Aydın Selcen: Trump’ın akrabası Erdoğan

Öncü Durmuş
Suriye’de ABD ve İsrail eliyle düzenlenen yeni dizayna paralel olarak, Şam’da yönetime getirilen cihatçılardan zafer hikâyesi çıkartmaya çalışan Saray rejiminin büyüsü bozuldu.
ABD ve İsrail ikilisinin yeni hedefi İran’ın etkisizleştirilmesi olurken, rejimin yerlilik ve millilik hikâyeleri emperyalistlerin gölgesi altında kaldı.
Geçtiğimiz hafta İsrail’in, Türkiye’nin Suriye’de kurmaya çalıştığı askerî üssü vurmasının ardından İsrail Başbakanı Netanyahu ve ABD Başkanı Trump’ın kamuoyuna yansıyan konuşmaları ise bunun en net örneklerini oluşturdu.
Netanyahu’nun yanında Erdoğan’ı öve öve bitiremeyen Trump, Suriye’nin kazananının Türkiye olduğunu söylerken Rahip Brunson üzerinden “kontrol bende” mesajı verdi. Konuşmasının devamında Netanyahu’ya “Arada ben varım” diyen Trump, Erdoğan ile ilişkilerinin ne kadar iyi olduğunu da anlattı.
Yandaş basının manşetlerini de Trump’ın Erdoğan övgüleri süsledi. İç siyasette başlatılan operasyon dalgası “dışarıda teslimiyet, iç siyasette daha fazla otoriterleşme” olarak adlandırıldı.
ABD’li Senatör Murphy’nin Senato konuşmasında yer verdiği, muhalefete yönelik baskıların Trump ile doğrudan bağlantılı olabileceğini açıklaması ise bunun başka bir yansımasını oluşturdu.
Öte yandan tüm bu yaşananlara ilişkin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan başta olmak üzere Saray’dan verilen cevap ise “İsrail ile çatışma istemiyoruz” oldu. İki ülke temsilcileri Azerbaycan’ın başkenti Bakû’de kapalı kapılar ardında bir görüşme yaparken, daha önce iç cephe vurgusuyla ülkedeki muhalefeti parçalamaya yönelik hamleleriyle dikkat çeken MHP Lideri Devlet Bahçeli’den İsrail’e karşı “eylem ve yaptırım programı” çağrısı geldi.
Eski Erbil Başkonsolosu Aydın Selcen de yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
İktidarın Suriye’deki gelişmelere paralel olarak Kürt hareketini tek taraflı silahsızlandırma ya da teslim alma girişiminin sürdüğünü belirten Selcen, “Muhalefetin en güçlü cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu ve arkadaşları sudan sebeplerle tutsak edilmişken ve ülkede anayasa, hukuk, ifade özgürlüğü, protesto hakkı böylesine ayaklar altına alınmış ve ‘hür ve adil seçim yapma’ olasılığı böylesine azalmışken, tam otokratlaşmış bir tek adam ve parti-devlet rejimiyle herhangi bir konuda barış arayışına girişilemez” dedi.
Trump’ın istediğini aldığı sürece ülkelerin iç hukuk çerçevesine karışmayabileceğini de vurgulayan Selcen şöyle konuştu:
“Putin gibi diktatörlerle yahut İran gibi anti-demokratik oligarşik yapıya sahip devletlerle kendi ulusal çıkarları doğrultusunda doğrudan müzakereler yürütebileceğini duyurmuştu. Bu yolda da ilerliyor. Aynı Trump yönetimi, Başkan Yardımcısı Vance’in Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşması ve peşine AfD liderleriyle seçim arefesinde görüşmesi, Fransa’da Marine Le Pen’e verilen destek gibi adımların da gösterdiği üzere kendi ideolojik akrabalarına da sahip çıkma siyaseti izliyor.
Burada da Netanyahu ile ortak basın toplantısındaki ifadelerinin yeniden gözler önüne serdiği üzere, o “akrabası” neredeyse çeyrek yüzyıldır ülkeyi yöneten Erdoğan.
ABD MASAYA ELİ GÜÇLÜ OTURDU
Trump, “olası bir savaşta” değil, “Suriye alanında bir sıcak çatışma olasılığının kazara da olsa ortaya çıkmasının önlenmesi amacıyla İsrail ile Türkiye arasında orta yolun bulunmasında yardımcı olabileceğini” belirtti. İçeride konunun Netanyahu tarafından açıldığını tahmin edebiliriz. Yine içeride Netanyahu’nun -dışarıda da anlaşıldığı üzere- Trump’tan aradığı desteği bulamadığı da görüldü. Akıl yürüterek Netanyahu’nun belki esasen tam da bu yanıtı almak için konuyu Trump nezdinde açtığını varsaymak da mümkün.
ABD, Körfez’deki üslerine son günlerde yaptığı askerî yığınakla masaya güçlü oturuyor. İsrail de Suudi Arabistan, BAE gibi Körfez ülkelerince tanınmaya karşılık, Filistin’de iki devletli çözüme razı olup olmayacağını belirtmek zorunda kalacak.
ABD, İran’a karşı -tıpkı Azerbaycan gibi- Türkiye’yi de haliyle kendi yanında ve o dolayımla, o pencereden bakışla İsrail’in güvenliğine katkı sunan bir konumda görmeyi yeğler. Ancak Türkiye’nin geleneksel siyaseti, Ortadoğu’da İran’ı dengelemeye sürüklenmekten kaçınmaktır.
FIRSATÇI İŞBİRLİĞİ
Otoriter liderlerin birbiriyle iletişim halinde olduklarını söyleyen Selcen, aralarında da fırsatçı işbirlikleri olduğunu belirtti.
Şöyle konuştu: “Dünyadaki otoriter liderler denildiğinde bir öbek, dünyada yükselen popülist liderler denilince belki diğer öbekle kesişen ama birebir de örtüşmeyen bir başka öbekle karşılaşabiliriz. Avrupa özelinde basit bir sınıflandırma denemesinde bulunursak, Ukrayna üzerinden Putin’le yan yana ve karşısında olanları birbirinden ayırabiliriz. AKP-MHP’nin ‘yerli ve milli’ ümmetçi-milliyetçi arkaik siyaseti, esasen özellikle Batı’daki popülist hareketlerin tam karşısında olacağı türden. Ancak sığınmacılar konusunda Türkiye’nin bir antrepo, bir sur veya bir gedik olarak görüldüğü gerçek.
Öyleyse bu, bir fırsatçı işbirliği dosyasına kolaylıkla dönüşebiliyor. Trump açısından ise Erdoğan ile olan kişisel iletişimi baskın çıkıyor. Örnekler çoğaltılabilir kuşkusuz.”