’lik barajın altında kalıp, diğer sol marjinal güçler arasına katılması söz konusu.

Aşırı sağa karşı şu anda bir tek Sol Parti içinden çıkan yeni parti BSW‘nin (Sahra Wagenknecht İttifakı) etkili olduğu söylenebilir. Ukrayna savaşı, silahlanma, İsrail-Filistin çatışması konularından hükümete karşı soldan en etkin muhalefeti onlar yapıyor. Avrupa seçimlerinde yüzde 6’nın üzerinde oy alarak başarılı oldular. Önümüzdeki eyalet seçimlerinde de etkili olacakları kesin. Ancak bu partinin potansiyeli AfD’nin ilerleyişini durdurmaya yetmez.

BSW’nin durumu solun faşizme karşı mücadeleyi bölünerek değil, birleşerek yürütmesinin önemini bir kez daha gösteriyor.

Ama artık çok geç…