Bağımsızlık, özgürlükle güzeldir
Anti-emperyalist ve anti-kapitalist ruhu, ABD üretimi akıllı telefonları kırmakla yakalamaya çalışmak, elbette şaşkın ve komik bir hale düşürse de ahaliyi, bu yeni eylemlilik hali, Çinli yerine Koreli dövmek gibi tuhaflıklar yanında pek de sırıtmıyor hani
Alper Turgut
Güzelim hayat, sen resmen mucizesin, bilmiş ol! Memlekette ne kadar varsa gamsız, bir anda oldu mu sana bağımsız, kocaman bir şaka gibi! Artık dönüş hızlarına, Usain Bolt bile yetişemez oldu, depara kalkıyorlar, süratlerini arttırıyorlar, yine ve yeniden kendilerini aşıyorlar. Hani eski bir çizgi filmde vardı; “Hooop Hooop, değiş tonton” derlerdi, o hesap!
Anti-emperyalist ve anti-kapitalist ruhu, ABD üretimi akıllı telefonları kırmakla yakalamaya çalışmak, elbette şaşkın ve komik bir hale düşürse de ahaliyi, bu yeni eylemlilik hali, Çinli yerine Koreli dövmek, portakal bıçaklamak, turp ısırmak gibi geniş bir tuhaflıklar yelpazesinde, pek de sırıtmıyor hani. Ayrıca onlar, gariplikler evresinde, hayli üst modelimiz olsa da, hepimizi zehirleyen, adeta bağımlılara çeviren ve adına teknoloji denilen hınzır, bizimle çoktandır dalgasını geçiyor, sosyal medyada yaşamamızla, hunharca eğleniyor, lakin orası farklı bir mecra…
Hah! Tam ABD’yi protesto ederken, Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Ahlat Ağacı, Oscar aday adayı oldu, iyi mi? Hayli ikircikli ve irkiltici bir durum bu, şimdi meşhur Akademiyi de mi kınasak, yoksa sistemi yücelten, ülkesinin çıkarlarını gözeten Hollywood’un arka bahçesini, güzelce sulasak mı, harbiden bilemedim. Veya geçen sene sıradan Amerikalıların, oldukça beğeneceği Ayla adlı yapım bile yarışa sokulmadı, bu bize özgü diyaloglarla süresi köpürtülen filmin hiç şansı yok gardaşım diyerek, ortalığı velveleyi mi versek? Dengeleri gözetip, öyle karar verelim, baksanıza dün düşman olduklarımız bugün dost, dostluk kurduklarımız ise hasım oldu, bu suni med-cezir ortamında, her şey mümkün! “Yılın en yakışıklısı” gibi çakma Oscar heykelcikleri (ben de bile var, gülünç elbette), hediye ediyor birbirine insanlar, şimdi gerilim tırmanmayı sürdürürse, o heykelciklerin akıbetini düşünemedim bile, vah zavallılar!
ABD’nin troll başkanı Donald Trump’ın, kafasına estikçe bol bol tivik atarak, dünyaya ayar çekmesi, kâh sulandırıp, kâh germesinin, mizah ile izah edilecek bir hali kalmadı. Kırılgan ekonomiler, kapitalist ve acımasız bir patronun oyuncağı mıdır? Milyonlarca fakiri, dar gelirliyi perişan edecek, açlık sınırına sürükleyecek bu saçmalık, kendine insanım diyen herkesin kanına dokunmuyor mu? İktidar partisinin ve muktedirin, senelerdir süren bariz hataları, bizi bu kaygan zemine bıraktı, elbette. Bundan tarafsız olan hiç kimsenin kuşkusu, zaten yoktur. Aynı gemideyiz zihniyeti, işler iyiyken bizi, asla almıyor gemiye, durum kötüleşince, hop oturtuyor güverteye… Tüm bu malum gerçeklere rağmen, Amerikan emperyalizminin dayatmalarına, ay bize eğlence çıktı tepkisi vereceklerden de değiliz! Bağımsızlık bizim en büyük yaşam gerekçemiz, özgürlükler kadar!
Hep fabrikalar ve tarlalar derken solcular, bunu ucuz slogan olarak gören muhafazakâr ve sağ çoğunluk, satmak odaklı esnaf kafasından bir türlü sıyrılamadı, tüketiciyi yerli-yabancı ürünlerle tıka basa besleyip, perişan haldeki üreticiyi ıskalamanın büyük bedelini görmedi, göremedi. Yol, köprü, tünel yapmak, hayvancılığı ve tarımı, dışa bağımlı hale getirmek (anti-yerli ve anti-milli), ekonomiyi, salt borsa, finans, bankacılık olarak görmek, sabah ve akşam, TV’de dizi izler gibi, kur dalgalanışını seyreyleyen canlılara çevirdi hepimizi… Dolarım yok, bunlardan bana ne diyen tipleri bile şahit oldu bu kulaklar, ne desek boş, bazılarına… Hayatın ağırlığını, kâğıtlar belirliyor işte, varsa dert, yoksa daha büyük dert!
İktidar, yarattığı krizlerde bile oy potansiyelini korur ve hatta artırırken, kendisine muhalefet partisi diyen oluşumların, mevcut koşullara karşın, oy kaybetmesinin sebebini, nasıl açıklayacağız? Samimiyet ve dürüstlük konusunda değer ve önem kaybı yaşadıkları ortada, suskunluk zaten gırla, çözüm üretmek deseniz, masal bile daha gerçekçi olur. Hep söyledim, söylüyorum, bizim derdimiz, muhalefettir, iktidardan daha önce ve daha çok. Bazen nereye düştük biz böyle derken yakalıyorsanız kendinizi, bu garabetin farkındaysanız, ummadığınız yerden sürekli örseleniyorsanız, artık silkelenmenin, kendine gelmenin, yeni ve güçlü bir muhalefeti inşa etmenin zamanı gelmemiş midir? Dışa bağımlı olan ve kendini solcu sanan ibişleri, mümkünse artık yüceltmeyelim, bizim dışa bağımlı olduğumuz tek kesim, tüm dünyanın emekçileridir, onların devletleri ve karmakarışık teşekkülleri değil! Yok öyle bir şey demeyin sakın bana, inanmam!
Bu zor günlerde, sadece ve sadece Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin, değerleri ve önemleri, son süreçte, daha anlaşılır olduğu için mutluyum, onlar gerçek yerliydi, gerçek milliydi, üstelik enternasyonaldiler, yarattıkları gelenekten sapanların hali ortada, liberal soslu akımlara kapılanların, kendine başka başka dostlar arayanların geldikleri yer, harbiden acınası… Bizlere, ABD’nin boyunduruğundan kurtulma nutku verenlere, sürekli onları anlatacağız, büyüklerinin yarattığı Kanlı Pazar’lardan utansınlar diye, yeni yeni kuşaklar, başkaca bir yol yok!
Bu yazının başındayken, bir habere takıldı gözüm, Kocaeli’nde kendini vali olarak tanıtan bir adam, hiç acımamış, gözlerinin yaşına bakmamış ve dolandırmış ahaliyi, kanmaya, kandırılmaya bunca müsait bünyelerle, zorluk derecemiz artıyor ifade mevzusunda, bu da bizim engelli etabımız olsun, ne edelim?
Tatildeydim, tüm bu günler boyunca, dolar, avro ve de papaz konuştuk aramızda, zulüm gibi resmen, kafa dinleyelim, beden dinlendirelim derken, kafa davul gibi şişti, ani gelişen ataklarla, “dönbaş” olduk, üst üste espri kastık, kendimizi gülmeye zorladık. Özetle; papazı bulduk!