Google Play Store
App Store

Farklı disiplinlerden akademisyenler ve kırsal alanın öznelerinin katkılarıyla hazırlanan Kırlardan Gelecekler: 21. Yüzyılda Tarım ve Antikapitalist Perspektif adlı kitap, alternatif bir kırsal yaşamın ve üretim biçimlerinin nasıl inşa edilebileceğine dair ipuçları sunuyor.

Başka bir kırsal mümkün
Özge Güneş, İlkay Öz

Sarya TOPRAK

Editörlüğünü Özge Güneş ve İlkay Öz'ün yaptığı Kırlardan Gelecekler: 21. Yüzyılda Tarım ve Antikapitalist Perspektif adlı kitap Sol Kültür Yayınları’ndan çıktı. Kitap, kırsal-tarımsal alandaki sistemik sorunların görünümünü sunma ve bu sorunlara antikapitalist yanıtların neler olabileceğini tartışma amacını taşıyor. Kitap, sermayenin kırsal alana yönelik saldırılarının tarihsel kökenlerini ele alırken, köylülük, tarımsal yapılar, mülksüzleşme ve proleterleşme süreçlerini tartışıyor; neoliberal politikaların bu alanlarda yarattığı yıkıcı etkileri gözler önüne seriyor. Farklı disiplinlerden akademisyenler ve kırsal alanın öznelerinin katkılarıyla hazırlanan bu derleme, alternatif bir kırsal yaşamın ve üretim biçimlerinin nasıl inşa edilebileceğine dair ipuçları sunuyor.

KÖYLÜLERİN MÜCADELESİ

Kitap Türkiye’de kırsal alanlarda yaşanan hızlı dönüşüm ve köylülerin verdiği mücadelelere dair güncel örnekler içeriyor. Zülküf Aydın, Metin Özuğurlu, Deniz Pelek, Coşku Çelik, Tayfun Özkaya, Ali Bülent Erdem gibi yazarların makaleleri, tarımın küresel sermaye birikimi için nasıl bir araç haline getirildiğini analiz ediyor. Agroekoloji, kadın emeği ve gıda egemenliği gibi konularda alternatif arayışları tartışmaya açıyor. Hem akademik çevreler hem de tarım ve kırsal mücadelelere ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak olan bu kitap başka bir kırsalın mümkün olduğuna dair bir umut sunuyor.

KIRLARDAN GELECEKLER
Editör: Özge Güneş-İlkay Öz
Sol Kültür Yayınları, 2024

SERMAYE YAKIP YIKIYOR

Bu noktada sözü kitabın editörleri Özge Güneş ve İlkay Öz'e bırakıyoruz.

“Uzun yıllardır yeryüzü sermayenin yoğun saldırısı ve tahribatı altında. Ancak sermayenin dolaşımının önündeki tüm engellerin ortadan kaldırıldığı ve şirketlerin hâkimiyetinde bir küresel rejimin kurulduğu neoliberal dönemle birlikte bu saldırıların şiddeti ve hızı arttı. Sermayenin bu saldırıları ve yarattığı tahribatın etkileri bilhassa 21. yüzyılda daha görünür oldu. Bu saldırıların hedefinde olup en çok etkilediği alanlardan biri de kırsal-tarımsal alanlar. Doğal varlıkları, köyleri ve buralarda yaşamını sürdüren tüm kırsal emekçi sınıflarıyla bir bütün olarak kırsal-tarımsal alanlar sermayenin çıkarlarına göre şekillenmeye çalışılıyor. Kırsal-tarımsal alanların sermaye saldırısıyla dönüşümünü, emek sınıflarının mülksüzleştirilmesi, topraklarından koparılması, geçim kaynaklarını yitirmesi, işçileşmesi, şirketlerin boyunduruğu altına alınmasını, doğal varlıkların tahrip edilmesi, kamusal varlıkların özelleştirilmesi, devletin tarım-gıda alanından sermaye lehine çekilmesinde görüyoruz. Tüm bu dönüşüm süreci ise kapitalizmin yarattığı toplumsal, iktisadi krizleri, gıda ve iklim krizlerini daha da derinleştirerek çoklu krizler yaratıyor. Biz de çoklu krizlere teşne ve dünyayı geri dönülemez felaketlere sürükleyecek kapitalizme karşı kırsal-tarımsal alanlardan nasıl mücadele yürütülebileceğini dert eden iki araştırmacı olarak sermayenin 21. yüzyılda kırsal-tarımsal alanlarda yarattığı sorunların bir resmini sunmayı ve bu kapitalist sisteme karşı mücadele ve alternatif pratik ve deneyimleri içerecek bir kitap hedefiyle yola çıktık. Kitabımıza başladığımız ilk günden bu yana yaklaşık iki yıldan fazla zaman geçti. Bu zaman diliminde gerek ülkemizde gerekse de dünyada kırsal-tarımsal alanlardaki sömürü, yoksulluk, mülksüzleşme ve ekolojik tahribat gibi kapitalizmin kronik sorunlarının yoğunlaştığına tanıklık ettik. Bu, bizim kitap fikrinin ortaya çıktığı andaki ilk amacımızı pekiştirdi. Kapitalizmin kırsal ve tarımsal alanlar üzerindeki yıkıcı etkilerini görünür kılmak; tarımda ve kırsalda yaşanan adaletsizliklere dikkat çekmek amacımızı. Ancak kitabın tek motivasyonunun bu olduğunu da söyleyemeyiz. Bu alanlarda sürdürülen mücadelelere katkı verme arzusu taşıyor olmamız da önemli bir etken. Bir başka amacımız da kırsal-tarımsal alana yönelik araştırma ve eleştirilerin kapsamını genişletmek; akademik veya disipliner bir uzmanlığa sıkışmaktan çıkarmak ve gündelik hayatın konusu olarak siyasallaştırmaktı. Bunu kitabın içeriğini oluştururken hem yazarların çeşitliliği hem de tartışmaların dili ve kurgusu açısından da gözetmeye gayret ettik. Bu çerçevede kırsal-tarımsal alanın sorunlarına mutlak bir yanıt üretmeyi değil, daha ziyade köylülük, kırsal-tarımsal alan gibi kategoriler üzerine eleştirel düşünmeyi; bu alanların, baktığımız dönem olan 21. yüzyıl Türkiyesi’nde hangi araçlarla ne şekilde ve neye dönüştürüldüğü veya dönüştürülmeye çalışıldığını ortaya koymaya çabaladık. Ancak kitabın kırsal-tarımsal alanın tüm sorunlarını irdelediğini de iddia edemeyiz. Borçluluk, iklim değişikliği, endüstriyel tarım, kırsal alanın tarım dışı yatırımlara açılması gibi konular kitabın dışında kaldı. Bunun temel sebebi bu alanda alternatif bilgi üretiminin sınırlı olması ve bazı durumlarda davet ettiğimiz yazarlarla da denkleşememiş olmamız.

Öte yandan kitapta kapitalizmin kırsal ve tarımsal alanlar üzerindeki etkilerini küreselleşme ve finansallaşma, mülksüzleştirme, köylülerin kırsalda varoluş mücadelesi; neoliberal politikalar, sözleşmeli üretim, toplumsal yeniden üretim, tohumun metalaşması, balıkçılık, hayvancılık, kadın emeği gibi birçok bağlamda inceleyen yazılar var. Kitapta sosyoloji, siyaset bilimi, tarım ekonomisi gibi farklı disiplinlerden yazarların yanı sıra sendikalardan, çiftçi mücadelelerinden gelen ve bilfiil üretimin parçası olan kırsal alanın öznelerinin seslerine de yer verdik. Zülküf Aydın, klasik tarım sorunu tartışmalarını kapitalist sistemin güncel mekanizmalarıyla yeniden değerlendirirken Metin Özuğurlu’nun mülakatında köylülüğün kapitalist tarım politikalarıyla dönüşümünü tartışıyoruz. Tayfun Özkaya, Türkiye’deki neoliberal tarım politikalarının sürdürülemezliğini ve agroekoloji gibi alternatif paradigmaların önemini vurgularken Coşku Çelik, kırsal alandaki işçileşme süreçlerinde kadın emeğinin rolüne odaklanıyor; Umut Ulukan sözleşmeli tarım modelini sınıfsal bir perspektiften ele alıyor. Fatih Özden agroekolojiyi hem pratik hem de politik hareket olarak değerlendiriyor. Kır emekçilerinden ise Nihat Fırat ile antikapitalist kırsal mücadeleyi, Hopa Çay Kooperatifi ile piyasa karşısındaki örgütlü mücadelenin imkân ve sınırlılıklarını, Müfit Çıkrıkçıoğlu ile küçük balıkçıların endüstriyel balıkçılık karşısındaki taleplerini, Emine Fırat’la kırsalda antipatriyarkal mücadeleyi, Adnan Çobanoğlu ile gıda egemenliği mücadelesini, Dostcan Şakar ile kamunun hayvancılıktaki rolünü ve sendikaların nasıl bir strateji izlemeleri gerektiğini konuştuk.”