Google Play Store
App Store

Çocuklara yönelik şarkılardan en popüler olanı 'Baby Shark' olsa gerek. Yüzlerce farklı versiyonu, çeşitli animasyonlarla sürekli bebeklere, çocuklara, ebeveynlere dinletiliyor. Ben de denk gelince keyifle dinliyorum açıkçası. Pek çok sevimli ve güzel hayvan olsa da neden köpek balığı? Çizgi filmlere biraz bakınca da bir sürü irili ufaklı canavarlar olduğunu görebilirsiniz. Duane Rousselle'in yeni çıkan kitabı 'Psychoanalytic Sociology -A New Theory of the Social Bond' adlı kitabında rastladım, kendi çocukluğunda, yani eskiden canavar olmak havalı değildi diye bahsediyor yazar: "Canavarlarımızı saklamaya çalıştık, canavarı bastırdık." Artık tam tersine "Ben bir canavarım, sen de bir canavar olmalısın" teşvik edilir oldu sanki.

EVCİL CANAVAR

Kendi çocukluğumu düşündüm, ya süper kahraman olmayı hayal ederdik ya da polis, asker, itfaiyeci gibi meslekleri. Ergenlikte devrimciler aldı süper kahramanların yerini. Ama hiç köpek balığı ya da kocaman dişleri olan bir dinazor olmaya çalıştığımı hatırlamıyorum. Rousselle, bu durumu 'tekillik'le açıklıyor, sosyal bağlardan kopmuş olmakla, tuhaflığının haysiyetine ulaşmış yabancılıkla. Politikadan skandallarıyla ünlü Trump'ı örnek gösteriyor, canavarlığını sergilemekten çekinmeyen... Yeter ki onaylanmış bir canavarlık olsun, evcilleştirilmiş bir canavar. Sosyal medyada ortaya çıkan gösterişçiler, pis fakirler diye insanlarla alay edenler ve daha pek çok tuhaf şey, canavarlığın yükselen bir değer olduğunu gösteriyor aslında. Eskiden sosyal kurallar kapsayıcıydı, şimdi değil, okuluna, mahallesine, sosyal sınıfına göre değişiyor kurallar.

SIRLAR

Kurallar gibi eskiden her sosyal grupla ilgili, sadece o sosyal grubun biraz bildiği sırlar da vardı. Şimdi sır diye bir şey kalmadı. Örneğin ergenken ünlü yazarların hayatları, aşkları, ne düşündükleriyle ilgili pek çok şeyi merak ettiğimi, onları hayallerimde idealleştirdiğimi hatırlıyorum. Şimdiyse yazarların kendileri sosyal medya ya da başka mecralarda kendi sırlarını deşifre ediyorlar ve farkında olmadan o büyüyü bozuyorlar. Aynı şey meslek gruplarıyla da ilgili. Pek çok meslek grubu, öğretmenler, doktorlar vs, eskisi gibi kendilerine saygı gösterilmediğine inanıyor. Başka etkenlerin yanında, öğretmenler ya da doktorlarla ilgili yapılan TV dizileri, sosyal medya ve diğer şeyler aracılığıyla artık sır diye bir şeyin kalmamasının saygı meselesini etkilediği söylenebilir. Rousselle, "Sır artık sosyal gruba içsel değil, dışsaldır" diye yazmış. Eskiden, sosyolog, gazeteci, yazar, dedikoduları dinler, insanları röntgenler ve sırları ortaya çıkarırken, şimdi dedikodular ve röntgenlemek sıradan bir eyleme dönüştü. Artık sosyolog ya da gazeteciden sırları değil, bu sırların nedenini, kaynağını ve geleceği nasıl etkileyeceğini öğrenmek istiyoruz.

KESİNLİK İHTİYACI

Kurallar ve sırlar, eski önemini kaybettiğinde, bu tekillikler çağında 'hakikatin bilgisi'ne dair çerçeve de ortadan kalkmış oldu. Örneğin eskiden bir şiirin iyi şiir olup olmadığını ortaya çıkaran bir sistem vardı, dergiler, editörler ve gelenekler üzerinden. Şimdi bu çerçeve ortadan kalkınca, iyi şiirin hakikati de dergiye ya da çevreye göre bütünüyle değişir oldu. Bunu siyasete, kültüre, akademiye de uyarlayabiliriz. Karşılıklı güvensizlik ne kadar derin olursa, diğerinin argümanı o kadar aşikar bir şekilde mantıksız veya saçma görünür. Bu da 'paylaşılan söylem evreni'nin kaybıyla sonuçlandığı için tekilliklerin önü açıldı, kim neye inanıyorsa o onun hakikati oldu. Hakikatlerin sürekli değişiyor olması da kimseye şaşırtıcı gelmemeye başladı, çünkü çerçeve yoktu, sınırlar yoktu. Rousselle, kolektif güvensizliğin yükselişinin söylem evreninin çöküşüyle bağlantılı olduğunu iddia ediyor. Bu da her tür canavarlığı teşvik ediyor aslında. Bir yandan neo-liberalizmin insanı tecrit etmesi, bir yandan sırların ve kuralların belirsizleşmesi, insanlardaki kesinlik ihtiyacını artırıyor. Bu yüzden de herkes kendi hakikatinde radikal, ama bir yandan da bastırılmış bir şüpheyle yaşıyor.

Haftaya burdan devam...