Başbakan’ın seçimi
Başbakan Erdoğan’ın Yiğit Bulut’u kendisine başdanışman seçmesi, sadece “gülünç” bulunarak geçiştirilecek bir olay değil. Üzerinde durulması gereken yönleri var.
Yiğit Bulut’u uzun uzadıya tanıtmaya gerek yok. 12 Temmuz Cuma günkü BirGün’de Berkant Gültekin’in Bulut’un medyadaki inişli-çıkışlı ve bol dönüşlü geçmişine dair bir yazı (“Bir Bulut’un Yükselişi”) yer aldı.
Başbakan’ın çiçeği burnunda yeni başdanışmanı, özellikle Star gazetesindeki köşesinde yakın zamanda dile getirdiği “fantastik” komplo teorileri ile temayüz etti. Sosyal medyada alay konusu olan yazılarında, tarihten sosyolojiye, ekonomiden siyasete hemen her alanda “orijinal” fikirler kaleme aldı.
Söz gelimi... Borsa İstanbul yetmezmiş; Türkiye, Avrasya Menkul Değerler Borsası kurmalıymış. Rusya, Orta Asya ve Ortadoğu ülkeleri bu borsaya kote olurlarmış... Yanısıra bir “Fetva Kurulu” oluşturulmalıymış, böylece sermaye piyasalarına islamî esaslara göre yön verilebilirmiş... Avrupa giderek zayıflarken Rusya güçleniyormuş, biz de bu fırsatı kaçırmamalıymışız. Almanya-İngiltere-İsrail üçgenine karşı Türkiye-ABD-Rusya üçgeni kurmalıymışız...
Yiğit Bulut’un bir ortaokul öğrencisinin bile kuşkuyla bakacağı bu siyasi/ekonomik analizlerine kendisi inanıyor mu bilmiyorum ama bu konularda kısa süre öncesine kadar AKP taraftarlarına bir dizi konferans verdiğine bakılacak olursa bu “orijinal” fikirlerin alıcısı yok değil.
Yiğit Bulut, Gezi direnişi boyunca deyim yerindeyse “vites yükseltti”. Başbakan’ın olaylara ilişkin yaklaşımına destek verirken direnişin Sırp pasif direniş örgütü Otpor tarafından örgütlendiğini, gerisinde “faiz lobisi”nin olduğunu, hatta Lufthansa’nın bile rol oynadığını iddia etti. Türkiye üzerine tezgahlanan “büyük oyunu” deşifre edeceğini, elinde belgeler ve raporlar olduğu söyledi. Taksim Dayanışma’nın aslında darbe örgütlemeye çalıştığı ve anayasal suç işlediğini öne sürüp savcıları görev göreve davet etti!
* * *
Dönelim bütün bu “fikirlerin” sahibi Bulut’u kendisine başdanışman yapan Başbakan’a... Malum, Erdoğan, Gezi olaylarının başından itibaren, gerisinde “faiz lobisi”nin bulunduğu uluslararası bir komplo olduğunu, darbeye zemin hazırlamayı amaçladığını iddia edegeldi. Doğrusunu söylemek gerekirse, hiçbir maddi dayanağı olmayan ve süreci kavramaktan bütünüyle uzak bu söylemin, Başbakan’ın kendi tabanını “dış mihrak ve yerli işbirlikçileri” karşısında birleştirip konsolide etmeye dönük bir iç politika taktiği olduğunu düşünüyordum. 11 yıldır partisini ve ülkeyi şu ya da bu biçimde idare etmiş bir siyasetçinin gerçekten böyle düşündüğüne inanasım gelmiyordu.
Ama öyle anlaşılıyor ki, fena halde yanılmışım. Başbakan kendi “dış mihrak” iddialarını birkaç eşik öteye taşıyan, Avrupa Birliği’nden uluslararası sermayeye kadar akla gelebilecek herkesi kriminalize eden ve aklı başında hiç kimsenin itibar etmeyeceği bu zatı başdanışman yapıverdi. Demek ki, Yiğit Bulut’un fantezilerine o da inanıyor. Yoksa niye başdanışman yapsın! Nitekim Der Spiegel, Bloomberg, Financial Times gibi “ağır” medya kuruluşları Başbakan’ın bu seçimini “kaygıyla” haber yaptılar; hatta bir nevi “inanılır gibi değil” imasıyla...
* * *
Tabii bir yandan da merak ediyorum; Başbakan’ın diğer danışmanları, mesela Yalçın Akdoğan, ya da Yiğit Bulut’la aynı toplantılara katılmak durumunda kalan MİT Müsteşarı Hakan Fidan, ve hatta AKP’nin kurucu kadroları, söz gelimi Bülent Arıç, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve başkaları bu atama konusunda ne düşünüyor? Ve tabii partinin geleceği hakkında...
Türkiye’nin halen içinden geçmekte olduğu dönem ve bu süreci yönetme anlayışı, yakın gelecekte öyle görünüyor ki, siyaset biliminin değil psikyatrinin konusu olacak.