Başka yolu yok
Böyle bir ortamda dün olduğu gibi bugün de emperyalizme bağımlı siyasal İslamcı faşist bir iktidara karşı tüm demokratik güçlerin birleşik devrimci mücadelesinin örgütlenmesinden başka bir yolu yoktur. Düzen muhalefetinin bu rejime yedeklenmesinin önüne geçmenin de yolu budur.

Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi
Türkiye, derin bir ekonomik krizin pençesinde. Emekçiler yeni zamlar ve vergilerle büyük bir bunalıma sürükleniyor. Gıda enflasyonu ve gelir adaletsizliği başlıklarında dünyada zirveyi zorlarken, insanca yaşamak, eğitim almak ve sağlık hizmetlerine erişmek, parası olanların lüksü haline gelmiş durumda.
Tüm bunların sorumlusu olan iktidar partisi, faturayı daha fazla vergi, daha düşük maaş ve istihdamla yine halka kesiyor. Eğitim tamamen tarikatların eline bırakılarak, yoksul çocuklarının geleceği karartılıyor. Suriye’de izlenen emperyalizm güdümlü cihatçı politikaların yarattığı göçmen krizi derinleşiyor.
Tüm bu koşullar dikkate alındığında mevcut iktidarın devam etmesi neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda.
Ülke bu durumdayken, “uzlaşma”, “parlamenter sisteme dönüş” adı altında, bir tür yarı başkanlık üzerine anlaşmalar yapıldığı, Erdoğan’ın “tarafsız Cumhurbaşkanı”, Özgür Özel’in “Başbakan olacağı” şeklinde senaryolar dolaşıyor. Muhalif kanallarda’ bu konular saatlerce konuşuluyor. CHP de adeta böyle yumuşak geçiş planına uyum sağlamış bir görünüm içinde. Kıbrıs’taki Özel-Erdoğan görüntüleri, 7 Haziran sonrası Baykal-Erdoğan buluşmasını hatırlatıyor. “İnsan nisyan ile maluldür” mü diyeceğiz, yoksa sosyal demokratların “tarihi misyonu” mu?
Bahçeli, ellerinde yüzük, dosya, mühür ve bıçak gibi nesnelerle, bir ortaçağ büyücüsü gibi dolaşarak 154 aydınımızı ürkütmeye çalışıyor. Doğu Perinçek de “CHP yüzde 95 oy alsa bile emniyet ve ordu onu iktidara taşımaz” sözleriyle destek veriyor; mafya ve çetelerin yargı ve emniyette iç içe geçtiği bir düzen, ülkenin geleceğini karartmaya devam ediyor.
KÖKLÜ DÜZEN DEĞİŞİKLİĞİ HEDEFLENMEDEN BAŞARILAMAZ
Ülkenin içinden geçtiği sorunların, çürümüş bu rejimin restorasyonu ile çözülemeyeceği açıktır. Demokratik bir niteliğe sahip olmayan parlamenter sisteme dönüş veya yarı başkanlık modelleriyle yapılacak dönüşüm, sermayenin sömürü politikalarına göre biçimlenmiş düzenin devamından başka bir anlama gelmez.
Eğitim tümüyle paralı hale getirilmiş, milyonlarca yoksul çocuk tarikatların karanlık ellerine teslim edilmiştir. Ülkenin tüm birikimleri satılmış, stratejik kurumlar şirketlere devredilmiştir. Emperyalist tekeller, madenlerden tarım alanlarına kadar ülke topraklarını işgal etmiştir. Körfez şeyhlerine topraklarımız peşkeş çekilmiştir. Suriye savaşının yarattığı göç akını, yarın için büyük riskler yaratarak sürmektedir.
Bu sorunların hesabını sormak, peşkeş çekilen kamusal varlıkları geri almak, ticarileşen kamusal hizmetleri halka sunmak, devlet içinde yuvalanmış tarikat ve cemaat odaklarını dağıtmak için mücadele edilmelidir. Ancak bu şekilde tek adam rejimi yenilgiye uğratılabilir. Bu rejime karşı mücadele, onun altında kurulmuş sömürü düzeninin köklü bir dönüşümünü hedefleyen yeni bir toplumsal düzenin kurulması doğrultusunda sürdürülmelidir. Bu krizin halk lehine çözümü, rejimden kurtulmayı esas alan bir muhalefet çizgisinde birleşmekten geçer.
BİRLEŞİK MUHALEFET YOLUNDA
Temel sorun, mevcut iktidar halkı sefaletin eşiğine sürüklerken, demokrasi ve laikliği yok ederken, güçlü bir birleşik devrimci muhalefet hareketinin geliştirilememiş olmasıdır. Oysa seçimlerden bugüne binlerce insan kendi hak mücadelesini veriyor. Emeklilerden öğretmenlere, kadınlardan gençlere, işçilerden köylülere kadar her yerde yükselen tepkiler, toplumsal muhalefetin gücünü ortaya koyuyor.
Ancak, parlamentoyla sınırlı kalan, tek adam rejiminin çizdiği sınırlar içinde hapseden muhalefet, büyük bir dağınıklığa sürükleniyor. Kendiliğinden hak mücadeleleri ve halk tepkilerini birleştiren örgütlü devrimci inisiyatifler olmadan, mevcut durum değiştirilemez. Bu inisiyatiflerin yokluğunda, tepkilerin pasifleştirilmesi veya ırkçı-faşist hareketlerin etki alanına girmesi engellenemez.
Bu ortamda, emperyalizme bağımlı siyasal İslamcı faşist bir iktidara karşı tüm demokratik güçlerin birleşik devrimci mücadelesinin örgütlenmesinden başka yol yoktur. Düzen muhalefetinin bu rejime yedeklenmesini engellemenin de yolu budur.
Geçmişte Birleşik Muhalefet hareketinden Haziran Hareketi’ne uzanan birleşik mücadele fikri somut adımlardan biri olmuştu. OHAL ve baskı altında gerçekleşen tek adam rejimine geçiş referandumunda, hile ile aşılabilen “HAYIR” hareketi böyle bir mücadelenin eseriydi. Tıpkı gericiliğe karşı büyük eğitim boykotu gibi.
Evet, dar grupçu anlayışlar ve parlamenter saplantılar nedeniyle Haziran Hareketi etkisizleşerek dağılmış ve tek adam rejimine geçişin önüne geçilememiştir. Ancak bu durumdan çıkarılacak sonuç, kendi kabuğuna çekilerek içe kapanmak olamaz.
Bizimki gibi İslamcı faşist bir rejimin, toplumun bütün hücrelerine kadar nüfuz ederek derinleştirilip yerleştirilmeye çalışıldığı bir ülkede böyle bir tutum büyük bir hata olacaktır. (Yanı başımızda İranlı komünistlerin yaptığı hataların sonuçları gözümüzün önünde yaşamaya devam ediyor.)
Bu yüzden şimdi de sorumluluğumuz geçmişte yapılan hataları ve yanlışları da göz önünde tutarak, yapılması gerekeni yeniden ve daha iyi şekilde hayata geçirmeye çalışmaktan, bunu yollarını arayıp bulmak için tartışmak ve bulmaktan başka bir şey olamaz.
Dünyanın başka yerlerinde de çürümüş kapitalizmin çağırdığı yeni faşist yükselişlere karşı, muhalefet hareketleri birleşerek mücadelenin yollarını arıyor. Fransa’da sol ve muhalefet hareketleri birleşerek, faşizmin iktidara taşınmasını engelleyebilmesi bunun son örneği oldu. Ülkemizde de fabrika önlerinde, sokaklarda yükselen hak arayışları, emeklisiyle, köylüsüyle, genciyle milyonların yaşam ve gelecek mücadeleleri sola ve toplumsal muhalefete bir çağrı olarak yankılanıyor…