Google Play Store
App Store

Rebecca Solnit, 'Sindirella'da masal formunda bir özgürleşme ve özneleşme hikâyesi anlatırken anlamlı ve değerli bir ithafta bulunuyor: “Bu kitap aynı zamanda çok çalıştırılan, değersiz görülen; kendini yalnız hisseden çocuklar için. Bir gün kendi hikâyelerini yazmaları ve bunu sevgi ve özgürlük ile yapmaları umuduyla.”

Ayakları üzerinde duran özgür Sindirella

ALİ BULUNMAZ

Rebecca Solnit; insanların yaşadığı acı ve mutluluklarından parçalar taşıyan, toplumların ve bireylerin sorunlarından uzağa düşmeyen, kendi tecrübelerini paylaştığı yalın ve yoğun metinleriyle dikkat çeken bir yazar.

Bir yürüyüşü andıran yazı ve kitaplarında Solnit, yaşamın içinden geçip tarihe, doğaya ve edebiyata ulaşıyor; bütün bunlara eleştirel bir gözle bakıp yorumlar geliştiriyor. Dahası, yorumdan üretime geçiyor, yeni metinler türetiyor. Bunların bazen orta yerine bazen satır aralarına hayatî öğeler katarak önemli bir probleme ve onun çözümüne dair belirlemelerde bulunuyor.

Bir klasik olan ve onu yeniden kaleme aldığı ve Arthur Rackham’ın resimlediği Sindirella-Özgürlük Kedisi de böyle bir metin.

SİNDİRELLA’NIN İKİLEMLERİ

Bildiğimiz Sindirella masalı ve Külkedisi imgesi, Solnit’in elinde değişime uğruyor. Yazarın olduğu gibi bıraktığı öğeler de var elbette: Prens, İyilik Perisi, üvey anne, Sindirella’yla çatışan kız kardeşler, balkabağından araba, cam ayakkabılar ve o meşhur balo… Peki, bu hikâyedeki farklılık ne? Solnit’in masala dokunuşu, Külkedisi’nin eylemleri ve kişiliğinde ortaya çıkıyor.

Solnit, klasik bir başlangıç yapıp üvey annesi tarafından her işe koşulurken sosyal hayata karışması engellenen, kız kardeşleri tarafından hor görülen ve mutsuz Sindirella tasviriyle giriyor konuya.

Öte yandan, “kadınlık kodlarıyla” sarmalanmış Sindirella’nın ruh hâlini “güzellik-çekicilik” ve görünüş algısı üzerinden çözümlüyor Solnit. Tabii bunu yaparken masalın yalınlığından uzaklaşmadığı gibi açtığı parantezle konunun ciddiyetini vurguluyor: “Aslında dünyadaki en güzel insan falan diye bir şey yoktu çünkü güzelliğin birçok çeşidi vardı. Bazı insanlar vardır; yuvarlak yüzleri ve yumuşaklığı sever. Bu böyleyken diğer insanlar, keskin yüz hatlarından ve güçlü kaslardan hoşlanır. Bazı insanlar vardır; aslan yelesi gibi kalın saçları sever. Diğerleri ise mürekkepli şelale gibi akan ince saçlardan hoşlanır. Bazı insanlar da birini öyle sever ki onun nasıl göründüğünü bile unutur (...) Güzellik hakkında bir sürü fikre sahip birçok insan var ve tabii sevgi hakkında da. Ama birini çok sevdiğinizde, o tıpkı sevgi gibi görünür.”

Gidemeyeceğini düşündüğü ve Prens’in düzenleyeceği balo arifesinde, Sindirella’yı çevreleyen bu ikilemler, Solnit tarafından görünüşün sahteliği ve var oluşun hakikatini, mutluluk ve mutsuzluk arasındaki ince çizgiyi çocuksu bir üslupla anlatmak için kullanılıyor.

Herkesin yardımcısı Sindirella’ya yardım etmek üzere ortaya çıkan İyilik Perisi de bu anlamda önemli bir işlev üstleniyor Solnit’in anlatısında. Sindirella’nın mutluluğu için balkabağından araba, farelerden atlar ve kertenkelelerden uşaklar yaratıyor. İyilik Perisi, Sindirella’nın vicdanına ve hümanistliğinin ete kemiğe bürünmüş hâline dönüşüp onun baloya gitmesini yani mutlu olmasını sağlıyor. Fakat gerçeklik, Prens’le tanışmasından sonra Sindirella’yı bir gölge gibi izlemeye ve huzursuz etmeye başlıyor. Sonrası bildiğimiz o kaçış ve prensin Sindirella’yı arama hikâyesi… İkili buluştuğunda ise birbirine hayallerinden bahsedip hikâyelerini ve eksikliğini hissettiği şeyleri anlatıyor.

İşte o anda İyilik Perisi, “her zaman sihir gerekmez ya, belki siz ikiniz arkadaş olursunuz” diyerek olayların akış yönünü değiştiriyor; hiç arkadaşı bulunmayan ikili, birbirinin arkadaşı hâline geliyor. Sadece bu da değil, hem Prens hem de Sindirella yüklerinden arınarak yaşama bakmayı öğreniyor birbirinden. Solnit’in dokunuşu da burada karşımıza çıkıyor: “Sindirella büyüdüğünde insanların kalbindeki savaşları daha iyi anlayabildi ve tüm bunları arkasında bırakmasına yardımcı oldu. Sindirella, bir iyilik perisi değil ama özgürleştirici olması için de sihre ihtiyacı yok. Özgürleştirici, diğerlerine nasıl özgür olacağını anlamalarına yardım eden kişi demek.”

SOLNİT’TEN YALNIZ ÇOCUKLARA

Sindirella, Solnit’in elinde bir özgürleşme ve bireyleşme hikâyesine dönüşüyor. Öte yandan, her şeyin sonunda kendi pastanesini açan Sindirella, emeği ve gücü temsil eden bir karakter hâline geliyor.

Solnit, kitap için kaleme aldığı sonsözde, yaptığı değişikliklerin bunlarla sınırlı kalmadığını; masaldaki çeşitli toplumsal kodlamaları nasıl aştığını da anlatıyor: “Evliliğin, kadınların ekonomik geleceğini veya kimliğini etkilemediği bir çağda yaşıyoruz, bu nedenle prensle evlenme fikri de ortadan kalkmalıydı. Ayrıca prensin de özgürleşmeye ihtiyacı var gibiydi. Hikâyenin sonunda üvey kardeşlerin özgürlüğüne kavuşması gerekliydi ama üvey anne değiştirilemezdi. Çünkü hepimizin toplamıydı o: Doymak bilmez bir arzu ve bu arzudan doğan zayıf noktasıyla üvey anne, bir bencillik abidesi. Kalabalığın arasında zayıf hissettiğimiz zaman hepimizin olduğu gibi.”

Sindirella-Özgürlük Kedisi, çocuklara seslenen ve aynı zamanda büyükleri es geçmeyen bir metin. Solnit, masal formunda bir özgürleşme ve özneleşme hikâyesi anlatırken anlamlı ve değerli bir ithafta bulunuyor: “Bu kitap aynı zamanda çok çalıştırılan, değersiz görülen; kendini yalnız hisseden çocuklar için. Bir gün kendi hikâyelerini yazmaları ve bunu sevgi ve özgürlük ile yapmaları umuduyla.”