Bağımlılık sizin karakterinizdir

Günlerden 6 Mayıs. Türkiye’nin bağımsızlığı için mücadele eden devrimciler Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan, 51 yıl önce bugün idam edildi. Onları idamdan kurtarmak için yola düşen Mahir Çayan ve dokuz arkadaşı da Kızıldere’de katledildi. Ülkemizdeki anti-emperyalist, anti-faşist sol mücadele Mahirlerin ve Denizlerin bıraktığı tertemiz mücadele mirasının üzerinde yükseldi.

AKP iktidarının sözcüleri seçimlere bir hafta kala bağımsızlık ve anti-emperyalizm konusunda suyu bulandırmaya çalışıyor. Son olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, 14 Mayıs için “darbe” ifadesini kullanarak Erdoğan’ın seçilmemesi durumunda Türkiye’nin bağımsızlığının tehlikeye gireceğini öne sürdü. Soylu, “Darbeyle yapamadıklarını seçimle yapmak istiyorlar. Erdoğan, ABD'nin kurduğu sistemi tasfiye etti” derken, Uçum da benzer şekilde “2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye’nin tam bağımsızlığına darbe olur” görüşünü dillendirdi.

Bağımsızlık üzerinden kurulan söylem, AKP’nin seçim sürecindeki temel argümanlarından biri. İktidar, Türkiye’yi ekonomik, siyasal ve askeri anlamda bağımsızlaştırdığını, ABD’nin ve emperyalizmin boyunduruğundan kurtardığını savunuyor. Milliyetçi-muhafazakar seçmende “Soğan pahalı, ekonomi kötü ama Togg’umuz, İHA’mız, gemimiz var” ezberini oturtmaya çalışıyor. Amaç hem mevcut tabanı konsolide ve motive etmek hem de kararsızlaşan ya da muhalefet blokuna katılan sağ oyları kuru bir hamasetle geri kazanmak.

***

21 yıllık AKP iktidarında en büyük “dönüşlerden” biri ABD ve küresel emperyalizmle kurulan ilişki özelinde yaşandı. Dönüş kelimesini tırnak içinde kullanmamın nedeni, bunun gerçekten bir dönüş bile olamaması. Çünkü AKP siyasetinin esasında emperyalizmle bir sorunu yok. Washington yönetimi artık bütünüyle siyasal İslamcı iktidardan memnun değil ve tüm fırtına da bu yüzden kopuyor. O nedenle Ankara’nın istediği savunma sistemlerini satmıyor, Türkiye’yi F-35 programından çıkarıyor, Suriye’de Kürtlerle çalışıyor ve Erdoğan’ı ciddiye almıyor. Eğer bunların hiçbiri yaşanmasa ve müttefiklik ilişkisi sorunsuz ilerleseydi Erdoğan, ABD ile iyi anlaşıyor olmanın avantajını kullanacak, hatta muhalefeti Batı ile kendisi kadar güçlü ilişki kuramaması üzerinden vuracak ve küçümseyecekti.

AKP’nin gerçek anlamıyla anti-emperyalist bir siyaset izlemesi imkansız. Çünkü bu partinin kökü, Türkiye devrimci hareketinin karşısına dikilsinler diye tarih boyunca sırtı emperyalist güçler tarafından sıvazlanan, devrimcilerin denize dökmek için üstüne yürüdüğü Amerikan 6. Filo’sunu kıble bilenlere dayanıyor.

AKP de ABD emperyalizminin Ortadoğu coğrafyasında geliştirmeye çalıştığı “ılımlı İslamcılık” projesinin bir parçası olarak doğdu. 90’ların başında Sovyetler Birliği dağılınca, Batı emperyalizmi artık radikal İslamcı yapılardan çok, piyasacı ve görece daha yumuşak siyasal yapıları araçsallaştırmaya yöneldi. Dönemin Refah Partisi içinde “yenilikçi” kanadın öncülüğünü yapan ve katı devletçiliğin yerini piyasacılığın, Batı karşıtlığının yerini Batı’yla entegrasyonun alması gerektiğini savunan Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül figürler de emperyalizmle çalışmaya talip olduklarından sivrildiler. Refah Partisi’nde yönetimi ele geçiremediler ama AKP adında başka bir parti kurdular.

AKP, Batı’daki neoliberal çizgideki muhafazakar partileri ölçü alarak şekillendirildi. Erdoğan’ın eski danışmanı Yalçın Akdoğan tarafından yazılan ve AKP’nin siyaset anlayışını tarif eden “Muhafazakâr Demokrasi” adlı kitapta her şey açık açık yazılı. Önsözünü Erdoğan’ın kaleme aldığı bu kitapta Akdoğan, AKP’nin, 1980 sonrası ABD’de Ronald Reagan, İngiltere’de Margaret Thatcher ve Almanya’da Helmut Kohl ile temsil bulan Batı’nın yeni muhafazakâr hareketleriyle benzeştiği yönünde vurgular yaptı. AKP piyasacılığa ve küreselleşmeye olan koşulsuz teslimiyeti nedeniyle her türlü sermaye çevresinden geniş destek gördü. “AB’ye uyum” söylemi de iktidarın meşruiyetini artırma ve hegemonyasını geliştirme anlamında önemli bir itici güç oldu.

AKP, Washington tarafından tasarlanan Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) angaje olmaktan da geri durmadı. Hatta Erdoğan bu projenin eşbaşkanı olduğunu göğsünü gere gere açıkladı. 2005’te, bugün Yeşil Sol Parti’nin milletvekili adayı olan Hasan Cemal’e verdiği mülakatta, CHP’nin anti-Amerikancı çizgisinin “talihsizlik” olduğunu bile söyledi. AKP’yi, “Bu dünya gemisinin dümeninde Amerika var. Amerika’ya rağmen dünyada okul açamazsınız, eğer bu gemide gideceksiniz kaptan Amerika’dır” diyen Fetullah Gülen ve çetesiyle bu kadar içli dışlı yapan da Amerikancılık konusundaki fikir birliğiydi.

***

Geçmiş ayan beyan ortadayken Erdoğan ve ekibi şimdi kendi iktidarlarına “bağımsızlıkçılık” gömleği dikmeye çalışıyor. Emperyalizmin güncel ihtiyaçları Erdoğan’a yeşil ışık yakmıyor diye AKP iktidarının “anti-emperyalist” olarak nitelendirilebileceğini sanıyorlar. İktidarınız boyunca emperyalizmin kışkırtıcılığını yaptığı her savaşa katılmış, NATO’yu sorgulamamış, topraklarınızdaki Amerikan üslerini tehdit olarak görmemişseniz; üretim yerine dışarıdan almayı teşvik etmiş, tarımı bitirmiş, tarım yapan nüfusu kentte ucuz iş gücü haline getirmişsiniz; eğitimi, sağlığı ticarileştirmiş, yurttaşı özel sektörün insafına bırakmışsanız; sanayiye ve teknolojiye yatırım yapmamış, bir yerlerden getirdiğiniz sıcak parayı inşaata gömüp yandaş sermayenizi ihya etmişseniz; memleketin milli varlıklarını satmış, limanlarını, fabrikalarını ve değerli arazilerini özelleştirmişseniz; halkı sefalete sürüklemiş, sosyal devletin yerine sadaka sistemini işler kılmışsanız; toplumun dünya gözündeki saygınlığını umursamayıp şahsi itibarınız için saraylar yaptırmışsanız sizden bağımsızlıkçı bir iktidar çıkmaz. Bağımsızlık mücadelesi, ideolojik bir duruş ve tarihsel bir perspektif gerektirir. Yönetiminizin 20. yılında prototip arabaları sokaklarda gezdirmekle, iki-üç gemiyi yüzdürmekle, dron uçurmak ya da “Eyy Amerika” diye bağırıp çağırmakla anti-emperyalist olamıyorsunuz.

Bu ülkede gerçek bağımsızlık mücadelesi verenlerin ve onlara savaş açanların kim olduğunu tarih yazıyor. Denizlerin, Mahirlerin yaktığı ateşi takip edip bağımsızlık yolunda yürüyenler, anti-emperyalist mücadeleyi yıllardır ABD’ye ve onun yerli işbirlikçisi AKP iktidarına karşı yürüttü. Bu mücadelenin AKP’nin ve Erdoğan’ın iktidardan düşmesiyle bitmeyeceğini de çok iyi biliyorlar.