Google Play Store
App Store

Bu üçgen içinde kalırsa çatışma çözümü, çıkar çatışmasının çözümüne; barış antlaşması, yeni bir güç dağılımındaki uzlaşmaya; barışın anayasası ise yeni güçler ittifakının yürüttüğü ve topluma dayatılan; toplumun ona göre kendini yeniden hizaya sokması gerektiği bir buyruğa indirgenmiş olur.

Barışın anayasası

Ayşegül Kars Kaynar - Dr., Siyaset Bilimci

Taraflarından birinin devlet, diğerinin ise devlet dışı bir aktör olduğu silahlı çatışmaların sonlandırılmasında çoğu kez mevcut hukuk yetersiz kalır. Bu nedenle çatışma çözümü ve barış inşası pratikleri sıklıkla geleneksel hukukun dışına çıkarlar. Dahası, kalıcı bir barış ortaya çıkarmak için yürütülen müzakerelerin yeni haklar; yeni bir hukuk üretmesi beklenir.

Mücadeleden hukuka, pratikten norma giden bu süreç neyin sürecidir? Bu, yeni bir toplumsal uzlaşının, yeni bir siyasi birliğin ve de bu yeni siyasi birliği koruma altına alacak ve onu bugünden geleceğe taşıyacak olan yeni bir anayasanın yapım sürecidir. Nihayetinde, verilen silahlı mücadelede kazanımları ve yenilgileri olan; uğrunda bedeller ödenmiş, kayıplar verilmiş ve tarihi yönlendirmiş olan ulusal boyuttaki bir tecrübeyle ve bu tecrübenin taraflarının teşebbüsüyle anayasa değişmeyecek ve yeni oluşan bu güç dengesi anayasaya yansımayacaksa, anayasayı meşru olarak ne değiştirecek ve onda meşru olarak ne yansımasını bulacaktır? Eğer müzakereler bir mutabakatla sonlandıktan ve toplumsal uzlaşı bir olgunluk seviyesine geldikten sonra toplanacak olan meclis, kurucu meclis olarak işlemeyecek ve eskisiyle aynı güç ve nitelikte kalacaksa barışın hükümleri nasıl hayata geçirilecektir? Hülasa, Türkiye’de uzun çatışmalar sonucunda barış inşa edilecekse, bu barışın bir anayasası ve bir meclisi olmalıdır.

İKİ MASA

Barış Süreci (2013-2015) döneminde de bugün de Kürt sorununda barış inşası girişimlerini bir anayasa değişikliği tartışmasıyla birlikte yaşıyoruz. Barış Süreci döneminde henüz müzakereler devam ederken iktidar partisinin başkanlık sistemini getirmek istediği ve Öcalan’ın bu isteği desteklediği bilinmekteydi. Hatta Barış Sürecinin başkanlık sisteminin desteklenmesine bağlandığı iddiası o kadar rahatsızlık yaratmıştı ki Selahattin Demirtaş’ın barış müzakerelerinin iktidarla bir pazarlığa alet edilemeyeceğinin altını çizerken söylediği “Seni başkan yaptırmayacağız” sözü sloganlaşmış ve toplumdan gelen demokrasi talebini omuzlayan HDP, Haziran 2015 Genel Seçimlerinde barajları yıkarak parlamentoya girmişti.

Bugün ise yeni anayasa yapma isteği Mayıs 2023 Genel Seçimlerinde iktidar partisinin zaferinden hemen sonra, yine iktidar partisi tarafından ortaya atıldı; meclis başkanının siyasi partileri ziyaretiyle devam etti. Bugüne kadar iktidar partisinin neden yeni bir anayasa yapmak istediği açıklık kazanmadı. Üzerinden neredeyse iki yıl geçmesine rağmen konuyla ilgili hiçbir ilerleme de kaydedilmedi; hiçbir yazılı metin üretilmedi. Yeni anayasa yapımı sadece seslendirilmiş olarak askıda beklerken, birdenbire yeni bir ses; silahların bırakılması yönünde yeni bir çağrı duyuldu. 22 Ekim 2024’te duyulan bu çağrının sahibi MHP Genel Başkanı’ydı. Bu çağrıya Öcalan 27 Şubat 2025’te cevap verdi ve PKK’ya kendini feshetmesini söyledi. Akabinde PKK ateşkes ilan etti. Yeni anayasa yapma teşebbüsü ve ikinci barış arayışının nerede ve nasıl birbirine temas edeceğini ileride göreceğiz.

Dünya üzerindeki diğer çatışma çözümü ve barış inşası tecrübelerinin anayasa yapımıyla ilişkisine baktığımızda ise iki ayrı diyalog masasının varlığını görmek mümkündür. İlki, çatışmanın tarafları arasında barış anlaşmasının imzalandığı masadır. Bu masada çatışma çözümünün adımları olan silahların bırakılmasının, silahlı birliğin tasfiyesinin ve milislerin topluma kazandırılması/entegrasyonunun koşulları karara bağlanır. Bu konuların karara bağlandığı görüşmeler çoğunlukla gizli ve sıklıkla tarafsız bir kolaylaştırıcı ya da arabulucunun ev sahipliğinde başlar; belli bir olgunluğa ulaştığında iki tarafın yüz yüze müzakeresine evrilir. Barış Sürecinde bu masanın, en bilineni Oslo olan Avrupa’nın kimi başkentlerinde 2009’un bahar aylarından itibaren kurulduğunu internete sızan ses kayıtlarından öğrenmiştik; ardından süreç, son maddesinde yeni bir anayasa yapılmasını isteyen Dolmabahçe Mutabakatına kadar evrilmişti. 22 Ekim’den itibaren yaşadığımız ikinci barış girişiminde ise görüşmelerin ne kadar zamandır ve nasıl yapıldığını bilmiyoruz.

İkincisi masa, barışın anayasasının yapıldığı masadır. Bu masa, barış için toplumsal uzlaşının tahkim edilmesi amacıyla en yüksek derecede halk katılımının sağlandığı ve her kesimden yükselen talebin kendine yer bulduğu; tereddüt ve çekincelerin giderilerek güven ilişkisinin tesis edildiği bir forum niteliğindedir. Barışın anayasasının oldubittiye gelmeyeceği ve anayasa yapımının bir süreç olarak deneyimleneceği açıktır. Öyle ki, sadece ortaya çıkacak anayasa değil, anayasa yapım sürecinin kendisi demokratik olsun; öyle ki bu yapım süreci bir okul gibi halkı bilgilendirsin ve eğitsin; öyle ki, anayasa yapımına katılım tecrübesinin kendisi yaraları sarsın ve öyle ki barış, bütün bir toplumun başarısı ve barışı olsun.

Barış Süreci’nde, toplumsal meşruiyetin sağlanması ve milliyetçilerin ikna edilmesi için Nisan 2013’te Akil İnsanlar Heyeti oluşturulmuş ve bu heyet ülkenin her bir bölgesi için ayrı bir grup belirleyerek il il gezilip, toplantılar yapmıştı. Ancak süreç ilerlemedi. 22 Ekim’den itibaren yaşadığımız ikinci barış girişiminde ikinci masanın/forumun kurulacağı ise şüphelidir. Barış Süreci’nin aksine, 22 Ekim sonrasında silah bırakma ve barış çağrısının kitleselleşmesi ya da toplumun farklı kesimlerinin bu çağrıyla ilişkilenmesi için hiçbir çaba harcanmamaktadır. Hatta tam tersi, barış çağrısı toplumdan kaçırılıyor ve Kürtlerin, MHP’nin ve iktidar partisinin liderleri arasındaki üçgene hapsediliyor.

Bu üçgen içinde kalırsa çatışma çözümü, çıkar çatışmasının çözümüne; barış antlaşması, yeni bir güç dağılımındaki uzlaşmaya; barışın anayasası ise yeni güçler ittifakının yürüttüğü ve topluma dayatılan; toplumun ona göre kendini yeniden hizaya sokması gerektiği bir buyruğa indirgenmiş olur. Bu indirgemedeki sorun şudur: Verilen sözler ve varılan anlaşmalar, dilediğiniz kadar yasalara nakşedilmiş olsunlar, eğer onları savunacak, sahiplenecek ve hayata geçirecek kitleler olmazsa, suya yazılmış olurlar. Kitlelerin eğitimi, desteği ve sürece katılımını sağladığı için Güney Afrika’da çözüm süreci başarılı olabilmişken; barış arayışının FARC ve hükümet arasında kısıtlı kaldığı Kolombiya’da (her ne kadar taraflar arasında barış antlaşması imzalanmış olsa da) çatışmalar yeniden başlamıştır. Geriye doğru bir adımın atılmaması için silahlı çatışma çözümü ve barış inşasının kapsayıcı ve katılımcı bir anayasa yapım süreciyle sonlandırılmasının önemi büyüktür. Bundan sonrasını izleyip göreceğiz.