Google Play Store
App Store

Yıllardır tüm iktidar sahipleri, adeta evlerimizde beslediğimiz bir muhabbet kuşu misali aynı şeyleri söylüyor. Öncelikle “Babacık” diyor çoğu tabii ki. Sonralıkla da “Yarın bugünden daha iyi olacak” terennümü var, çok bildiğimiz. “Seneye füze gibi olacağız, şahlanacağız” tarzı bir klasik yaklaşım kullanıyor bazıları. Tabii bu sözler büyülü olduğu için sürekli tekrar edince insanda saç dökülmesi de yapabiliyor. Bu sırada yılın seneye dediğimiz zamanı geliyor ve şahlananın sadece hayat pahalılığı, yolsuzluk ve yoksulluk ve bir de yasaklar olduğu ortaya çıkıyor ama terennüme devam ediyor vasıflı ve liyakat dolu idareciler olarak hep bir ağızdan: “2012 süper olacak” diyorlar… Olmuyor. “Verin yetkiyi görün etkiyi” deniyor, etki yerine bambaşka bir şeyi tersten görüyoruz. “Benim alanım ekönomi” deniyor ve bir şeyler deneniyor bazen, onda da durumumuz ortada. Millet artık iyice çöpten beslenmeye başladı. “2020 Türkiye’nin yılı olacak” deniliyor, nedense dış güçler mi iç minnaklar mı ne yapıyor ediyorsa, o denilen yıl iktidara yakın seçkin bir azınlık dışında kimsenin yılı olmuyor. İktidar ve çevresindeki ilişkiler ağı, her sektöre elini atıyor, her kıyıya yamanıyor, orman vasfını nasıl oluyorsa kaybeden her alana oteller, otelcikler bindirdikçe bindiriyor. Genelde bize iktidar tarafından ne denirse nedense sürekli olarak o denilenin tersi oluyor. Sanki yöneticilerimiz, bize bir şey anlatmaya çalışıyor da biz sürekli anlamıyormuş gibiyiz. Sanki sürekli olarak “Ya bu dediklerimizin tam tersini yapıyoruz aslında” diyorlar da biz her seferinde saf gibi kanıyormuşuz gibi. Ah şu bizim saflığımız, Anadolu irfanımız, insan severliğimiz, güce taparlığımız, haklının yanında değil de kazananın yanında olma içgüdümüz… Belki de hayatta kalmak için yapıyoruz bunu ama bu yaşadığımıza da hayat denir mi?

∗∗∗

Başına darbe yiye yiye kafası biraz az çalışan bir çocuk gibi olmuş durumdayken bir darbe daha alıyoruz bu sefer. Hem de beraber yürünen yolların, birlikte ıslanılan yağmurların favorisi, sevgili hocaefendilerinin cemaatinden. Yıllarca herkes söylemiş oysaki “Yapmayın, cemaatleri kadrolaştırmayın” diye ama kimse dinlememiş. Zaten dinlemesi gereken bir tek kişi var artık, o da kendini bile zor dinliyor büyük ihtimalle. Neyse efendim, darbe oluyor, sonrasında hemen sihirli kelimeler geliyor “Allah affetsin, millet affetsin”... Peki sonra ne oluyor biliyor musunuz? Kelimelerin sihri işe yarıyor. İlkini bilemeyiz ama millet affediyor bir şekilde. Zaten milletin geri kalan kısmı da ilkine artık umutlarını bağlamış, bütün adalet duygusunu bu tarafa değil, diğer tarafa yönlendirmiş durumda…

İlahi adalet, sen ne güzel şeysin… Eğer geldiysen tokmağını üç kere vur. Gizli tanık gibi yaklaş bana, bugün burada bütün olanlar, saklı gizli sürüp gitsin. Fırtınalar koparsa kopsun. Sürüklesin ikimizi. Arzular tutuştursun bizi. Razıyım sonuna senle olsun… Sözlerinden de hatırlayacağımız ülkemiz cari açığını ambargo delme yöntemiyle kapatan, sevdiceğine gerekirse Ay’ı alan bu büyük isme de buradan selamlarımız ve dualarımızı yollayalım. Şimdi Amerika’da yeni hayatına devam ediyor. Biz ise burada adalete teslim edilmesi gereken isimleri el üzerinde tutmaya devam.

∗∗∗

Adalet dedik ya, bir süredir adaletimizin atanmış bakanı melodili bir kapı zili gibi her gün ekranlara çıkıp “Türkiye bir hukuk devletidir” diyor. Ne de güzel diyor, ne de güzel şakıyor. Yalnız nedense her gün aynı güven verici sözleri duymamıza rağmen AYM kararlarına uyulmuyor, gençler sebepsiz yere günlerce tutuklu kalıyor, sağlık durumu kritik olan Mahir Polat gibi isimler adeta cezalandırmak ve çile çektirmek için sürekli anlamsız ve acımasız bir şekilde içeride “tutuluyor”. Geçerliliği olmayan, mantığa dayanmayan, Ergenekon ve Balyoz dönemi benzer tarzlarla, istenilen isme özel suç üretiliyor. Bu da bir başarı, olmayan suçu yoktan var ediyoruz. Belki olmayan adaletimizin atanmış bakanı “Türkiye bir hukuk devletidir” derken bunu kastediyor. Yoktan var edilen suçlamaların, olmayan tanıkların, “duyduklarıyla” hayata geçen iddiaların yeşertildiği hukuk devletine hoş geldiniz.

Keşke ben de her gün “Kaan dünyanın en zengin adamıdır” desem ve günün sonunda zengin olsam ama bal bal diye diye ağız tatlanmıyor.

Adalet bakanımıza, ülkemizde tepeden komutla iş yapılmadığı konusunda iki değerli örneği; Amerika’nın hırçın çocuğu Tramp Bey’in Rahip Bronson anısı ve Bild çalışanı Deniz Yücel’in aniden tüm hükümlerden sıyrılıp uçaklara binip, ülkelerine teslim edildiğini hatırlatırım. Hatırlar mı bilemem, çünkü ülkede nedense kimse ne dediğini hatırlamıyor.