Bahçeli-Erdoğan’ın yeni paradigmasından halkların ve ülkenin yararına bir şey çıkmaz
Gerek Türkiye gerekse de Ortadoğu tarihsel bir kırılmanın eşiğinde. Bölgenin emperyalist emeller doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi planları adım adım işlerken, Saray rejimi de bu toz bulutu içerisinde içeride ve dışarıda kendi tahkimatını yapıyor.
İmralı açılımı bu tahkimatın bir sonucu. Saray rejimi Erdoğan’ın tek adam yönetiminin ilelebet sürmesi için manevralar yaparken bir kez daha Kürtlerin kapısını çaldı.
Plan açık; Kürtleri yanına çekerek bir taraftan Erdoğan’ı yeniden seçtirmek, diğer taraftan da Suriye’de kendilerine biçilen görev doğrultusunda gelişmeleri şekillendirmek.
Gözünü karartan rejim, cephe hattına irili-ufaklı aktörleri eklemlerken bu kapsamda hiçbir seçenek boş geçilmiyor.
NEYİN PARADİGMASI?
“Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” diyen Öcalan da İmralı’dan gönderdiği mesajda rejimin planlarına yeşil ışık yakmış oldu.
Yaklaşımının gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşılmasını isteyen Öcalan, “Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım" diyerek rejimin karanlık dehlizlerinde çizilen senaryolara şu sözlerle destek verdi: “Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır.”
Öcalan, "sürecin başarısı" için de Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif almasını, yapıcı davranmasını ve pozitif katkı sunmasını bir elzem olarak vurguladı.
İMRALI MESAJININ ŞİFRELERİ
Öcalan'ın İmralı’ya giden DEM Parti heyeti vasıtasıyla ilettiği mesaja dair söylenecek çok şey var.
Tarih tekerrür ediyor.
Birinci çözüm sürecinden dersler çıkarılmamış olacak ki, yine yeniden benzer bir kulvarda yol alınıyor.
Peki nedir bu “yeni paradigma?”
Türk-İslam sentezli “ümmet kardeşliği” üzerinden rejimin varlığını kalıcılaştırmak ve Suriye’de ve/veya Ortadoğu’da alan tutmak.
2013’te başlatılan Birinci Çözüm Süreci Arap Baharı ikliminde Suriye’deki gelişmeler ekseninde başlatılmıştı. Türk-Kürt “ümmet” kardeşliği üzerinden Ortadoğu’da yeni bir dönemin kapıları aralanacaktı.
Öcalan, “çözüm süreci” kapsamında üç sene üst üste 2013, 2014 ve 2015 Newrozları’nda mektup yolladı. Hepsinde de “Kürt-Türk kadim kardeşliği”nden dem vuruldu, bu birlikteliğin tam da “yeni Osmanlıcılar”ın arzuladığı şekilde Türkiye ve Ortadoğu’da büyük bir alan açacağı vurgulandı.
Ama öyle olmadı. Yeni Osmanlıcıların hevesi kursağında kaldı.
İkinci çözüm süreci de yaklaşık 10 yıl sonra yine Suriye’deki gelişmeler ışığında başlatıldı.
ŞAM’DAN İMRALI’YA YENİ DİZAYN
DEM Parti Eşbaşkanı Tuncay Bakırhan, İmralı mesajı sonrası dün yayınladığı açıklamada şu sözleri kullandı: “Gazze ve Suriye’deki gelişmeler, ertelemeye tahammülü olmayan bir çözüm ihtiyacını gözler önüne seriyor. Barış, demokrasi ve kardeşlik çağrısına hep birlikte yanıt verelim. Türkiye ve bölge için demokratik dönüşüm imkanın arifesindeyiz.”
Erdoğan-Bahçeli rejimin bekası için kendilerine alan açıyor. BirGün Pazar’daki Yol Kolektifi’nin değerlendirmesinden aktaralım: “Ortadoğu’da Amerikan emperyalizminin taşeronluğuna soyunan AKP-MHP ittifakı, çökmekte olan iktidarlarını ayakta tutabilmek için çareyi Suriye’de HTŞ ipine sarılmakta buluyor. Bir fetih havası ile Emevi Cami’nde namaz kılıp, Şam tepesinde kahve içilerek, yeni-Osmanlıcı rüyalar taze tutuluyor. Erdoğan’ın, “ufkumuzu 782 bin kilometreyle sınırlayamayız” sözleriyle, fetih havasını körükleyip büyümenin Türkiye’nin kaderini olduğu sözleriyle, mehter davuluna vuruyor.”
Yazıda da belirtildiği üzere, “Kürt sorununda, Öcalan üzerinden gündeme getirilen öneriler, demokratik bir çözümün parçası değil, Suriye’deki gerici iktidar planını güçlendirme arayışından başka bir şey değil.”
OMUZ VEREN SUÇ ORTAĞI OLUR
Erdoğan için yeniden seçilmek bir varoluş meselesi. Devletleşen bir iktidardan bahsediyoruz. İnşa ettiği rejimin akamete uğraması en büyük korkusu. Bunun için de içeride, dışarıda tüm tuşlara aynı anda basmaktan imtina etmiyorlar.
Bunu görmezden gelerek iktidarın kurduğu oyuna öyle ya da böyle dahil olmak, “paradigma”sını benimsemek tarihi bir yanlış olacaktır.
İmralı’ya giden Pervin Buldan, “2015 herkese ders oldu. Bir dönemi daha heba etmemek gerekiyor. Bu dönemi iyi değerlendirmek lazım. Muhalefet açısından söylüyorum tabii bunları” derken anında okları muhalefete yönlendirdi.
Saray rejimi ile kapalı kapılar ardında iş tutulurken muhalefet ne tür bir ders alacak muamma tabi.
Anlaşılan o ki, Kürt hareketi, Öcalan’dan gelen mesajla birlikte, Suriye üzerinden bir ittifaka kapıyı sonuna kadar aralamış görünüyor!
Ancak tecrübelerle sabittir ki; bu yol, yol değil. Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın güç verdiği “yeni paradigma"dan halkların, devletlerin, bölgenin yararına bir şey çıkmaz. Bu paradigmaya omuz verenler de suç ortağı olmuş olur.