Bahçeli daha ne yapsın!
Geçen hafta Meclis’teki grup konuşmasında herkese parmak salladıktan sonra aynı gün DEM Partililerle tokalaşan, CHP lideri Özgür Özel’in de gönlünü almaya çalışan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dünkü konuşmasında yine kafaları karıştırabilecek bazı mesajlar verdi. Aslında rejimin ne yapmaya çalıştığı çerçevesinden bakılırsa, Bahçeli’nin çelişkili tavır değişiminin pek de kafa karıştırıcı olmadığı görülecektir.
Pragmatizm, yani fayda odaklı siyasi faaliyet, Erdoğan ile Bahçeli’nin belki de en bariz ortak özelliği. Dün ilginç şekilde Bahçeli “Biz siyaseti; Machiavelli’nin ileri sürdüğü şekliyle, pragmatik ve çıkara dayalı ilişkiler ağı halinde görmüyoruz” dese de bu işin biraz kendini parlatma kısmı. Eğer çıkara dayalı hareket etmeseydi, geçmişte sövüp saydığı, “Bu ülkeye cumhurbaşkanı olamaz” dediği Erdoğan’la “ortak bir amaç uğruna” kol kola vermezdi. Aynı durum Erdoğan için de geçerli elbette.
Düzen siyaseti böyle yapılıyor. Bu alemde daimi dost ve daimi düşman olmuyor. Tavırlar ve kararlar, ihtiyaca göre değişkenlik gösteriyor. En yüksek perdeden hedef alınanlar, bir bakıyorsunuz en sadık ve güvenilir partnerlere dönüşüyor. Tam tersi, toz kondurulmayanlar, cansiperane savunulanlar, mevki makam sahibi yapılanlar da bir anda paçasından çekilip itibarsızlaştırılıyor. O nedenle düzen siyasetçilerinin davranışlarını etik anlamda hiç ciddiye almamak, potansiyel sonuçları itibariyle ise fazla ciddiye almak gerekiyor!
Bunları not düştükten sonra gelelim Bahçeli’nin bir haftadır tartışılan tutum ve açıklamalarına… Evet, Bahçeli daha önce pek çok defa DEM Parti ve öncülü olan HDP’nin kapatılması gerektiğini savundu. Bu partileri “terör partileri” olarak tanımladı ve kendi partisinden de fazla oy almalarına rağmen hiçbir meşruiyetlerinin olmadığını ileri sürdü. Daha 1,5 ay önce “Bölücülere ve dolaylı şekilde teröristlere aktarılan Hazine kaynağımız derhal kesilmeli” dedi.
Aynı Bahçeli, Meclis açılışında beklenmedik bir şey yaptı. Oturdukları sıralara kadar gidip DEM Parti yöneticileriyle tokalaştı. Gazetecilerin konuyla ilgili sorusuna, “Yeni bir döneme giriyoruz, dünyada barışı isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” şeklinde yanıt verdi. Yetmedi, dünkü toplantısında da bunun anlık bir refleks olmadığını izah etti: “Uzattığım el, milli birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır. ‘Gelin Türkiye partisi olun’, ‘milli birliğimizde kenetlenin’ teklifidir. DEM'e düşen sorumluluk uzanan elin kıymetini anlaması ve eşik olarak değerlendirmesidir.”
Kapanması istenen DEM Parti’den, “milli birliğe kenetlenme” teklifi yapılan, “Türkiye partisi” olması istenen DEM Parti’ye… Hani Erdoğan diyor ya, nereden nereye… Hadise, rejimin sıkışmışlığının ve yaşadığı bunalımın göstergesi. Elbette tüm bunlar da Bahçeli’nin kişisel kararı değil, Erdoğan’ın arayışlarının tetiklediği bir ön manevra. Bahçeli, ortağı Erdoğan’a açık çek sunuyor ve onun elini rahatlatıyor. Çünkü yeni Anayasa ile kendine yol açmaya çalışan Erdoğan, siyasal tabloyu bu amaca fayda sağlayacak biçimde dizayn etmek niyetinde. O yüzden eller şimdi, dost-düşman rollerini yeniden dağıtmak için taraflara uzatılıyor.
Buradan hareketle, süreç içinde kullanılan kavramlara, sanki demokrasiye referansla söyleniyorlarmışcasına, sistemin ideolojik karakterinden bağımsız anlamlar yüklenmemeli. Tıpkı “yumuşama” meselesinde olduğu gibi… Devlet Bahçeli açısından bir partinin “Türkiye partisi” olmasının yolu, iktidarla uzlaşmaz nitelikteki siyasal pozisyonunu terk etmesinden geçiyor. Burada Türkiye’nin sorunlarını esas alan ya da en azından kendi bulunduğu kulvarda taviz vermeden duran ve bu doğrultuda rejimle korakor mücadeleye girişen bir muhalefet dinamiğine yer yok. Rejim bu ayrımı yapıp ettikleriyle net şekilde ortaya koyuyor zaten. Kürt hareketinin Türkiyeli olma konusundaki en başarılı aktörü Selahattin Demirtaş’ı hapiste tutup onun mensubu olduğu partiye “Gelin Türkiyeli olun” demenin başka bir açıklaması olabilir mi?
Bahçeli ve Erdoğan’ın muradı, Kürt hareketinin, AKP-MHP blokunun işini kolaylaştıracak bir stratejiyle ilerlemesi. Bahçeli’nin teklifi de özünde, “Yeni Anayasa’ya destek verin, biz de sizi Türkiye partisi olarak kabul edelim” teklifidir. Esas kritik nokta, Kürt hareketinin iktidardan gelen teklife nasıl karşılık vereceği, rejimin kendini diriltme planı olan yeni Anayasa sürecinde nasıl bir duruş sergileyeceğidir. Kuşkusuz işin bir tarafı Suriye’deki dengeler ve Kürt hareketinin büyük oranda Fırat’ın doğusundaki kazanımlarıyla ilgili. Hükümetin Esad ile yeniden temas kurmaya çalışması bu başlıktan ayrı değerlendirilmemeli.