Savaşı konuşmak zordur. Hayatını barış mücadelesine adayanlar bunu iyi bilir. Bombalar patladıktan, insanlar katledildikten, hayatlar paramparça edildikten sonra isteyen istediğini istediği kadar lanetlesin, nafile. Kınamak ölü çocukları diriltmez, yiten hayatları geri getirmez. Herkes bilir bunu, ama yine de ısrarla sorarlar, özellikle kameraların önünde, ‘ortada’ durulamayacağını herkese göstermek için, savaşan taraflardan hangisinden yana olduğunuzu ilan etmenizi beklerler. Kınıyor musunuz? Kimi lanetliyorsunuz? Kestirme bir soruya kestirme bir cevap verilemeyeceğini bildiğinizden tereddüt edersiniz. Anlık sessizliğiniz amaçlandığı gibi sizi hedef yapar. 

***

Bu sinsi oyunu hemen tanırsınız. Sonunda, Türkiye’nin Tahir Elçi’siz, Hrant Dink’siz kalması ne demekmiş bilirsiniz. İyice kafanıza, kafalarımıza kazınsın diye kiminde tetikçiden öteye gitmeyen, kiminde ise oraya kadar bile varmayan yargılamalar yapılmıştır çünkü. Yıllara yayılır duruşmalar. İnsanların önce adliye önünden sonra mahkeme salonlarından el ayak çekmesi beklenir. Adalet peşinde koşanlar ne kadar yalnız bırakılırsa, sesleri ne kadar kısılırsa o kadar iyi. 

***

Daha iki gün öncesi. Türkiye’de şiddet ortamının, terörün son bulması için 10 Ekim 2015’te Ankara Tren Garı önünde toplanan 104 kişinin katledilişi sekizinci yıldönümünde anıldı. Teknik takipte olan IŞİD’li iki canlı bomba, özel araçla, hiçbir engele takılmadan, Gaziantep’ten Ankara’ya gelebilmişti. Mahkeme, istihbarat olmasına rağmen, gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması noktasında idarenin hizmet kusuru yok demişti. Dava sürüyor. Türkiye’de barış ister teker teker ister yüzer yüzer savunulsun, tehlikeli ve ölümcül sonuçları olabilecek bir eylem olarak kayda geçirildi. 

***

Terörü lanetliyor musun? Savaşta kimden yanasın? Söyle hadi! Bir barış savunucusu için cevabı bundan daha kolay bir soru olamaz. Silahlar sussun, insanlar konuşsun diye güvercin gibi çırpınıp duranlar mı savunacak terörü, katliamı? Elbette kınarlar. Elbette bunu insanlığa karşı işlenmiş en büyük suç sayarlar. Hem bir kez de değil, defalarca tekrarlarlar. Ama yetmez. İşini bilmeyen, ahmak birinin sorusu değildir çünkü bu, amacı vardır. Boğulması gereken ilk ses barış olduğu için hazırlanır bu kurgu. 

***

Barışı savunmak, barışta ısrarcı olmak karşıtlarının küçümseyici bir şekilde ifade ettiği gibi ne romantik ne hayalci bir tutum. Aksine açık, net ve dünyanın her yerinde bizzat şiddetin hedefi haline gelen tehlikeli bir seçim. Çünkü teröre terör demekten kaçınmadıkları gibi, sadece sonucu konuşmanın bir yere vardırmayacağını gören ve nihai çözüm için sebepler üzerine düşünülmesi gerektiğini bilen insanlar onlar. 

***

Savaş bir kere başladı mı insanlık dönüşü olmayan bir yıkıma sürüklenir. Geldim, gördüm, beğendim, çöktüm yayılmacılığının ürettiği şiddeti, bundan beslenen faşist liderliği, düşmanımın düşmanı dostumdur denerek silahlandırılan katil sürülerini, kendine layık gördüğü özgür ve onurlu yaşamı başkasına reva görmeyen ikiyüzlülüğü açık etmeden nasıl kurtulacağız bu vahşet sarmalından? Barışı varlığına tehdit görenlerin başlattığı savaşlarda daha ne kadar kabul edeceğiz ölmeyi, öldürmeyi?