Barbarlık verileri
Mart 2024'te, Türk olmayan herkese düşmanca yaklaşan ırkçı belediye başkanı Tanju Özcan'ın “Ben DEM Partililerle aynı kaldırımda bile yürümem!” dediğini duyunca, bunun nasıl ölümcül bir hastalık olduğunu vurgulamak için, beyaz Amerikan ırkçılarının başucu kitaplarından Turner Diaries (Turner Günlükleri) hakkında bir yazı yazmıştım.
National Alliance adlı neo-nazi örgütünün kurucusu William L. Pierce'ın 1978'de yayımladığı bu roman, 2099 yılından geriye bakarak 1999'da ABD'deki beyaz ve ırkçı olmayan herkese karşı yapılan katliamları ve Yeni ABD'nin kuruluşunu anlatıyordu. Kitap zaten aklı yerinde olmayan ırkçıları öyle etkiledi ki, 1980lerde romandaki şemaya uygun örgütler kurmaya, katliamlar yapmaya başladılar. The Order (Düzen), bu örgütlerin başında geliyordu.
Geçen hafta gösterime giren The Order/Düzen adlı filmde, bu örgütün 1983-'84 yıllarında yaptığı eylemler anlatılıyor. Turner Diaries de, Düzen'in 'akıl kitabı' olarak sık sık karşımıza çıkıyor. Hatta bir sahnede örgüt lideri, gece çocuğunu uyuturken Turner Diaries'i okuduğunu görüyoruz.
'80ler boyunca üyeleri baskınlarda öldürüldü, canlı yakalananlar hapse atıldı, Düzen dağıtıldı. Ama kitabın 'beyaz ve Amerikalı olmayan herkes' tarafından mağdur edildiğine inanan ABDli lumpenler (white trash) arasında hâlâ çok güçlü etkisi var. 1998’de Afro-Amerikalı James Byrd’ü bir kamyonetin arkasına bağlayıp kilometrelerce sürükleyerek öldüren John W. King, adamı kamyonete kelepçelerken suç ortaklarına göre şöyle demişti: “Turner Günlükleri’ne biraz erken başlayacağız.” Ocak 2021'de Kongre baskınına katılan Trump yanlısı darbecilerin de Turner Diaries hayranı oldukları saptanmıştı.
Kıpkırmızı Pazartesi (11 Mart 2024) başlıklı o yazıda, kitaptan şöyle söz etmiştim: “Hayatınızda bu kadar sapkın, bu kadar insanlık düşmanı bir şey okumamış olabilirsiniz. Hitler’in Kavgam’ı bile bunun yanında yardımcı ders kitabı gibi kalır!”
∗∗∗
'Irkçı devrim'in son aşaması olan ‘Yağlı Urgan Günü’nün anlatıldığı bölümleri anımsatayım:
“Onları aydınlatılmış her yerde görebilirsiniz. Kavşaklardaki sokak tabelaları bile bunun için kullanılmış. Bu akşam Genel Merkez’e giderken neredeyse geçtiğim her sokak köşesinde, her kavşakta dörder tane olmak üzere sallanan cesetler vardı. Buradan sadece bir mil kadar uzaktaki bir üst geçitte yaklaşık 30 kişilik bir grup asılı duruyor, her birinin boynunda ‘Irkıma ihanet ettim’ yazan bir pankart var. Bu gruptan iki-üç kişiye asılmadan önce akademik cübbeler giydirildiğine bakılırsa, hepsi de yakındaki UCLA kampüsünden öğretim üyeleri olsa gerek.
...Ay ışığında gördüğüm ilk şey, pankartın üstünde kocaman kara harflerle yazılı satırlar oldu: ‘Irkımı kirlettim.’ Pankartın üzerinde genç bir kadının korkunç derecede şişmiş, morarmış yüzü görünüyordu, kocaman açılmış gözleri yuvalarından dışarı fırlamıştı, ağzı açıktı
...Bu gece şehirde buna benzer binlerce kadın cesedi var, hepsinin boynunda aynı pankart asılı. Bunlar Siyahlarla, Yahudilerle veya Beyaz olmayan diğer erkeklerle evlenen ya da birlikte yaşayan Beyaz kadınlar.
...’Irkımı kirlettim’ pankartı asılı bir sürü erkek de var, ama kadınların sayısı onları bire yedi ya da sekiz oranıyla kolayca geride bırakıyor. Öte yandan, ‘Irkıma ihanet ettim’ pankartı asılı cesetlerin yaklaşık yüzde doksanı erkek. Yani cinsiyet dağılımı genel olarak dengeli görünüyor.
Boynuna ‘Irkıma ihanet ettim’ pankartı asılanlar genellikle politikacılar, avukatlar, iş insanları, TV haber spikerleri, muhabirler, editörler, hakimler, öğretmenler, okul yöneticileri, ‘sivil liderler’, bürokratlar, vaizler, bir de bunların dışında, kariyer, statü, oy vb. nedenlerle eski Sistem’in ırk eşitliği programının desteklenmesine veya uygulanmasına yardımcı olan herkes.”
∗∗∗
Başta anti-semitizm olmak üzere 'yabancı düşmanlığı', paylaşım eşitsizliğinin ve iktidar savaşlarının olduğu her yerde vardı zaten; ama kapitalist gelişimin sistematize ettiği haliyle ırkçılık 20. yüzyılda ortaya çıktı. O yüzyıl geride kaldı ama ırkçılığı yanımızda taşımayı sürdürüyoruz. Trump yine başkan; Netanyahu Ortadoğu'da açıkça ırkçı bir katliam yürütüyor; Anadolu'da, eğer Suriyeli göçmenler geri dönecekse ve Kürtlere hakları verilmeyecekse her türlü işgal girişimini onaylayacak bir halk yaşıyor...
∗∗∗
Yani “Ya sosyalizm ya barbarlık” sloganının ne anlama geldiğini, o barbarlığın nasıl bir şey olabileceğini açıklamak isteyenler için bugün gereğinden fazla veri var.