Google Play Store
App Store

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarına operasyon düzenlendi. Sürpriz miydi? Çok değil. En nihayetinde yandaş medyanın günler öncesinden işaret ettiği süreç gerçekleşti. Peki yandaş medyanın işaret etmesi durumu normalleştirmeye yeter mi? Asla yetmez. Yapılmak istenen ve hedef bellidir.

Çok uzatmadan yaşananların adını koyalım: Bu bir iktidar darbesidir. Belli ki rejimi tahkim etmek, Erdoğan'ı bir kez daha seçtirmek amacıyla önündeki tüm engelleri kaldırmaya niyetliler. İktidar sahiplerinin bu hedefe ulaşmak için her şeyi deneyeceğini gördük, bundan sonra da bu yoldan ilerlemeye devam edeceklerini biliyoruz. Çünkü durduklarında düşeceklerini ve bir daha kalkamayacaklarını biliyorlar. Ne kadar kötü durumda olduklarının farkındalar.

Öncelikle dün yaşananların sıradan bir operasyon olmadığını söylemeye gerek yok sanırım. Bahçeli'nin ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un “yargıya güvenin” teranelerini bir tarafa bırakırsak, her ayrıntısıyla önceden hazırlanmış, gazetecisinden siyasetçisine kadar kimin ne konuşacağının belli olduğu bir siyasal operasyonla karşı karşıyayız. Düşünün ki sabah İmamoğlu'nun evinin basılmasıyla eş zamanlı olarak internet kısıtlandı, sosyal medya çalışamaz duruma getirildi. İstanbul Valiliği, kentin tamamında dört gün boyunca eylem yasağı koydu. Metro ulaşımı kapatıldı, ana arterlere ulaşmak imkânsız hale geldi. İstanbul'da adı konulmamış bir sıkıyönetim uygulandı. Adeta sivil darbe provası yapıldı. İktidar eğer her şeyin hukuk çerçevesinde yapıldığına inansa bu önlemlerin hiçbirine gerek duymazdı.

HALKTAN KORKUYOR

Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı seçildiği 28 Mayıs 2023 tarihinden bu yana huzursuz. Seçmen desteğini kaybettiğini, halktan giderek uzaklaştığını biliyor. Ancak zor ve baskı gücüyle toplumu hizada tutabileceğinin farkında. Aradan geçen 20 ayda Erdoğan ve AKP iktidarı için durum çok daha kötüleşti. Olağan süreçte gerçekleşecek bir seçimi bırakın kazanmayı, yüzde 30'lara ulaşamayacakları gün gibi ortada.

Erdoğan ve Saray rejimi, ülkede seçimi, sandığı ve halk iradesini anlamsız kılacak bir düzenin peşindeler. Macaristan'a, Rusya'ya bakıp “keşke bizde de olsa” diye iç geçiriyorlar. Sistemi dokunulmaz bir yapıya dönüştürmek istiyorlar. Bunun için de göstermelik bir muhalefet istiyorlar. O yüzden çok açık ki İBB Başkanı İmamoğlu'na yapılan operasyon, iktidarın inşa etmek istediği yeni rejimin bir parçasıdır.

Bu hamleye bakıp bir şey daha eklemeliyiz. Saray rejimi, Erdoğan'a sandıkta yenilecek aday bulana kadar bu baskıyı sürdürmekte kararlı. Yargı eliyle ya da başka hilelerle oyunu bozabilecek her ismi devre dışına itmeye çalışıyorlar/çalışacaklar. Çünkü halkın rızasını alamayan, hatta ondan korkan tüm iktidarların yaptığı gibi Saray rejimi için de başka bir seçenek yok. Ancak bir şeyi çabuk unuttular. O çok sevdikleri ve her fırsatta referans verdikleri tarih, bu ve benzeri yolları deneyenlerin çöplüğüyle doludur.

HEP BERABER DİRENMEK

Bu iktidarın ülkeye sunabileceği hiçbir şey kalmadı. Siyaseten ayakta durma şansı yok. Yanına aldıkları partilerin, kişilerin de yetmediği açık. Yeniden ayağa kalkması, yürüyebilmesi imkânsız. Tüm muhalifler gözaltına alınsa, tutuklansa bile iktidarın içinde bulunduğu bu durum değişmez. Değiştirilemez. Çünkü halkın istikametiyle iktidarın izlediği yol çoktan ayrıldı. O “halkçı” reisin yerinde yeller esiyor. O çoktan Saraylı oldu. Hem de hanedan sevdalısı bir Saraylı.

Tekrar dün yapılan operasyona gelirsek; İktidar, bir yanı Gezi'ye, diğer yanı ise olası cumhurbaşkanı rakibine uzanan büyük bir cepheye savaş açmış durumda. Ancak farkında olmadığı ya da görmek istemediği şey, savaştığı ve mücadele ettiği cephenin aslında halkın kendisi olduğudur. Ülkenin üçte ikisinin açıkça "istemiyoruz" dediği bir iktidarın ve rejimin devam etmesi hiçbir koşulda mümkün değildir. Bu memlekette askeri cuntaların ömrü bile 3 yılı geçemedi.

Öyle ya da böyle kötülüğe karşı iyilik, zorbalığa karşı demokrasi, tek adam rejimine karşı halk kazanacak.

Sonuç yerine; 28 Nisan 1960 yılında Beyazıt'ta katledilen Turan Emeksiz'den bu yana gençler ülkenin sahipsiz olmadığını göstermişlerdir. O yüzden Beyazıt herhangi bir meydan, İstanbul Üniversitesi herhangi bir okul değildir. Dün polis barikatlarını aşan gençler sadece okullarının adını temize çekmediler aynı zamanda ülkenin geleceğine, muhalefetin izleyeceği yola da ışık oldular.